Düşünce özgürlüğü ve 312. madde

00:004/03/1999, Perşembe
G: 9/09/2019, Pazartesi
Şükrü Karatepe

Köklü bir felsefe geleneği bulunmayan Türk toplumu, içine düştüğü sıkıntıları aşmaya yeterli düşünceleri üretmekte zorlanmaktadır. Sınırlı olarak üretilen yeni düşüncelere ise, devletçi zihniyet şüpheyle bakmaktadır. Özellikle siyasi konularda, resmi anlayışa aykırı fikirler üretenler, devletin, rejimin, cumhuriyetin düşmanı gibi görülmektedir.Gerçi anayasalarda, "herkesin, düşünce ve kanaat hürriyetine sahip olduğu; kimsenin düşünce ve kanaatinden dolayı kınanamayacağı ve suçlanamayacağı; düşünce

Köklü bir felsefe geleneği bulunmayan Türk toplumu, içine düştüğü sıkıntıları aşmaya yeterli düşünceleri üretmekte zorlanmaktadır. Sınırlı olarak üretilen yeni düşüncelere ise, devletçi zihniyet şüpheyle bakmaktadır. Özellikle siyasi konularda, resmi anlayışa aykırı fikirler üretenler, devletin, rejimin, cumhuriyetin düşmanı gibi görülmektedir.

Gerçi anayasalarda, "herkesin, düşünce ve kanaat hürriyetine sahip olduğu; kimsenin düşünce ve kanaatinden dolayı kınanamayacağı ve suçlanamayacağı; düşünce ve kanaatlerin söz, yazı, resim ve diğer yollardan açıklanabileceği" kabul edilmiştir. Ancak ceza yasalarına konulan özel hükümlerle, düşünce ve ifade özgürlüğü sınırlanmış ve düşünen insanlar sürekli baskı altında tutulmuştur.

Bir zamanlar düşünen ve yazan insanlar, 141, 142 ve 163. maddelerden mahkum edilerek cezaevine gönderilirdi. İnsanlar okudukları ve yazdıkları kitapların yanında teşhir edilir, kitaplara suç unsuru olarak el konurdu. 1991''de 141, 142 ve 163. maddeler kaldırıldı ve o tarihten sonra Terörle Mücadele Yasasının 8. maddesi boşluğu doldurdu. Teröristleri yakalayıp hakim önüne çıkarmak zahmetli olduğundan, kolay yoldan yakalanan gazeteci ve yazarlar terorist niyetiyle yargılandılar.

28 Şubat sürecinde, 312. madde keşfedildi. Türk Ceza Kanunu''nun 312. maddesi, farklı yorumlara uygun esneklikte düzenlenmiş. Demokratik yöntemlerle siyasi mücadeleyi göze alamayanlar, can simidi olarak 312. maddeye sığınıyor. Varlığından, düşüncelerinden, konuşmalarından, toplumsal statüsünden, siyasi başarısından rahatsızlık duyulanlar, 312. maddeyi ihlal etmekle suçlanarak saf dışı ediliyor.

312. madde insan harcamaya, kaldırılan 141, 142 ve 163. maddelerden daha elverişli. Madde lastik gibi, istenilen yöne çekiliyor. Suçlananların örgüt üyesi olması ve eyleme kalkışması gerekmiyor. Hakimlere geniş yorum imkanı verdiğinden, suçun sabit görülmesi için kuvvetli deliller aranmıyor. DGM savcıları "ima" ve "ihtimaller"den hareketle iddianame hazırlıyor. Gazete ve televizyonlarda yer alan yalan-yanlış haberler üzerine hazırlık tahkikatı başlatılıyor; sanık, tanıklar ve bilirkişiler dinlenmeden dava açılıyor.

Resmi anlayışa aykırı düşünce ve inançları benimseyen siyasetçi, belediye başkanı, gazeteci, yazar, şirket ve dernek temsilcileri terörist muamelesi görüyor. Bu kitleye yönelik, haksız ihbar, yalan haber, iftira ve şantajlara itibar ediliyor. İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman bir gazetecinin sorularını cevaplarken, "DGM savcılarının, sanığın işlediği fiile göre değil, kişiliğine ve ideolojik eğilimine göre iddianame hazırladıklarını" söylüyor.

Bir dini ve inanç grubunu temsil etme iddiası bulunmayan insanlar, konuşmalarında dini konulara hiç temas etmedikleri halde, "din farklılığı gözeterek, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekle" suçlanıyor. Sanığın amacı dikkate alınmaksızın, yazı ve konuşmalardan seçilen cümle ve bölümler yorumlanarak hüküm veriliyor.

312. madde düzenlenirken suçun unsurlarının açıkça belirtilmemiş olması ve keyfi uygulamalara açık olması, zaten çok sınırlı olan düşünce üretiminin önünü tıkıyor ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldırıyor. Oysa düşünce özgürlüğü, kendi başına olduğu kadar, diğer özgürlüklerin korunması bakımından da önemlidir. Düşünce özgürlüğünün sınırlanması, din, vicdan, özel hayatın gizliliği, kişi dokunulmazlığı gibi hak ve özgürlükleri de tehlikeye sokar.

İnsanların rahatça düşünemediği ve düşüncelerini serbestçe açıklayamadığı bir ortamda, demokrasinin sağlıklı işlemesi mümkün değildir. Bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), düşünce özgürlüğünün sınırlarını çok geniş tutmaktadır. AİHM kararlarında, "sadece olumlu karşılanan ve zararsız görülen haber ve düşünceleri değil, devleti ya da halkın bir bölümünü kızdıran, şok eden ya da rahatsız eden haber ve düşüncelerin açıklanmasını, çoğulcu, demokratik toplumun vazgeçilmez gereği saymaktadır."

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), Türkiye''nin iç hukukunun parçasıdır. Devlet sözleşmeyi imzalarken, yasalarını sözleşme normlarına uyumlu hale getireceğini kabul etmiştir. Devletin sözünde durarak, Anayasa ve yasalarda düşünce özgürlüğünü sınırlayan hükümleri tamamen temizlemesi gerekmektedir. Aksi halde Türkiye, ya Avrupa Konseyi''nden çıkarılmayı göze alacak, ya da 312. maddeden mahkum edilenlere, AİHM''de hükmedilen yüksek miktarda tazminatı ödemeye devam edecektir.

Anayasa ve yasaların değişmesi kadar, mahkemelerin yasaları uygularken yargılama ilkelerine dikkat etmeleri de önemlidir. Yasaların, sanığın lehine ve özgürlükçü yorumlanması, hukukun evrensel ilkelerindendir. DGM savcıları iddianamelerini hazırlarken, hakimler de hüküm verirken, çoğulcu demokrasi ilkelerini göz önünde bulundurmak zorundadır. Soruna bu açıdan bakıldığında siyasetçilerin ve hele bir siyasi parti başkanının, siyasi konularda diğer insanlara göre daha ağır eleştirilerde bulunmaya, devletin rahatsız olacağı fikirleri söylemeye hakkı olduğu görülür.

Yaptığı bir konuşmadan dolayı YDP Genel Başkanı Hasan Celal Güzel''in mahkum edilmesi, AİHM''nin kabul ettiği normlara göre, Türkiye''de demokrasinin mahkum edilmesi anlamına gelebilir. Seçme, seçilme, parti kurma, serbest oy verme gibi siyasi hakların peşine düşen Türkiye, tüm bu hakların temelini oluşturan düşünce hürriyetini ciddiye almamanın sıkıntısını yaşıyor. Oysa esas olan sivil özgürlüklerdir. Siyasi özgürlükler, sivil özgürlükleri sağladığı ölçüde değerlidir.