|
Türkiye"nin gücü

Başbakan Ecevit''in Washington ziyareti, beklenildiğinden de sönük geçiyor. Çünkü ABD, Ecevit''in "paket"ine pek sıcak bakmıyor.

ABD''li stratejist Alan Makovsky bu konuda oldukça net konuşuyor: ''ABD, deprem yardımı konusunda ciddi adımlar atmayacak... ABD, Kuzey Irak konusunda Türkiye''nin taleplerine sıcak bakmıyor... Kıbrıs konusu da yine aynı şekilde... ABD''nin bu konularda Türkiye''ye somut olarak destek verebilmesi, Türkiye''ye yapılacak silah (helikopter) satışına bağlı. ABD''den sözkonusu silahları alabilmesi için Türkiye''nin insan hakları kriterlerini geçmesi gerekiyor. Ancak bu konuda da sorunlar olduğu biliniyor."

Romantik ve sürreel

Ama Dışişleri Bakanı İsmail Cem her şeye rağmen oldukça iddialı (=abartılı) ve ümitvar konuşuyor.

Şöyle diyor Cem: "Türkiye hiç bu kadar güçlü olmamıştı". Ardından da ''Neden güçlü?" diye kendi sorduğu soruya ''çünkü içerde istikrarlı ve uyumlu çalışan bir hükümet var. Bu durum Türkiye''nin dışardaki gücünü ve aktivizmini artırıyor" diye cevap veriyor.

Cem''in çizdiği bu romantik ve sürrealist tablo ABD''liler için ne kadar inandırıcı acaba?

Her şeyden önce Amerikalılar, Soğuk Savaş''tan sonraki dönemde Türkiye''nin içeride ve dışarıda önüne açılan imkanları ve fırsatları değerlendiremediğinin, Türkiye''nin önceliklerinin sadece Amerika''nın (ve İsrail''in) çıkarlarını önceleyen bir yörüngeye oturduğunun ve Özal döneminde kazandığı çok seçenekli gücünün büsbütün kaybolduğunun çok iyi farkındalar.

Makovsky''nin Washinton Institute for Near East Policy adlı think-tank kuruluşu için hazırladığı raporda, Türkiye''ye ilişkin çözümlemeleri bu açıdan oldukça önemli ve düşündürücü.

Raporunda şunları söylüyor Makovsky: ''Türkiye, Balkanlar, PKK sorunu, Kafkaslar ve Ortadoğu''ya ilişkin meselelerde daha aktif bir politika izlemeye başladı. Bunda, Türkiye''nin Avrupa Birliği ile ilişkilerini askıya almasının önemli bir payı var."

İşte bu durum, Cem''in düşüncelerinin tam aksinin geçerli olduğunu gösteriyor. Türkiye''nin her bakımdan ABD''nin izlediği politikalara paralel politikalar izlemesi, her şeyden önce Türkiye''yi ABD''ye karşı zayıflatan bir şeydir. Dahası, böylesi bir şey, ABD''nin, Türkiye''nin iç işlerine daha fazla karışmasına müsait bir zemin hazırlayacaktır.

Türkiye''de istikrarlı ve uyumlu bir hükümet olduğu varsayımı, ABD''lileri ikna etmeyecek kadar romantik ve sürreel bir varsayımdır.

ABD Türkiye''ye daha çok muhtaç

Öncelikle, Amerikan yönetimi, Türkiye''de "uyumlu ve istikrarlı bir şekilde çalışan hükümet"in hangi güç odaklarının vesayeti altında olduğunu çok iyi biliyor.

İkinci olarak Türkiye''nin ABD''ye değil, aslında ABD''nin Türkiye''ye daha çok ihtiyacı olduğunu bilelim. Çünkü, Türkiye, ABD''nin, bölgemizdeki çıkarlarını garanti altına alabilmesi ve koruyabilmesi açısından son derece hayati bir jeo-politik, ekonomik, kültürel ve stratejik bir bölgede bulunuyor. Bir ABD''li diplomatın Türkiye''nin önemi nereden geliyor sorusuna verdiği ''yeri, yeri, yeri" şeklindeki cevap bu durumu çok iyi açıklıyor olsa gerek.

