|
Dalgalar arasında

Yol yakınken dönmeyi öğrenemedi. Öğrenemezdi de… Çünkü bir çift gözden kaçamadı. Kaçamazdı da. Yoldaşı mushafı hatmederken o velleylide kaldı o yüzden.

İşler o raddeye gelsin ister miydi? Buna sen cevap ver okuyucu. Hayatında herhangi bir şeye başlarken işlerin o raddeye geleceğini hiç düşündün mü? Düşünmedin değil mi? O da düşünmedi.

Gördü. Düştü. Dünyanın en güzel düşüşüyle dağıldı. Toparlanmak istemedi. Hiç.

“Mecnun oldu” dediler ardından. İlişti kulağına. “Aşk dersin men gidip Mecnun’a ilan etmişem” oldu cevabı. Yandı ve çok sevdi yanmayı. Suya düşman oldu ateşine ilişir diye.

“Etme, etmesine izin verme” dediler. “Edenin ettiğini etmesine izin vermezsem nerde kalır aşk?” diye sordu bunu diyenlere.

Genç ve hevesli aşıklar “bize aşkı öğret” diye yapıştılar eteğine. “Aşk için size öğretebileceğim tek şey aşkın öğretilemeyeceğidir” dedi onlara.

Güldüler ardından. Gülümsedi gülenlere. Ağladı onu sevenler. Gülümsedi ağlayanlara.

“Seni” dediler, “götürelim mi onun kapısına? Anlatmak ister misin ona derdini.”

Kızdı buna. Çok kızdı. “Eşiğini aşındırırsan aşk nereye düşer bildin mi?” dedi bunu teklif edenlere.

“Böyle aşklar kaldı mı?” diye düşünüyorsun değil mi okuyucu? Düşün bakalım. “Aşk kalmadı” de insandan geriye bir şey kaldığını kabul etmemek için. “Nerede o eski aşklar?” diye sor kendinin nerede olduğunu sormamak için.

İnsan düştü okuyucu. Onu sildiler listeden. O önce Tanrı’yı kovmaya çalıştı dünyadan. Ve Tanrı kovdu onu katındaki yerinden. Sonra aşka geldi sıra. Aşkı terk etmeye çalıştı insan denen kıyıcı. Aşk olmazsa sandı ki biter cümle dertleri. Verem olmaz artık. İnce hastalığa yakalanmaz. Melale düşmez.

Aşk kovdu insanı. Kurudu kaldı insan. Aşksızlıktan. Tanrısızlıktan çatladı. Ekin yeniğine döndü yüzü. Yolunu bulamaz oldu. Gece sakladı yıldızlarını insandan çünkü ışık oldu her yer. Çok ışık oldu.

İnsan düştü okuyucu. Sözü düştü insanın. Sözsüz kaldı. Öyle tüketti ki sözünü sonunda cümle derdini gülümseyen yahut ağlayan sarı yüzlerle ifade etmeye kadar geriledi.

İnsan düşerken oradaydım okuyucu. Sözgelimi İsviçre’de, bembeyaz çocukların kara marsıklar gibi çıktıkları maden ağızlarında düştü insan.

Oradaydım okuyucu. “Vallahi adam doğru söylüyor ama onun doğru söylediğini kabul edersek iktidar elimizden gider” derken Ebu Cehil, oradaydım.

Oradaydım okuyucu. Ali, Zübeyr’e “sen bize Peygamber(sav)’in ne söylediğini hatırlamıyor musun?” diye sorduğunda da oradaydım; Muaviye sözünü unutup oğlunu hükümdar ederken de…

İnsan düştü.

Sonra ne mi oldu bizim aşığa?

Ah okuyucu. Bu meraklı halin yok mu senin? Bu mutlaka işin sonunu öğrenme arzun?

Yorgunum. Nizalaşmayacağım seninle. Anlatacağım.

Bizim aşığın aşkı, sevdiğinin kulağından geri kalmadı. Gönendi maşuk. Kendisine bunca aşık olunması güldürdü yüzünü. “Gelsin” diye haber saldı. “Görmek istiyorum onu” dedi.

Bir denizin kenaresinde buluştular. Az konuşup çok sustular. Havada iyot ve leylak ve kekik kokusu vardı. Aşık “yandım ama ateş senin değil” dedi. Maşuk “dindim ama yağmur senin değil” dedi. “Elif” dedi aşık. “Sad” dedi maşuk.

Bu kadar konuştular ve bir daha görmediler birbirlerini. Aşktı. Tamamdı. Ta ilerde, uzakta bir gemi göründü. Hakikat idi geminin adı. İnsanlar beğenmedi ismini ve Mecaz diye değiştirdiler. Aşk Hakikat, maşuk Mecaz diye anılır oldu.

İnsan düştü. Aşk belli belirsiz bir gölge olarak kaldı çölde. Ben şahit olmadım lakin bazılarının kuzey yıldızının göründüğü gecelerde o gölgeyi gördüğü söylenir. İnanıp inanmamak da sana kaldı artık.

#aşk
#insan
#İsviçre
#aşık
#maşuk
2 yıl önce
Dalgalar arasında
Bu ödülü de görmeyebilirler
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir