Hürriyetten esarete: Balfour Deklarasyonu
- Twitter'ta paylaş
- Facebook'ta paylaş
- BiP'te paylaş
- Telegram'da paylaş
- Whatsapp'ta paylaş
- Pinterest'te paylaş
- Flipboard'da paylaş
- E-posta gönder
- ‘Balfour Deklarasyonu’ nedir?
- İngilizlerin amacı neydi?
- Osmanlı ne dedi?
- Balfour neleri değiştirdi?
- Milyonlar 'mülteci' oldu
‘Balfour Deklarasyonu’ nedir?
İngiltere'nin Birinci Dünya Savaşı sırasındaki Dışişleri Bakanı Lord Arthur Balfour, 2 Kasım 1917 tarihinde uluslararası Siyonist hareketin liderlerinden olan Lord Rothschild'e bir mektup gönderiyor.
Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurulması konusunda İngiliz hükümetinin kendilerine destek vereceğini bildiren mektuba ‘Balfour Deklarasyonu’ ismi veriliyor.
İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour’un Siyonist lider Rothschild’e yazdığı mektubun tamamı şöyle:
- "Saygıdeğer Lord Rothschild, Majestelerinin Hükümeti adına kabineye sunulan ve kabul edilen Yahudi Siyonist isteklerini sempati ile karşılayan müteakip deklarasyonu iletmekten memnuniyet duyarım.
- Majestelerinin Hükümeti, Filistin'de Museviler için bir millî yurt kurulmasını uygun karşılamaktadır ve bu hedefin gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak için elinden geleni yapacaktır. Filistin'deki mevcut Musevi olmayan toplumların sivil ve dini haklarına ve başka ülkelerde yaşayan Musevilerin sahip oldukları hak ve politik statülerine zarar verecek hiçbir şeyin yapılmayacağı açıkça anlaşılmalıdır. Bu deklerasyonu Siyonist Federasyonu'nun bilgisine sunmanızdan memnuniyet duyacağım. Saygılarımla Arthur James Balfour"
İngilizlerin amacı neydi?
Mektubun yazıldığı tarih olan 1917’de Filistin’deki toplam 660 bin nüfusun 600 bini Müslüman ve Hıristiyan Arap, 60 bini Yahudi’ydi. Bu mektup ile, büyük çoğunluğu Müslüman olan Filistin toprakları üzerinde Yahudi devletinin kurulması yönünde en önemli adım atılmış oldu.
Amaç: Siyonizm eliyle Filistin'i işgal
İngiltere’nin birinci dünya savaşı sırasındaki Dışişleri Bakanı Balfour’un bağlı olduğu DavId Lloyd George hükümetinin bu deklarasyonu yayınlamasındaki amacı şuydu: Siyonizmi güçlendirerek bu güçten kendi menfaatleri doğrultusunda yararlanmaktı. Bunun yolu da, Süveyş Kanalı’ndaki çıkarlarını korumaktan geçiyordu. Filistin ise, Süveyş Kanalı açısından stratejik bir öneme sahip. Yani İngilizlerin bu amaç doğrultusunda izledikleri yol şuydu: Siyonist Yahudileri bölgede hakim kılarak Filistin’i onlar eliyle yönetebilmek.
Osmanlı ne dedi?
Balfour Deklarasyonu ve sonrasında gelişen olaylar, dünya Siyonist kesimin desteğinin İtilaf Devletleri yönüne çekilmesinde önemli rol oynadı. Başta Britanya ve Fransa olmak üzere İtilaf Devletleri Balfour’u destekledi. ABD’de bildiriye destek vererek bölgede bir Yahudi devleti kurulmasını kolaylaştırdı.
Kudüs'ü ne pahasına olursa olsun savunmak zorundayız!
Osmanlı Devleti ise, çöküş yıllarında olması sebebiyle Balfour Deklarasyonu ile ilgili çok sert bir tutum izleyemedi. Osmanlı’nın Viyana Büyükelçisi, eski Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa o dönem Balfour’un önemini kavrayan isimlerden birisi. Hüseyin Hilmi Paşa, ABD Başkanı’nın bu bildiriye destek verdiğini, İngilizleri de ikna ettiğini Osmanlı’ya rapor ederek, “Kudüs’ün ne pahasına olursa olsun savunulması gerektiğini” önermişti.
Balfour neleri değiştirdi?
Balfour Deklarasyonu, Filistin’in, bölgenin ve tüm dünyanın kaderini etkiledi. Filistin toprakları üzerinde işgal üzerinde bir Yahudi devleti kurmanın önünü açan bu bildiri ile Filistin’de kan, zulüm, gözyaşı ve acı 1917’de başladı.
Kudüs’ün hızla Yahudileştirilmesi, Filistin halkının direnişi, İsrail’in 1948’de kurulması ile Nekbe’nin yani ‘Büyük Felaket’in yaşanmasına giden süreçte hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
Milyonlarca Filistinli vatanlarından zorla koparılarak komşu ülkelere mülteci olarak sığınmak durumunda kaldı. Filistin’de özgürlük bitti, esaret başladı. Refah bitti, açlık ve sefalet başlattı.
Milyonlar 'mülteci' oldu
Bugün ise Filistin İstatistik Merkezine göre, Filistinli mültecilerin sayısı 5 milyon 900 bine ulaşmış durumda, Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Kuruluşu (UNRWA) ise bu rakamın 5 milyon 300 bine yaklaştığını belirtiyor.
Söz konusu mültecilerin 1 milyon 528 bini Gazze, Batı Şeria, Lübnan, Ürdün ve Suriye'deki 61 kampta yaşama tutunmaya çalışırken, geri kalan 3 milyon 800 bin mülteci ise dünyanın dört bir yanına dağılmış durumda.
Uluslararası kurumlara göre ise Gazze'de 1 milyon 300 bin, Batı Şeria'da 914 bin, Lübnan'da 447 bin, Ürdün'de 2 milyon 100 bin, Suriye'de ise 500 bin Filistinli yaşarken, birçok Filistinlinin de kayıt dışı olduğu için istatistiklerde yer almadığı belirtiliyor.
Filistinlilerin toplam nüfusu 12 milyon 400 bine tekabül ediyor, mülteciler ise bu rakamın neredeyse yarısını oluşturuyor. Filistinlilerin yaşadığı BM tarafından yaptırılan kampların alanı ise nüfusun artmasına rağmen aynı kalıyor.
İsrail'in 2006'dan bu yana Gazze'de uyguladığı ambargo sebebiyle Gazze'deki mülteciler, insani krizle karşı karşıya kalırken BM'ye göre Gazze'deki nüfusun yüzde 80'i fakirlik ve işsizlik sebebiyle yaşamak için uluslararası yardıma muhtaç durumda.