Türkiye, stratejik olarak oldukça önemli ve kritik bir fay hattında. Bu "stratejik ve kritik fay hattı"nın her türlü ''deprem"e karşı ''dayanıklı hale getirilmesi ve korunması" gerektiğinin çok iyi farkında Amerikan yönetimi.

ABD, Türkiye gibi köklü bir imparatorluk ve medeniyet tecrübesi yaşamış bir ülkede, bazı ''şeyler"in hala sürdüğünü; Türk toplumunun kimliğini, anlam haritalarını, kollektif hafızasını oluşturan temel dinamiklerin yok edilemediğini; Türkiye''deki sistemin meşruiyetini bu dinamiklerle ''kavgalı" olmaktan almasının gelecekte Türkiye''deki dengeleri alt üst edebileceğini çok iyi biliyor. Türkiye''deki sistemin, uyumlu ve istikralı bir hükümet çıkarmasının kısa vadede ABD için anlamlı ve faydalı olduğunu ama aynı sistemin ülkedeki toplumsal dinamikleri, duyarlıkları ve talepleri gözardı etmesinin uzun vadede Türkiye''de köklü istikrarsızlıklar doğuracağının ve beklenmedik siyasi kompozisyonlar yaratacağının çok iyi ayırdında Amerikan yönetimi.

Kapalı kapılar ardında...

Ecevit''in Washington ziyaretinde elinin altında iki paket var. İlkinde herkesin bildiği ve açık mekanlarda görüşülecek konular olacak. İkincisinde ise, pek az kimsenin bildiği ve ancak kapalı kapılar ardında ve muhtemelen çeşitli diplomatlarla masaya yatırılacak konular yer alacak.

ABD''nin Türkiye''ye bakışında paradoksal gibi görünen ama sonuç itibariyle hiç de öyle olmayan iki eksen var.

Birincisi, ABD, kısa vadede ''laik-batıcı" elitleri destekliyor. Çünkü şu an onlardan başka kimseyle uyumlu çalışamayacağını çok iyi biliyor.

İkincisi ise, uzun vadede, müslümanlık-ekseninde geliştirildiğini ve toplumda tarihsel ve kültürel olarak karşılığı olduğunu, hala dinamizmini sürdürdüğünü bildiği; elitlerin, sonu nereye varacağına bakmadan "irtica" diye yaftaladıkları ve mahkum ettikleri toplumsal talepleri, duyarlıkları, dinamikleri sisteme entegre ederek Türkiye''de ve dolayısıyla ''merkez üssü" Türkiye''de bulunan stratejik ve kritik fay hattının etkileyeceği bölgede asla büyük depremlerin olmasına izin vermek istemiyor.

Bu nedenle Türkiye''deki elitlerden daha fazla demokrasi, daha fazla insan hakları ve özgürlükler talep ediyor. Amerikan yönetimi, bu taleplerini, Clinton''ın Kasım ayında Türkiye''ye yapacağı ziyarette daha yüksek sesle ve ayrıntılandırarak dillendirebilir.

Tüm bunlardan sonra ABD''nin, Türkiye''nin gücünün nerelerde yattığını çok iyi bildiğini ve bu gücü ilk bakışta ''görünür ve temsil edilebilir alan"a çıkarıp ardından da pasifize ederek hadım etmeye çalışacağını gözönünde bulundurup Türkiye''nin gelecekte yürüyeceği yol haritasını şimdiden, hem de her tür depreme dayanıklı olacak şekilde çıkarma/sı/nın hayati önem taşıdığını düşünüyorum.


25 yıl önce
Türkiye"nin gücü
Sen kimin yüzüsün muhterem?
Merkez Bankası hamlesi
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…