İslam dünyasının kendi içindeki en büyük travması, Hz. Hüseyin'in şehit edilmesidir. Bin dört yüz yıldır, Kerbela'da yaşanan o vahşet, o dram, o acı hiç dinmeden tüm nesilleri etkiledi. Öldürülen, bu dinin Peygamber'inin (sav) torunuydu. Bundan daha büyük bir travma ve daha büyük bir kaos olmazdı doğal olarak.
O günden bu yana, Hz. Hüseyin'in kanı kurumadı aslında. Acısı da yürekleri dağlamaya devam etti. İslam dünyası da siyasi ve fıkhi olarak ikiye ayrılmış oldu. Bir yanda Sünniler, diğer yanda Şiiler. Yüzlerce yıldır bir biriyle uğraşıyor, kan döküyor, ayrımcılık yapıyor ve yeni Kerbelalara neden oluyorlar.
İşin tuhafı şudur: Şiilik, Hz. Hüseyin'in tarafını tutmaktır da, Sünnilik Hz. Hüseyin'e karşı Yezid'i tutmak gibi gösterildi yıllarca. Sünniler de Hz. Hüseyin'in tarafını tutan, Yezid'i lanetleyen ve Kerbela'nın acısını çeken kesimdir aslında.
Gelin görün ki, Şiilerin bir kısmı, tarih boyunca Kerbela olayını başka türlü yorumladı, başka türlü anladı, başka türlü anlattı. Olay, Kerbela vakasından geriye doğru gidip, Hz. Ali ve diğer üç halifenin de İslam dini içindeki konumlarını yeniden sorgulattı, geriye dönük bir tarih ve fıkıh yazıcılığına döndü.
Safavi ve Osmanlı mücadelesinin dominant duygusu aslında bir güç mücadelesi iken, Şiiler bunu, bir Sünni-Şii kavgasına dönüştürdü. İslam dünyası belki de ikinci en büyük kırılmayı bu yüzden Çaldıran'da yaşadı.
Şah İsmail o savaşı yenseydi, sanırım İslam dünyası başka türlü bir seyri sefer içinde olur, tarih başka türlü yazılırdı.
Bugün Şiiliği temsil eden İran'ın, mezheplerini siyasi bir araç olarak kullanmak istemesi, belki de Şah İsmail ile başlamış oldu. İran, o tarihten sonra tüm savaşlarını neredeyse hep Sünni devletlerle yaptı ve her savaşın motivasyonunu da mezheplerinde aradı.
Yakın tarihte Irak savaşı, daha sonra Suriye savaşında da aynı mezhep motivasyonunu kullandılar. Savaştıkları kesimi Yezid ile özleştirip, Hz. Hüseyin'in intikamını almak için ordularını ve insanlarını domine ediyorlar. Büyük yanlışı da burada yapıyorlar işte.
İran'ın devrimden sonra Humeyni ile başlayan normalleşme ve İslam dünyası ile entegrasyon çabası, Hamaney'in iktidara gelmesiyle son buldu. Rivayet o dur ki, Humeyni, “Şii-Sünni kardeştir” söylemini de bir takiye olarak dillendirmişti. Yine de ben o görüşte değilim.
Bugün de İran içinde, Şiiliği siyasi iktidarın bir aracı haline getirilmesine ve Sünni dünya ile iplerin koparılmasına karşı çıkan Şiiler var. Bunların İmam Humeyni çizgisini savunduğunu söyleyebiliriz.
Bunun sonucu olarak da Suriye, Irak, Lübnan, Yemen, Afganistan büyük bir istikrarsızlığa sürüklendi ve binlerce insan hayatını kaybetti. Şiiler kurdukları savaş ordularına, tümenlerine, örgütlerine Ehli Beyt'in adını koydular. Öldürdükleri insanlar ise hep Sünni'ydi ve onları da Yezid'in ordusu diye suçladılar.
Şu kadar var ki, İran Sünnileri Şiileştirmek ya da Şiiliği yaymak için harcadığı parayı ve enerjiyi, Hıristiyanları ya da ateistleri Müslümanlaştırmak için harcasaydı, bugün başka bir Ortadoğu olabilirdi.
Bunun tam karşı cephesi olan Suudi Arabistan da Vahabiliği yaymak için gösterdiği çaba, İran'dan aşağı kalmıyor. İki ülkenin arasında sıkışmış ve büyük tahribat yaşayan bir İslam dünyası var bugün.
Yarın Kerbela faciası yeniden anılacak, yeniden acısını yaşayacağız. Şuna eminim, İran, Irak, Suriye, Lübnan hatta Türkiye'deki törenlerde, çağın Yezitleri, Suriye'de, Irak'ta, Yemen'de, Lübnan'da masum Hüseyinleri öldürüyor diye konuşmalar yapılacak. Ve yüzlerce yıldır yaptıkları, Kerbela'yı sömürmeyi, siyasi bir araca döndürmeyi tekrarlayacaklar. Oysa Kerbela, öldürdükleri Sünnilerin de, hepimizin de ortak acısı.
Biz, Hz. Hüseyin'in taraftarı olarak, İslam dünyasında birlikten ve ümmet fikrinden yana tavır alarak Kerbela'yı ve efendimiz Hz. Hüseyin'i analım.