|

Ne keman ne kemankeş sadece ya Hakk

Okçuluğun tarihini ilk olarak biz yazmadık belki ama bu işin tarihinin insanlık tarihi kadar eski olduğunu söyleyebiliriz. Nişangâh-ı İstanbul isimli eser hem hafıza tazelememize yardımcı oluyor hem de okçuluğa dair yeni bilgi ve belgeleri gözler önüne seriyor. Üstelik eser sadece okçuluğun tarihini vermekle kalmıyor, bu alanda literatüre katkı sunacak önemli başlıkları da içinde barındırıyor.

04:00 - 15/05/2019 Çarşamba
Güncelleme: 11:07 - 14/05/2019 Salı
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv
KÂMİL BÜYÜKER

Asırlar boyu at sırtında akından akına koşan akıncı dedelerimizin istikbale bıraktığı kıymetli izler ve işaretler var hiç şüphesiz. Sırtında gezdiği atı, yayını çekebildiği kadar çekip, ötelere, düşman menziline ulaştırdığı oku, uzun zaman tek sermayesi olmuştur. Ve“attığın zaman sen atmadın, fakat Allah attı” (Enfâl, 17) ilahi hitabını hiçbir zaman hatırlarından çıkarmamışlardır. Bu ruh nedeniyledir ki bugün okçuluk, okçular tekkesi, nişan (menzil) taşları konuşuluyor ve konuşulmaya devam edecek.

Nitekim tarihe kayıt düşmek adına önemli bir eser daha bu hissiyatımızı perçinlemiş oldu. Nişangâh-ı İstanbul isimli eser hem hafıza tazelememize yardımcı oluyor hem de okçuluğa dair yeni bilgi ve belgeleri gözler önüne seriyor.

OKÇULUĞUN TARİHİ, İNSANLIĞIN TARİHİ

Okçuluğun tarihini ilk olarak biz yazmadık belki ama bu işin tarihinin insanlık tarihi kadar eski olduğunu söyleyebiliriz. Kitapta Selçuklu emiri Tülû Bey’in 1200’lü yıllarda yazdırdığı Hülasa fi İlm-i Remy adlı kitaptan nakledilen ve Kavsnâme adlı Osmanlı okçuluk kitabından aktarılan hikâye manidar:

“İlk oku yapan ve atan Hz. Âdem’dir (a.s.). Hz. Allah, Hz. Âdem’i (a.s.) yaratıp Cennet’ten dünyaya gönderdiğinde ona tarım ve ziraat yapmayı öğretti. O da tarlaları ekti, fakat tarlalarına kuşlar musallat olunca Hz. Allah’a şikâyette bulundu. Cenab-ı Hakk bizzat Cebrail Aleyhisselam’ı gönderdi ve Hz. Cebrail, Âdem Aleyhisselam’a ok ve yay yapmayı ve atmayı öğretti.” (s.19)

Bu hikâyeyi teyid eden bir başka metin ise İbrahim Hakkı Konyalı’dan gelmiş. Arap müelliflerden Nüveyrî’nin Nihâyetü’l-Erebb, Fî Fünûnü’l-Edeb adlı risalesinde Türkler, Hz. Adem’den sonra ilk defa ok yapıp atan kimsenin İsfendiyar isimli bir Türk olduğuna inanmakta imişler.

Kitap sadece okçuluğun tarihini vermekle kalmıyor, bu alanda literatüre katkı sunacak önemli başlıkları da içinde barındırıyor. Osmanlı Devri Okmeydanları ve İstanbul Okçular Tekkesi, Osmanlı Devleti Klasik Çağ Savaşlarında Okçular, Evliya Çelebi ve Okçuluk, İstanbul’un Ünlü Okçularının Menzil (Nişan) Taşları, Osmanlı Okçuluğuna Dair Yazma Eser Literatürü, Osmanlı Kompozit Yaylarının İmâli ve Âmilleri kitapta yer alan bazı başlıklar. Kitapta yazıları ile katkı sunan isimlerden bazıları ise şunlar: Dr. Seyit Ali Kahraman, Prof. Dr. İskender Pala, Prof. Dr. Sedat Bayrakal, Dr. M. Sinan Genim, İrfan Akça, Barış Can, Hasan Şentürk, Doç. Dr. Erhan Göksu, Şükrü Seçkin Anık, Dr. M. Sinan Genim.

