|
"Turnusol" kâğıdı...

Türk Silahlı Kuvvetleri"ni "okumaya" çalışırken bu kurumu dünyadaki diğer silahlı kuvvetlerle kıyaslayarak anlayabilir, konumlayabilir miyiz?

Hayır!

Çünkü; Silahlı Kuvvetler meselesi evrensel kuramlar ve benchmark"larla (kıyaslamalarla) anlaşılamaz. Her ülkenin kendi jeopolitik ve tarihi gerçekliği farklıdır. Bu nedenle de o ülkenin silahlı kuvvetleri, o ülke koşullarına uygun bir konum alır.

Yani ''Keşke biz de Batılılara benzesek. Bizim ordumuz da Danimarka ya da Hollanda, İsveç ordusu gibi olsa!'' gibi "romantik", "temenni ve hüsnü kuruntu" odaklı tasallut altında "Batı hayranlığı" kokan düşünce yapıları Türkiye"nin geleceğini tehdit altına sokar.

Suriye, İran, Ermenistan, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi, bizim komşularımızdır; Danimarka, Hollanda, İsveç"in değil ...

Türk Silahlı Kuvvetleri güçlü bir konumda olmak zorunda mıdır?

Evet.

Halkı nezdindeki itibarının yüksek tutulması gerekmekte midir?

Evet. Hem de şu sıra her zamankinden daha fazla...

Peki bu itibar konusunda durum nedir?

Son 3 yılda 90 puandan 75"e düşmüş (Prof. Yılmaz Esmer"in Dünya Değerler Araştırması); bir puanın bile çok önemli olduğu bir tabloda tam 15 puan kaybedilmiştir. Silahlı Kuvvetler, Cumhurbaşkanlığı"ndan sonra hâlâ ülkemizdeki en itibarlı kurumdur, ancak itibarının sürekli kan kaybetmesine ne yazık ki, başta medyamızca hâlâ seyirci kalınmaktadır.

Mahkemeler bir türlü sonuçlanmamaktadır... Ordunun en üst kademesinin hayli büyük bir kısmı yıllardır tutukludur. Son olarak da Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı içeri atılmıştır. Hem de casusluk suçundan. Kimden yana, neye karşı olduğu bilinmeyen, açıklanmayan bir casusluk suçundan. Adalet sistemi iletişim yapmadığı için hem bu son olayda hem de genel tutuklu generallerin durumu üzerinde kesif bir müphemiyet bulutu vardır. Müphemiyet (belirsizlik) ise kurum ve kişileri, iletişimsizlikten de beter, en olumsuz güvensizlik ve itibarsızlık noktasına taşır.

Hükümetin en üst düzeyi de zaman zaman bu durumdan rahatsız olduğunu dile getirmektedir. Ancak kan kaybı sürmektedir...

Bu müphemiyet durumunun, itibarsızlaştırmanın, algılamada kan ve puan kaybının kime yarayacağı aşikârdır. Türkiye"nin pek çok çelişkisi siyaset yoluyla, diplomasi kanalıyla çözülür. Sosyoekonomik bakış açısı çok işe yarar. Tamam... Tamam da manen güçsüzleştirilmiş, itibarı zedelenmiş bir Silahlı Kuvvetler"le de bu bölgede hiçbir sorun çözülemez...

Şu sıra Silahlı Kuvvetler konusunda alınacak tutum ve edilecek her laf, turnusol kâğıdı gibidir. Türkiye"nin geleceğine ilişkin görüş ve duyarlılıkların rengini belli etmektedir...

Türkiye"yi özel kılan bir "farkındalık"!

Aslı Aydıntaşbaş, Pazartesi günkü yazısında bizim hayatımıza dair temel sorulardan birini sorguluyordu. Yazıda Arap Baharı"nın sonbahara döndüğünü söyleyenlere ve bu coğrafyada demokrasinin geleceği adına hiç mi hiç umudu olmayanlara hitaben "damardan" sorulmuş şu suali es geçmeyelim:

''Merak ediyorum: Sizce Araplar, neden bizden daha az gelişmiş varlıklar? Bizim sahip olduğumuz haklara sahip olurlarsa ne olur? "Araplar demokrasiyi beceremez" derken, siz Türkler becerebilir mi? Ya Kürtler? Peki ya, o çok rafine kültürleri, Wagner operaları, dünya çapında filozoflarına rağmen Hitler"i çıkaran, 6 milyon Yahudi"yi toplama kampında öldüren Almanlar?

Diyeceğim şu: Irkçı, toptancı açıklamalara tamah etmeden Arap dünyasındaki değişimi ve değişim arzusunu kabul edin. Hep "Bak daha kötü oldu" deme arzunuza gem vurun ve Araplar"a bir şans verin.''

Mesele "kültür" ile değil, kültürle çok sık karıştırılan, onun yakın akrabası "değerler"le ilgili gibi görünüyor. Kültürler zamanla değişir ama değerleri yüzyıllar içinde yerinden zor oynatırsınız. (Değerleri, semavi dinlerin ortaya koyduğu ilkeler olarak düşünebiliriz.)

Diğer yandan yine "kültürel" açıdan bakıldığında Batı"nın elindeki en önemli "gelişmişlik aracı" olarak sayabileceğimiz örneğin "seçimler" olgusunu da kuşatan "birey olabilme" çizgisi üzerinden akıl yürütmeye çalışalım: Bu olağanüstü kültürel özelliğin, çok kolaylıkla "bireyciliğe" ve "menfaat" hırsına kayabildiğine dünya tarihi tanık. Aslı kardeşimizin sıraladığı "insanlık dışı" her döneme atılan imzada, "Made in West" damgasının bulunduğuna da... Asırlar ölçeğinde bakıldığında kültürün daha çabuk değiştiği, değerlerinse neredeyse aynı kaldığı dünyamızda çok özel ve kıymet biçilemeyen bir "değer" var ki; işte o değerden nasiplerini en az Batılıların almış olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz: İrfan.

İslam medeniyeti, genel olarak bakıldığında irfan mücevherinin sahibi olabildiği içindir ki; kadim tarihinin izlerini takip ederek, ardında "utanılacak" bir insanlık suçu bırakmadan yoluna devam etmektedir. Dövüle dövüle, horlana horlana da olsa... Dövülmeyi de horlanmayı da, insanlık suçlarından sorumlu olmaya bin kere tercih etmez misiniz? Türkiye, kültür ve değerleriyle, bu coğrafya içindeki çok özel yeriyle, Başbakan"ın Mısır konuşmasında -asla unutulmaması gereken- altını çizdiği farklılığıyla, Arap ülkelerindeki değişim arzusunun farkındadır. Meselenin düğümlendiği nokta bu farkındalığını iyi anlatıp anlatamadığıdır.

12 yıl önce
"Turnusol" kâğıdı...
Kara dinlilerle milletin savaşı
Haftanın ekonomik özeti ve beklentiler
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından