
Emrah Yücel’in “Herkes Nerede!..” sergisi Artizan Sanat’ta açıldı.
Kaligrafi sanatçısı Emrah Yücel’in son dönem eserlerinden oluşan “Herkes Nerede!..” adlı sergisi, 18 Mart Cumartesi günü Artizan Sanat’ta açıldı. Küratörlüğünü Kaya Üçer, proje koordinatörlüğünü Mehmet Lütfi Şen’in üstlendiği serginin açılışına çok sayıda sanatsever katıldı. Farklı bir sanat perspektifiyle izleyiciye derin manaların kapısını açan Yücel’le birlikte sergiyi gezdik ve “Herkes nerede?” sorusunu sorduk.
“Bu bir soru cümlesi değil” diyen Yücel, kendince bir saptama yaptığını söylüyor. İnançlarının doğrultusunda aslında herkesin nerede olduğunu bildiğini de sözlerine ekliyor: “Bazıları Yusuf olup kuyunun dibinde, bazıları zulümden kaçıp Ashabı Kehf gibi mağarasında, bazıları Muhammed (SAV) olup İsra’da Rabbiyle, bazıları Musa Peygamber olup Tur Dağı’nda Allah’u Teala ile görüşmede” deyince bütün o metaforlar yerli yerine oturuyor. Yine de “Herkes”in çağrıştırdığı ifadenin gizemi kendini koruyor.

HERKESTEN KASIT BİRLİK OLMA
“Şöyle anlatayım” diye başlıyor söze Yücel. 2000 yılında İstanbul’a gelişinden, “herkes” olma yığınının insanı korkutmasına kadar sanatını şekillendiren alt yapıdan bahsediyor. ‘Herkes’in aslında çocukluk yıllarımızda hayatımıza giren, “Herkes ne der” klasik cümlesinin bir karşılığı olduğunu anlıyoruz. Bu ‘Herkes’in nerede olduğunu ve neyden oluştuğunu yorumlamak için yola çıkan sanatçı, sonucu şöyle açıklıyor: “Herkesten kastımız bir olma, birlik olma yani ‘biz’ olmaktır. Özellikle son dönemde yaşadığımız deprem felaketiyle nasıl birlik ve bütünlük içerisinde olduğumuzu, o herkes kavramının nasıl ‘hepimiz’ haline dönüştüğünü gördük. Bu saptadığım şeyleri sanatseverlerle buluşturmak adına yaptığım çalışmalar bunlar.”

EVLER MAĞARALARIMIZ OLDU
Herkes kavramını heybemize alıp kırmızı ve turunculardan oluşan “Kehf” tablosunun önünde duruyoruz. Yücel, “Herkesin bir bölümü aslında zulümden kaçan insanlardan oluşuyor. Bu ülkenin inançlı insanları bir zamanlar çok ciddi bedeller ödedi. Hayatlarının belirli dönemlerinde ‘mağara’larında inançlarını yaşadılar. Başörtülerinden tutun, okumak adına ve inandığı kitabına sahip çıkmakla alakalı yapılanları metafor olarak kullandığım mağaralarında yaşadılar. Zulüm döneminin bitmesini beklediler. Bir nevi Ashabı Kehf gibi uykuya daldık aslında. Kuranımızı evlerimizde okuduk, o evler bizim mağaralarımızdı. Burada kübik olarak bir mağara formunu yakalamak istedim. Mağara ve toprak renkleri kırmızı ve turuncudan oluşuyor, kırmızı aynı zamanda zulümden kaçışı simgeliyor” diyerek anlattı.

HER TABLODA ALLAH LAFZI
Az ilerideki “İsra” tablosu yatay bir evren formuyla gökyüzü renklerinden oluşuyor. Yusuf Suresi’ni anlatan tablo ise bir nevi hoparlörü andırıyor. “Şimdi sana kıssaların en güzelini anlatacağım” diyor ya Ayet-i Kerime’de, anlatmak ve dinlemekle ilgili bir hususu hem kuyu şeklinde hem de hoparlör şeklinde bir formla sunmuş sanatçı. 16 eser, 16 metafor ama sonsuz bir mana eşliğinde sergiyi geziyoruz. İster üç boyut ister tek boyut olsun, her tablonun içindeki görsel, elif, lam ve he harflerinden oluşuyor. Yani hepsi birer “Allah” lafzı tasarımı. Sebebini sorduğumda ise yine o ‘herkes’e atıf yapıyor sanatçı: “Benim inançlarım doğrultusunda herkes, Allahu Teala ile münasebette.”
Görsel şölenin etkileyiciliğinin yanı sıra, anlamın insanı alıp götürdüğü yere ulaşmak için, 19 Nisan’a kadar açık olan sergiyi mutlaka gezmelisiniz.
