|

Tribünlere oynamıyoruz

İncesaz yirminci yaşına dokuzuncu albümleri Peşindeyim ile girdi. Grubun gitaristi ve bestecisi Cengiz Onural yirmi yılda geldikleri noktayı şöyle özetliyor: “Biz bazen bir yaraya merhem oluyoruz. Bazen nazik bir noktaya dokunuyoruz. Bazen hayallere daldırıyoruz. Tribünlere başta da oynamadık, hala da oynamıyoruz.”

Yeni Şafak ve
04:00 - 24/12/2017 Pazar
Güncelleme: 07:31 - 23/12/2017 Cumartesi
Yeni Şafak
Cengiz Onural yirmi yılda geldikleri noktayı şöyle özetliyor: “Biz bazen bir yaraya merhem oluyoruz. Bazen nazik bir noktaya dokunuyoruz. Bazen hayallere daldırıyoruz.
Cengiz Onural yirmi yılda geldikleri noktayı şöyle özetliyor: “Biz bazen bir yaraya merhem oluyoruz. Bazen nazik bir noktaya dokunuyoruz. Bazen hayallere daldırıyoruz.

Bugüne dek yüreklere dokunan şarkılara imza atan İncesaz grubu, yirminci yaşını 9. albümleri Peşindeyim ile taçlandırıyor. Bu albümde de her zaman olduğu gibi içten ve naifler. Biliyorsunuz İncesaz'ın solistleri zaman içinde birkaç kez değişti. Dilek Türkan, Melihat Gülses ve Cengiz Özkan'ın gruba solist olarak eşlik ettiği albümleri büyük bir keyifle dinledik. Bu albümde solist olarak Ezgi Köker ve Bora Ebeoğlu yer alıyor. Tanburda Murat Aydemir, gitarda Cengiz Onural, kanunda Taner Sayacıoğlu, kemençede Emre Erdal, vurmalı çalgılarda Türker Çolak, bas gitarda Akın Aral, kontrbasta Volkan Hürsever'i büyük bir zevkle dinliyoruz. Murat Aydemir ve Cengiz Onural ile bir araya gelip İncesaz’ın yirmi yılını konuştuk. İncesaz’ın sabit bir solistinin olmayışını avantaj olarak gören Cengiz Onural, “Biz bazen bir yaraya merhem oluyoruz. Nazik bir noktaya dokunuyoruz. Tribünlere başta da oynamadık, hala da oynamıyoruz” diyor.

* İncesaz’ın 20. yılı. Tebrik ediyorum. Nasıl geçti yirmi yıl diye başlangıç yapalım.

Cengiz Onural: Yirmi senede hem dünya hem Türkiye hem müzik çok değişti.

* Ne gibi...

Murat Aydemir: Müzik sektörü çok değişti ama İncesaz yoluna devam ediyor. İlk ve son albümümüzü yan yana koyup dinleyen birisi der ki bu aynı zevkin ürünü. İncesaz’da öyle bir süreklilik var. Ama kendi içinde bir değişim ve gelişim tabi ki söz konusu. 20 yıl önceye göre bugünkü kayıtlarımız çok daha iyi. Düzenlemelerimiz daha zengin. Bence daha geliştik ve daha farklı çalıyoruz. Solistlerimiz daha farklı yorumluyor.

  • MAZİMİZ TEMİZ
  • * Yirmi yıldır aslında aynı şeyi çalıp söylemiyorsunuz.
  • C. O.: Doğru. Mesela sahnede kullandığımız nota programına bakıyorum da 250 eser var repertuvarda. Neredeyse her konserde veya her ay bir tane ekleniyor.
  • * O ilk günkü amatör ruhu taşıyor musunuz? Giderek profesyonelleştiniz mi?
  • C.O.: İnsanlar bu müziği dinleyebilir, duygulanabilir, ağlayabilir, sevinebilir ama bununla eğlenmeyecek, dans etmeyecekler diye yola çıktık. Böyle bir şey vaad etmedik. Yirmi sene sonra bile hala insanları dans ettiren, eğlendiren bir müzik yapmıyoruz. Kötü olduğu için değil biz seçmediğimiz için. Biz bazen bir yaraya merhem oluyoruz. Bazen nazik bir noktaya dokunuyoruz. Bazen hayallere daldırıyoruz. Tribünlere başta da oynamadık, hala da oynamıyoruz.
* Bu kadar kaliteli bir müziğin elbette çok kıymetli dinleyicileri var. Ama daha geniş kitlelere adınızı duyurmak istediniz mi?

