|

Iydiniz said olsun

Osmanlı dönemindeki bayram geleneği nesiller boyu devam etmiştir. Günler öncesi başlayan hazırlıklar, çocuklar için düzenlenen eğlenceler, kurban kesildikten sonra evin reisinin kıldığı iki rekat şükür namazı Osmanlı’nın bayram geleneklerinden bize kalanlar diyebiliriz.

Haber Merkezi
04:00 - 2/08/2020 Pazar
Güncelleme: 13:24 - 1/08/2020 Cumartesi
Yeni Şafak
Muayede Salonu’nda Sultan Vahdeddin ve Bayramlaşma İçin Hazır Bulunan Devlet Erkânı
Muayede Salonu’nda Sultan Vahdeddin ve Bayramlaşma İçin Hazır Bulunan Devlet Erkânı
R.RUVEYDA OKUMUŞ

Sosyal ve kültürel hayatımızın pek çok alanında olduğu gibi bayram merasimleri de Osmanlı’dan bugüne önemli değişikliklere uğramıştır. Dini özellikleri büyük oranda halen muhafaza edilen bayramları Osmanlılar, Iyd-i Fıtır (Ramazan Bayramı) ve Iyd-i Adhâ (Kurban Bayramı) olarak isimlendirmekteydi. Bugün unutulmaya yüz tutan Osmanlı İstanbul’undaki Kurban Bayram’ı geleneklerini hep beraber hatırlayalım.

Osmanlı’da Kurban Bayramı hazırlıkları arife gününe bırakılmamasına özen gösterilirdi. Hali vakti yerinde olan hane sahibi kendisi, eşi, evlatları ile damat ve gelini için kurbanlar satın alırdı. Kurbanlık olarak genellikle koyun tercih edilirdi. Kimi zaman vefat etmiş anne, baba ile eş ve evlatlar için de kurbanlık alınırdı. Satın alınan kurbanlık koyunlar güzelce yıkanır, tüyleri taranır, temiz otlar içinde yatırılarak hanenin ahırında bakılıp beslenirdi. Ayrıca evin kızı yahut oğlu evlilik arifesindeyse gelin ya da damada bayramdan önce koç alınır, yıkanır, taranır, boynuzlarına kurdele bağlanır ve hanelerine gönderilirdi.


Bayram sabahı evin erkekleri bayram namazı için civardaki camilere giderdi. Namazdan sonra evine gelen hane sahibi bahçede kurbanlar için hazırlanmış kısma geçer ve kurbanları keserdi. Eğer vekalet verdiyse aile adları tek tek söylenerek kurbanlar kesilirdi. Bıçaklar bilenir ve kurbanlık hayvanın gözlerini bağlamak için beş-on parça kumaş hazırlanırdı.

Kurbanların postları bir tekke veya medreseye yahut çeşitli hayır kurumlarına bağışlanırdı. Kesilen kurban etleri üç pay yapılır ve birinci kısım evde kalır, diğer iki kısım yakınlardaki dul ve kimsesizlere, medrese talebelerine, kapıya gelen bütün ihtiyaç sahiplerine dağıtılırdı. Koyunları ayak, işkembe, bumbar ve ciğerleri evde kalır, işkembeden çorba, ciğerden kavurma, ayaktan paça, bumbardan dolma yapılırdı.

İKİ REKAT ŞÜKÜR NAMAZI

Kurban kesildikten sonra evin reisi iki rekât şükür namazı eda eder ardından hanede büyükten küçüğe bayramlaşma yapılırdı. Ayrıca evin hizmetinde kalfa, ağa ya da kâhya varsa onlar da bu bayramlaşmaya iştirak ederdi. Bayramlaşma esnasında hane sahibi hazırlanan bahşişleri verirdi. Bayramdan önce tüm hane halkı için bayramlıklar hazırlanır, bohçalara konarak ayrı ayrı hane halkına dağıtılırdı.

