Hangi sinema salonun seyircisiyiz?

04:0015/01/2025, Çarşamba
G: 15/01/2025, Çarşamba
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.

Atifet Keleşoğlu imzalı Türkiye’de Film Küratörlüğü ve Sanat Sineması Seyirciliği (Pera Film ve İstanbul Modern Sinema Örneği) kitabı okuru seyir kültürü üzerine bir yolculuğa çıkıyor.

RABİA BULUT

Dinlemek, okumak ve izlemek hayatımızda bizi umulmadık yerlere götürür. Fiziken yerimizde dururuz ama zihnen çok uzaklara gideriz. Dolaşırız ve anın içine geri döneriz. Sinemada o yolcuğumuzda bizim için farklı, umulmadık yerler açan yerde durur. Yazılarda öyledir. Sinematik köşesinde her ay sinemayla ilgili bir kitabı okurken, yazarken de böyle yolculuklara çıkıyorum. Bu ayki yolculuğumuzun durağı Atifet Keleşoğlu imzalı Türkiye’de Film Küratörlüğü ve Sanat Sineması Seyirciliği (Pera Film ve İstanbul Modern Sinema Örneği) oluyor. Yüksek lisans tezlerinin bir kitap olarak sunulması, o tezlerin yöktez sisteminde kalmasının ötesine geçmesini sağlıyor. Bu anlamda bu tarz yayınların artması temennisini başta belirtelim.

FİLM KÜRATÖRLÜĞÜ NEDİR

Çizgi Kitabevi’nden çıkan Türkiye’de Film Küratörlüğü ve Sanat Sineması Seyirciliği (Pera Film ve İstanbul Modern Sinema Örneği) kitabında teşekkürler ve kişisel bir sunuş kısımlarından sonra; Yöntem ve Metodoloji Hakkında, Osmanlı’nın Sinema ile Tanışması, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Kentte Kalıcı Sinema Mekanları ve 2000 Sonrası İstanbul’da Bir Sinema Mekanı Değişkeni Olarak Özel Müzelerin Salonları bölümleri geliyor. Akademik bir çalışmanın metin hali olduğunu belirtmiştik ama şu kısmı da söylemek gerekiyor. Keleşoğlu teşekkürler ve kişisel bir sunuş kısımlarında çalışmanın birey olarak kendi yaşantısında sinema izleyicisi olmanın anlamı ve öneminin üzerinden kurduğunu belirtiyor. Aslında bu da kitabın özgünlüğünü oluşturan nokta oluyor. Küratörlük kavramı çokça tartışılırken ülkemizde “Türkiye’de Film Küratörlüğü” başlığı yepyeni bir yol sunuyor. “Film küratörlüğü nedir?” sorusunun yanında “Türkiye’de böyle bir şey mi varmış?” sorusunu sorduruyor. Pera Film ve İstanbul Modern Sinema üzerinden inceleme yapılması da film izleyicisi, seyircisi olmanın niş noktasını oluşturuyor. AVM sinemalarındaki seyirci, festival seyircisi derken müzelerin film programlarını takip eden seyirci kitlesi kendine başka bir yer oluşturuyor. Bu oluşturduğu noktanın temelinin de müzelerin sinema programlarını oluşturan film küratörleri atıyor. Keleşoğlu kitapta sinemanın, seyirci profillerinin ülkemizde başlangıcından günümüze kadar olan görünümlerini, çeşitlerini sunarak bizi bu çıkarıma doğru götürüyor. Kitap bu noktada aslında sinema tarihi üzerine çalışanlar için yeni de bir kaynak olduğunu da gösteriyor. Çünkü sinema tarihi çalışmaları sadece o dönem hangi film nerede gösterilmişten ziyade dönemin ruhunu oluşturan izleme pratikleriyle de ilgileniyor. Bir bütünün fotoğrafını ortaya koymaya çalışıyor.