C. O.: İstemez miyiz? Kim sitemez? Ticari kaygılarla değil bu kadar emek verdim sen de dinle deriz. Çok ilginç bir anım var: Erzurum’a gittik konser için. Daha önce hiç konser vermediğimiz bir mekan. Bir baktım bütün salon şarkıları ezbere söylüyor. Aslında biz müziğimizle daha önce oraya gitmişiz.

M. A.: Geniş kitlelere ulaşmayı isteriz ama ulaşmak için de bir şey yapmayız. 3-5 sene önce Haris Alexiou konseri yaptık. O konseri birbirimizi çok sevdiğimiz için yaptık. Biz yapalım da beş bin kişi gelsin şeklinde düşünmedik. Zaten içimize sinmeyen hiçbir yerde durmadık.

* İncesaz’ın dönüm noktaları nelerdi?

C. O.: Harika dörtlüler, harika senfoni orkestraları, hatırı sayılır solistlerle Türkiye'nin farklı şehirlerinde konserler yaptık. 20 yıl geçmişe dönüp baktığımızda yüz ağartıcı şeyler var. Hiçbir zaman ikinci, üçüncü sayfa haberi olmamışız. Hiçbir magazinsel olaya karışmamışız. Hiçbir kavgaya girmemişiz. Yirmi yılın özeti olarak fena da bir bilanço değil gibi...


BİZE RAF
BULAMADILAR
* İncesaz’ın ilk yıllarında sahne bulamama, insanlara müziğinizi ulaştıramama gibi sorunlarla karşılaştınız mı?

C. O.: Sahneden önce ilk albümü müzik markette koyacak raf bulamadılar. Ama sahne olarak bu dünyanın çok büyük olduğunu, kimsenin ekmeğini kimsenin yemediğini düşünüyorum.

* Popüler kültür karşısında devamlılığı sağlamak zor olmadı mı?

M. A.: Müziğimizi yaratırken hiçbir zorluk yaşamadık. Şanslıydık bile! Kalan Müzik gibi bir şirket bizim yanımızda oldu. Kimse bizim yüzümüze bakmazken ilk albümümüzü bastı, bize yatırım yaptı.

* Hiç sıkıntı yaşamadınız mı?

M. A.: Açıkhava hariç Türkiye’nin bütün büyük sahnelerinde konser verdik. O salonların maksimum seyirci kapasitesini doldurduk. Ama insanlar bunu bilmiyor veya İncesaz oraları dolduramazmış gibi bir algı var. Ama biz bunları çoktan geçtik. Biz bu müziği sevdiğimiz için yapıyoruz. Biz bitti diyene kadar da bitmeyecek.

İncesaz müziğin 'slowfood’u

*

Türk müziğinde her dönem belli makamlar popüler. Günümüzde hangi makamlar popüler?

C. O. : Hangi makamlar kaldı diye sor.

M. A.: Artık tek bir makam kaldı: Kürdi. Ezanlar bile muhayyer kürdi. Bir ezan okunuyor. Arkasından akşam bütün meyhanelere gidersin. İstanbul büyük bir kültür tabi ki musikisiyle, tilavetiyle. Biz de o yüzden müziğimize İstanbul müziği dedik ama insanlar İstanbul’u duymak istemiyor. Kulaklar tıkalı İstanbul müziğine.

C. O.: Bilakis bizde de makam bolluğu var. Sanki bir slowfood (yavaş yemek) hareketi gibi İncesaz. Herkesin çok kolay ulaştığı, ucuz aldığı, hızlı tükettiği ve fazla da üstünde durmadığı yiyecekler yerine çok özenle hazırlanmış, arkasında büyük emek olan, yerken de ihtimam isteyen bir hareket sanki.

* Ben dinleyici olarak bir klasik Türk müziği festivalimiz olmamasına çok içerliyorum. Siz de içerliyor musunuz?

