|
Hüzünlü bir portre üzerinden siyaset analizi

İstanbul seçimleri bitti. İBB’nin ilk meclis toplantısında bir fotoğraf ortaya çıktı. CHP mecliste çoğunluğu ele geçirmiş. AK Parti grubu bir önceki dönemden İstanbul’da okuyan genç öğrenciler için ulaşımda bugüne kadar uygulanan yüzde 40 indirimin devamı için bir teklif veriyor. Ve teklif oylamaya sunuluyor. “Kabul edenler, etmeyenler. AK Parti grubunun teklifi reddedilmiştir” diyen İmamoğlu kahvesini yudumluyor.

İmamoğlu, AK Parti grubuna bakarak kahvesini yudumlarken kamera AK Parti grubuna dönüyor. Bir önceki dönem AK Parti Grup Başkanvekili Tevfik Göksu kadrajda. Göksu o kadar derin bir ıstırap içerisinde görünüyor ki bu görüntü üzerine yüzlerce makale yazmaya değer.

AK Parti 2019 yerel seçimlerinde eften-püften meseleler yüzünden seçimi kaybettiğinde seçim süreçlerinde aktif görev alan bugünkü AK Parti Grup Başkanvekili Abdullah Güler ilginç bir tespitte bulundu “İhsan Bey il yönetiminde ve Ankara’dan gelenlerde bir şey fark ettim. Bizim gibi eskilerden başka kimse kaybetmekten dolayı üzülmüyor, sadece biz üzülüyoruz.” Abdullah Beyin bu uyarısı üzerine insanları daha dikkatli dinledim ne kadar haklı olduğunu bizzat görmüş oldum.

Tekrar porte ve hüzün görüntüsü üzerine odaklanacak olursak bu ıstırabın ve acının arka planında ne var?

Erdoğan 1994 yılında İstanbul seçimini kazandığında, kırk yıllık siyasi çabanın bir sonucu olarak bir bayram havasında İstanbul belediyesinin kapısından girilmişti. Bu Refah Partisi geleneği için bir devrim niteliğinde idi.

Muhtemeldir ki Erdoğan İBB’nin Refah Partisi belediye başkanı olarak kapıdan adımını attığında Göksu da kapıdan giren öncülerle birlikteydi.

İstanbul kazanıldığına bu camianın ne kazandığı bilinirse neyin kaybedildiği daha iyi anlaşılır. Tevfik Göksu İstanbul Büyükşehir Belediyesi için aday değildi, peki neden üzülüyordu? Bu kadar derin sarsıntının temeli neydi?

Bu geleneğin 1994’ten önceki kırk yılını birkaç cümleyle özetleyecek olursak. Türkiye’de dindarlar, muhafazakarlar ve milliyetçiler yokluğa mahkum edilmiş, her bir faaliyetleri rejim düşmanlığı olarak tanımlanmış, tehditler, sürgünler, mahpuslar, aşağılamalar, ötekileştirmeler, şeytanlaştırmalar dahil her türlü örselemeye maruz kalmışlardır.

Bizim geleneğimizin vakıf, dernek, yayınevi ve cami derneği kuran insanlar, ilkokul bitirmiş insanlardı. Bunların bir ideali vardı:

Bu ülkede kendi tarihini bilen adamlar olsun.

Bu ülkede dinini bilen adamlar olsun.

Bu ülkede namaz kılan memur olsun.

Bu ülkede Müslüman siyasetçi olsun.

Bir yönüyle bizim büyük düşünen dedelerimiz bu ülkede bir hayal kurdular ve Allah onların hayalini bereketlendirdi. Murad ettikleri birçok şey oldu. Çok şükür.

Erdoğan İstanbul’u kazandığında camia ne kazanmıştı:

Bu milletin evlatları Batı yanlıları karşısında İstanbul’u kazanmıştı.

Gadre uğramışlar kazanmıştı.

Kenar mahallelerdeki mazlumlar kazanmıştı.

Yediden-yetmişe bütün Refah Partililer kazanmıştı.

Camianın vakıfları, dernekleri ve kültür adaları kazanmıştı.

Umutları çalınmış, ötekileştirilmiş bu milletin ezilmişleri kazandı.

İslam dünyasında modern Batı karşısında yenilmiş, içine kapanmış, yenilmişlik psikolojisi içinde yaşayan Müslüman aydınlar umutlanmıştı.

Çökmüş bir İstanbul’da hizmet bekleyen bütün İstanbullular kazandı.

Kazandığınız şeyin ne olduğunu bilirseniz, kaybettiğiniz şeyin ne olduğunu daha iyi anlarsınız.

İBB meclisinde İmamoğlu’nun AK Partililerin yüzüne bakarak kahvesini höpürdetmesinin, Göksu’yu neden ıstıraba gark ettiğini daha iyi anlamış oluruz.

Muhtemeldir ki 1994’ten önceki kırk yıl bir hayal ikliminde gözünün önünden akıp geçmiştir. Erdoğan İBB başkanı olunca yaşanan heyecan İstanbul’da değişim yapan hizmetler, camianın inkişafı ve bu çabaların AK Parti’nin kuruluşu ile birlikte nasıl bir Türkiye devrimine dönüştüğünü hayal etmiştir.

Bütün bu devrim niteliğindeki çabalar sonucunda siyaset üretiminin gerilemesiyle, AK Parti’nin devrimsel hizmetleri karşılığında hiçbir değer üretmeyen, İstanbulluyu reklamla kandıran bir müteahhit belediye başkanına İstanbul’u pisi pisine teslim etmenin ıstırabını hissetmiştir.

Abdullah Güler’in sözü ile yazıyı sonlandıracak olursak, bu camianın hikayesini bilmeyenler için kaybetmenin hiçbir anlamı yoktur. Çünkü neyi kazandığımızdan haberleri yok.

Biz hikayesi büyük bir milletiz, hikayesi büyük bir hareketiz ve köklerimizi ve hikayemizi unutmayacağız.

Istırabını yaşadığımız süreçlerde geri alma heyecanını uhdemizde saklı tutacağız.

Görelim Mevla neyler.

#Siyaset
#Politika
#İhsan Aktaş
13 gün önce
Hüzünlü bir portre üzerinden siyaset analizi
“Görüntülere kazak ören aldatılmış büyükanneler” Türkiye’si...
Meselemiz “hesapsızlık”
Amerikan sponsorluğunda İsrail-Suudi normalleşmesi
Faz-2: Washington’un bölme operasyonuna Ankara yanıtı
İsmailağa’ya değil, Türkiye’ye operasyon