Bu arada hane sahibinin bayramını tebrik etmek için misafirler gelmeye başlardı. Kibar misafirler ziyaretlerinin yemek vaktine tesadüf etmemesine dikkat ederdi. Eğer yemek vakti ise misafirlere elbette ki sofra kurulurdu. Sofrada mideyi düzeltmek için turunç reçeli bulundurmak adetti. Gelen misafirleri kâhya efendi karşılar ve hane sahibine haber verilirdi. Çubuk ve kahve ikram edilen misafirler tebrik ve hürmetlerini bildirerek haneden ayrılırdı.


Şehir kandille süslenirdi

Zaman zaman padişahların bayram öncesinde cezasının üçte ikisini tamamlamış olan mahkumları affettiği görülmektedir. Ayrıca İstanbul’da bayramlarda Arife günü ikindiden itibaren Kurban Bayramı’nın 4. günü namaz vakitlerinde 21’er pare top atışı yapılırdı. Bayram sürecinde şehir kandillerle süslenir, sultan efendilerin yalıları geceleri ışıklarla aydınlatılırdı. Geceleri İstanbulluların vazgeçilmez eğlencelerinde biri olan donanmalar tertip edilirdi. Hasılı bayram Eski İstanbul’da bu minvâl üzere kutlanırdı diyelim ve Mehmed Akif’in meşhur Bayram şiirinden mısralarla bayramınızı kutlayalım; “Âfâk bütün hande, cihan başka cihandır; Bayram ne kadar hoş, ne şetâretli zamandır! Bayramda güler çehre-i mâ’sûm-i sabâvet, Ümmîd çocuk sûret-i sâfında ıyandır Her cebhede bir nûr-i mücerred lemeânda; Her dîdede bir rûh demâdem cevelândır. Âlâm-ı hayâtın iki kat büktüğü ecsâd Feyzindeki te’sîr ile âsûde revandır. Ferdâ-yı sükûn perveridir sâl-i cidâlin, Nevmîd düşen kalbe ümîd-âver-i candır...”

Sarayda bayram kutlaması

Osmanlı Sarayı’nda ise bayramlar daha büyük kutlamalar ve teşrifat ile geçerdi. Topkapı Sarayı’nda ikamet edildiği daha erken dönemde padişah Sultanahmed ya da Ayasofya Camii’ne bir büyük alayla bayram namazına giderdi. Bunun akabinde tüm devlet ricalinin katıldığı bayramlaşma töreni yapılırdı. 1867’ye kadar Topkapı Sarayı’nda bayramlaşma töreni Babüssaade kapısının önünde icra edilirdi.

Abdülmecid Dolmabahçe Sarayı’na geçtikten sonra bayram merasimleri artık bu sarayın Muayede (bayramlaşma) Salonu’nda yapılmaya başlandı. Sultan bayram sabahı gösterişli bir alayla camiye gelip bayram namazını kılar ardından tekrar alayla Dolmabahçe Sarayı’na döner ve tebrikleri kabul ederdi. Sultan’ın işareti ile başlayan bayramlaşma töreninde tüm katılımcıların yeri önceden belliydi. Hanedan mensupları tahtın arkasında birinci sırayı, damatlar ikinci sırayı oluştururdu. Yaveran, bendegan, mabeyn katipleri sultanın sağ ve solunda diğer devlet erkanı da protokole göre yerlerini Tahtın kurulduğu kara tarafının üstündeki galeriye Mızıka-i Hümayun bulunurdu. Takriben bir buçuk saat süren bayramlaşma töreninden sonra Sultan bir müddet dinlenir ve yemek yer sonrasında halkın toplandığı kalabalık yollardan alaysız olarak geçerek Yıldız Sarayı’na dönerdi.

Abdülmecid devrinde bayramlaşma önemli bir başka değişiklik göze çarpmaktadır. Daha önceki devirlerde yabancılar ne bizzat muayede törenine katılabilir veya seyredebilir ne de kendilerinden bayram tebriği beklenirdi. Ancak Sultan Abdülmecid devrinde İstanbul’daki elçilerin Topkapı Sarayı’ndaki bayramlaşma törenini izlemelerine izin çıktı. Bir müddet sonra da Dolmabahçe’de yapılan muayede törenlerine katılmaya başladıkları görüldü. Muayede salonunun üst tarafındaki localar elçiler ve diğer önemli misafirler için tesis edilmeye başlandı. Teşrifatçılar tarafından hazırlanıp elçilere gönderilen davetiyelerle bu töreni izlemek mümkün olmaktaydı. Muayede töreni yabancıların izlemesine izin verilen tek devlet töreni idi.