Kitapta dikkat çekici başlıklardan birisi bu alanda yazılmış yazmalarla ilgili bölümdür. İrfan Akça’nın kaleme aldığı metinde 14 yazma eser tespit edilmiş. “Tüfenk icad olup mertlik bozulunca” ya kadar milletlerin tarihinde ok ve yay kadar hiçbir savaş aleti hakkında eser kaleme alınmamış.

Araplarda okçuluğa ne kadar önem verildiğine dair eserler, yetişen meşhur usta okçularla ilgili risaleler ve Peygamber Efendimizden rivayet edilen okçuluğu dair hadislerden müteşekkil eserler bu kitapların bir kısmını oluşturuyor.


OSMANLI’DA İLK
MÜSTAKİL OKÇULUK RİSALESİ

Bu eserlerden birisi olan Umdetü’l-Mütenâzilin adlı eser Osmanlı sahasında tespit edebildiğimiz tercüme edilmiş ilk müstakil okçuluk risalesi olarak kayıtlara geçmiş. Eserin 1403-1411 yazıldığı kayıtlarda geçmektedir. Eser sahibi Ebî Sâre Muhammed İbni Şeyh Mustafa’dır. Müellif eserini seyyahlık ederken Ankara şehrine uğradığı bir vakit Hâcî Muhammed b. Hâcî Bey adında bir zât için tercüme ve telif etmiş. Eserin mukaddimesinde anlatıldığına göre müellif, çok ülkeler dolaştıktan sonra Ankara’ya gelip Pehlivan aslı bir zatın yanına gidince Pehlivan’ın kendisine okçulukla alakalı yanında bir eser olup olmadığını sorması üzerine müellif Arapça bir kitap göstermiştir. Pehlivan bu kitabı ondan Türkçe’ye tercüme etmesini rica etmiştir. Müellif bu istek üzerine eseri Türkçe’ye tercüme edip, ayrıca zamanındaki gazilerin hayatlarına dair bazı bablar ilave etmiştir. Eser ana hatlarıyla cihadın fazileti, yay ve ok kullanımının adabı olmak üzere toplam altı babdan müteşekkildir. Eserin farklı kütüphanelerde 5 ayrı nüshası tespit edilmiş.

222 YILLIK OKÇULUK SİCİL DEFTERİ

Arşiv denilince her şeyin tüm titizliği ve detaylarıyla kayıtlarının yer aldığı medeniyetimizin okçulukla ilgili de hiçbir ayrıntıyı bırakmadığı Okçuluk Sicil Defteri’nde aşikâr bir şekilde görülüyor. 1682 yılından 1904 yılına kadar tam 222 yıl boyunca Okmeydanı’nda ok atmaya hak kazanan kemankeşlerin adlarının yazılı olduğu defter Halim Baki Kunter koleksiyonunda iken onun vefatından sonra İstanbul Fetih Cemiyetine intikal etmiş. Sicil kayıtlarında ilk olarak Kâtib Abdullah Efendi yer alırken defterdeki son kayıt ise Okmeydanı Şeyhi Muti Bey ile tamamlanmış. Defterde adı yazılı olan kemankeşler arasında kadılar, müderrisler ve şeyhülislamların bulunduğu da yine kitapta yer almaktadır.

FATİH’TEN BUGÜNE OKÇULAR TEKKESİ

Bugün Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden sonra vakfettiği Okmeydanı alanının üzerine Sultan II. Bayezid zamanında inşa edilen Okçular Tekkesi ve Tekkenin dünden bugüne geçirdiği evreler, yeniden ihyası da kitabın ilerleyen sayfalarında karşımıza çıkıyor. 2007 yılında Okçular Vakfı ve Mimar Sinan Genim önderliğinde Okçular Tekkesinin ihyasına başlanmış ve 2013 yılında Okçular Tekkesi eski günlere yeniden dönmüştür.

1905 yılında Selim Sırrı (Tarcan)’nın kısmen yıkık vaziyette olan Tekkenin mescid kısmında ve mihrab üzerinde yer alan Şeyh Galib’in beyitleri ile sözü tamamlayalım:

“Ne heva, ne keman, ne kemankeş ancak/ Erdirir menziline tiri nida-yı Ya Hakk.”

#nişangahı istanbul
5 yıl önce