SİNEMA VE POLİTİK YAPI

Sinemanın seyrinin sosyal, politik düzlemden bağımsız olmadığı bir aşikar. Bu noktada her dönemin kendi seyirci profili olması da çok doğal. Kozmopolit bir eylem olarak başlayan sinema, sonrasında halktan her kesimi birleştiren, yan yana getiren bir pozisyona gelmiştir. Bu pozisyonda Yeşilçam dünyası ortaya çıkar. Seri film üretimi başlar. Başlangıçlar, bitişler, çatışmalar bellidir. 70’li yıllarda ise farklı bir seyirci kitlesi oluşur. Sami Şekeroğlu’nun Kulüp Sinema 7 ve Türk Sinemateki’nin kuruluşuyla oluşmaya başlar. Dünya sinemasından farklı türlerde filmler temin edilir ve gösterilir. Orada bir seyirci kitlesi oluşur. Bu sırada yaşanan değişimlerle televizyon da devreye girer. Keleşoğlu; “70’lerde televizyon, 80’lerde videokasetler ile eve dönen seyirci, yerli ve yabancı filmlerin cazibesi nedeni ile 90’larda evden yeniden çıkmaya başlamıştır. 2000’lerin değişen teknolojik yapısı yaygın internet olgusu, ekran türlerinin çeşitlenmesi sanat ve kültür ürünlerine farklı erişim olanakları sunulmuştur. Bu dijital mecralar filmlerin yapımı, dağıtımı, gösterimi ve seyir kültürü üzerinde de etkin olmuştur. 2000 sonrası süreçteki dijital ekran ve dijital erişim olanaklarının sinemaya gitmeyi sürdürse de nerede isterse orada, ne zaman isterse o anda film izleyen bir eşzamansız, eşgüdümsüz seyir kültürü yarattığı görülmektedir.” diyerek seyir kültüründe yaşanan değişimin seyrini özetliyor.

“2000 Sonrası İstanbul’da Bir Sinema Mekanı Değişkeni Olarak Özel Müzelerin Salonları” bölümü girişte belirtilen noktaların görünür olduğu bölüm oluyor. İstanbul Modern Sanat Müzesi ve Pera Müzesi keleşoğlu’nun saha alanını oluşturuyor. Bu müzelerin film programlarını oluşturan küratörlerle röportajları yer alıyor. Aynı zamanda müzede aktif olarak gösterime gelen çeşitli yaş, meslek gruplarından insanlarla yapılan görüşmelerden alıntılarda yer alıyor. Film küratörlüğü ünvanı ve kapsamını aslında oluşturan birkaç insan olduğunu görüyoruz. “Türkiye’den Film Küratörü Profilleri” başlığında Fatma Çolakoğlu’nun, Gizem Bayıksel’in, Belkıs Elgin Akyıldız’ın ve Müge Turan’ın biyografilerini okuyoruz ve uzun süreli olarak müzelerin sinema programlarını yönettiklerini görüyoruz. Her biri kendi çalışma alanında ilgili müzenin sinema programlarının yönünü, içeriğini tayin etmekte titiz çalıştıklarını anlıyoruz.

Seyir kültürü üzerine Türk sinemasının sokaklarında dolaşıyoruz. Seyretmenin, izlemenin anlamları üzerine düşünüyoruz. Seyir tercihlerimizdeki değişiklikleri bir nevi sorguluyoruz. Atifet Keleşoğlu imzalı Türkiye’de Film Küratörlüğü ve Sanat Sineması Seyirciliği (Pera Film ve İstanbul Modern Sinema Örneği) bizi kendine has yolunda bir yolculuğa çıkardı. Bitirirken sonuç kısmında Keleşoğlu’nun bitirişiyle yazıyı sonlandıralım. “Yalnızca filmleri değil, insanları, nesneleri ve dahi şeyleri temaşe eden, başka bir deneme biçimi arayan bu kitabın yazarının sinema gezginliğine dayanan güncesinin akademik çerçeveyke sınırlandırıldığı araştırma türündeki bu giriş kitabının amacı, şair’in deyişiyle bir yol açma gayretidir.” Dileriz, bu kitap başka denemelere, meraklara yol açar. Bizlerde o yolculukların okuyucusu oluruz. Haydi sinemaya gidelim!



#Aktüel
#Film
#Sinema