M. A.: Tabi ki. O festivalleri düzenleyecek, sponsor olacak hiçbir şirket veya kuruluş Türk müziğine dönüp bakmıyor. Durumu olanlar malum Batı müziğini destekliyor. Gericilik gibi algılanıyor. Türk müziğine destek yok. Desteklemesini beklediğimiz insanlar da imajlarını zedelemekten korktukları için desteklemiyorlar. Biz hep bundan muzdaribiz. Çok girişimler yapıldı, ben de proje sundum ama en başta yelkenler suya düşüyor.



‘Çok aşığın var diyorlar’ on sene sonra meşhur oldu
* Yirmi senede İncesaz’ın Türk müziğine nasıl hizmet ettiğini düşünüyorsunuz?

C. O.: Her ne kadar İncesaz’ın kuruluşunda böyle bir misyon yoktuysa da özellikle tanburun, klasik kemençenin sevilmesinde ve benimsenmesinde galiba İncesaz’ın biraz katkısı oldu. Bu bizi fevkalade memnun etti. Hemen hemen bütün konservatuvarlarda İncesaz’ın repertuvarı saygın, çalınabilir olarak duruyor. Gerek derslerde, gerek performans ortamlarında, gerek final sınavlarında. Öğrenciler bizim erserleri çalıyorlar, hocalar da neden çalıyorsunuz demiyor. Bu benim için rüya. Bunun için şükrediyorum.

* Repertuvarınız TRT’ye de girdi mi?

M. A.: Biz göndermedik ama 13 bölüm program yapınca girmiş oldu.

* İncesaz denince akla ilk gelen şarkı ‘Çok aşığın var diyorlar’. Neydi bu şarkıdaki sihir?

C. O.: Onu hiç bilemiyorum. Bilseydim hep böyle sihirli şarkılar yapmaya çalışırdım. Ama şarkıyla ilgili birkaç şey söyleyeyim: ‘Çok aşığın var diyorlar’ yayınlandıktan neredeyse on sene sonra dillere düştü. Orada duruyor, kimsenin ilgisini çekmiyordu. İkincisi Türk müziği repertuvarında saba makamında şarkı pek azdır yeni repertuvarda. Günümüzde bestekarların pek rağbet etmediği bir makam. Belki değişik gelmiştir insanlara. Hikayesi çok ilginçtir onun, siz sözleri biliyorsunuz, ben hikayesini biliyorum.

* Anlatacak gibi oldunuz. Anlatmayacak mısınız?

Yok.

Spotların altına bakmıyoruz
* Popüler kültür karşısında devamlılığı sürdürmek zor olmadı mı?

C. O.: Popüler olanlar için şöyle bir teşhisim var: Genellikle insanlar bulmak istediklerini spotların altında arıyorlar. Çok ışıklı yerlerde. Biz ise tohumu ektiğimiz yerde, anahtarı kaybettiğimiz yerde arıyoruz. Spotun altına tabi ki biz de bakarız ama biz bakmamız gereken yere daha çok konsantre oluyoruz.

* İncesaz’ı kendiniz için bakir bir alan olarak görüyorsunuz sanırım.

C. O.: Çok doğru. Üstüne titrediğimiz bir çocuk İncesaz.

* Sabit bir solistin olmayışı bir taktik mi? Taktikse nasıl bir taktik?

C. O.: Grupların çok büyük bir kısmı solistleriyle anılıyor. Bir müddet sonra grup o solistin orkestrası gibi algılanmaya başlıyor. Halbuki biz bir grubuz. Herkesin bu işe bir katkısı var. Biz bir bütün olduğumuza inanıyoruz. Bu anlamda solist değiştirmek bu bütünlüğü korumamıza yaradı. Solistlerin değişmesi ilk başta bunu bozan bir şey gibi algılanıyor ama öyle değil. Sonunda İncesaz kaldı. O arkadaşlarımızla gemileri yakıp ayrılmadık.

* Başrol solist olduğu zaman o ayrılınca grubun kariyeri de bitiyor. İncesaz’da başrol müzik olduğu için kariyer de bitmemiş oluyor.

M. A.: Çok güzel.

C. O.: Bunu lütfen yaz.

#İncesaz
#Müzik
#Cengiz onural
#Peşindeyim
6 yıl önce