Çocuklar için eğlence

Bayramlar o zamanlarda da çocukların en çok eğlendikleri neşelendikleri günlerdi. Bayramdan önce mümkün olduğu ölçüde her aile çocuklarının istedikleri elbiseleri hazırlardı. Çocukların çoğu bu yeni elbiseleri yataklarının yanlarına koyar gece öyle uyurlardı. Bayram sabahı çocuklar da erkenden kalkar ve bayramlıklarını giyerek hazırlanırdı. Bayram namazından dönen babasının, dedesinin ve annesiyle büyük validesi varsa diğer yakın akrabaları ile bayramlaşır keseler içinde hazırlanan bahşişleri ve sırmalı yemeni mendilleri alırdı. Kurbanlar kesildikten sonra çocuklar aileleri ile beraber yakın akraba ve ahbaplarına bayram ziyaretlerine giderdi. Bayramın ikinci günün çocuklar toplanarak eğlence yerlerine gider ve burada salıncak, dönme dolap, atlı karıncalara biner eğlenirdi. Şehrin ileri gelenlerinin çocukları bu eğlencelere lalaları ile birlikte giderdi. Çocuklar topladıkları bahşişlerle şeker, simit, kurabiye, lokum ve şekerleme alıp yiyerek neşe içinde eğlenip vakit geçirirdi. Bayram halk için genellikle minval üzere idrak edilirdi.

Derilerin geliri Hicaz Demiryolu’na

Kurban Bayramı’nda göze çarpan bir diğer önemli husus kurban derilerinin toplanmasıydı. Daha önceleri medrese talebelerine verilen kurban derileri Sultan Abdülhamid devrinde Hicaz Demiryolu’na kaynak sağlamak için devlet tarafından toplanmıştır. Kutsal topraklarla ilgili olması hasebiyle bütün Müslümanları ilgisini çeken bu uygulama için kurban derileri 1901-1908 yılları arasında İstanbul Belediyesi tarafından toplanmış ve elde edilen gelir yardım komisyonuna aktarılarak demiryolu inşaatına harcanmıştı. 1909 senesinden sonra ise kurban derileri Donanma Cemiyeti başta olmak üzere orduyu güçlendirmek üzere faaliyet gösteren çeşitli kurumlara verilir oldu.

Süslenmiş kurbanlıklar

Resmî törenler ve bayramlaşmadan sonra sıra kurbanların kesilmesine gelirdi. Saray’da çoğunlukla kurbanlık olarak sakız koçu tercih edilirdi. Önceleri Topkapı Sarayı daha sonraları ise Dolmabahçe ve Yıldız Sarayı avlusuna getirilen hazırlanmış, süslenmiş kurbanlık koçlar bizzat padişahın hazır olduğu törenle kesilirdi. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına kadar padişahlar kendi kurbanını kendileri keserdi. Hazırlanan diğer kurbanları da saray görevlileri keser ve etleri halka dağıtılırdı. Dolmabahçe Sarayı’na geçildikten sonra sultanlar artık kurbanlarını saray görevlilerinden tayin ettikleri vekiller yoluyla kesmeye başladılar. Sultan Abdülhamid zamanında kurulan ve bugünde varlığını devam eden Darülaceze ile Darüşşafaka padişah tarafından kurbanlık gönderilen hayır kurumlarıydı. İmparatorluk topraklarındaki askeri kışlalarda görev yapan askerler için de kurbanlar kesilir ve etlerinden kavurmalı pilav yapılarak askerlere dağıtılırdı.

#Bayram
#Kutlama
#Saray
#Osmanlı
4 yıl önce