Yönetmenliğini Yılmaz Erdoğan'ın yaptığı, yılın en çok konuşulan yapımlarından olan Kelebeğin Rüyası, kostümleriyle göz dolduruyor. Filmin kostüm tasarımcısı Gülümser Gürtunca kostümleri tasarlarken çok keyif aldığını söylüyor ve ekliyor: 'Kıvanç Tatlıtuğ'u çirkinleştirmek için çok uğraştım'
Gülümser Gürtunca, Hokkabaz, Yahşi Batı, Arog, Av Mevsimi filmlerinin kostüm tasarımcısı. Son olarak yönetmenliğini Yılmaz Erdoğan'ın yaptığı Kelebeğin Rüyası filminin başarılı kostümlerinde de onun imzası var. Kostüm tasarımcısı olmak ne demek, Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan'la çalışmak nasıl, kostümler kaç haftada çıktı, kaç metre kumaş gitti... Biz sorduk o cevapladı.
Hayalimde resim okumak vardı. Çizim dersi aldığım hocam yıl sonunda 'Sen atölyede tek başına çalışabilecek biri değilsin, sosyal bir insansın. Gel sahne dekoru oku' deyince bölümü araştırdım, hoşuma gitti ve 1992'de Mimar Sinan Üniversitesi Sahne Dekor Bölümü'nü seçtim. Sınavı kazandığımda yazlıkta bir parti vermiştik. Çevremdekiler bana 'Neden bu kadar seviniyorsun ki' diyorlardı. Güzel sanatlar o zamanlar üniversiteyi kazanamamış kişilerin son şansı olarak görülürdü.
Şehnaz Targo. İlk başlardan bu yana hep kostüm üzerine devam ettim. Sivrilmemi de o sağladı. Çünkü o sırada sadece kostüm üzerine çalışan kimse yoktu. Genelde herkes kostüm tasarımcılığından sonra sanat yönetmenliğine geçiyordu. Ben istemedim. Bu sayede branşlaştım.
Evet. 1998'de Fikret Hakan'la bir televizyon filmi için çalıştım. Çekim için ulaşmam gerekiyor ben bir türlü ulaşamıyorum. Çekim günü sete elinde koca bir bavul ile geldi. Kendisi öyle güzel kombinasyonlar yapmış ki... Gömlek, ceket, kravat, kemerleri hepsi uyumluydu. Gözlerime inanamadım. Ben de 'Neden siz zahmet ettiniz. Ben size ulaşmaya çalışıyorum. Her şeyi biz ayarlayacaktık' dedim. O bana 'kızım biz böyle şeyler mi gördük bizim zamanımızda sizin gibi ekipler yoktu. Her şeyi kendimiz yapıyorduk' dedi.
Sette olmak çok zahmetli, özellikle bayanlar için. Çünkü fiziksel güç gerekiyor, uzun saatler ayakta, uykusuz kalıyorsunuz. Ben bir yıl boyunca hiç tatil yapamadım. Eşimle geçen yıl evlendik balayına bile gidemedik. İstanbul dışı işler oluyor. Mesela Kelebeğin Rüyası için 6 hafta Zonguldak'ta çekimimiz oldu. Hayatınız altüst olabiliyor.
Projeye göre değişiyor. Günümüz filmlerinde 4 ila 6 hafta arası hazırlık süreci oluyor. Ama dönem filmi olduğunda minimum 12 hafta hazırlık gerekiyor. Resmi hazırlık süreci denen bir süreç vardır. Biz ondan önce araştırmalarımızı tamamlıyoruz. Mart 2012'ye kadar beş ay boyunca, haftada bir ekiple toplandık. Görüntü yönetmeni, Yılmaz Erdoğan, yapımcımız, sanat yönetmeni, prodüksiyon tasarımcımız ve ben hep birlikte bir araya gelip araştırmalar yaptık. Kaynaklar incelendi ve notlar aldık. Bu filmin çok ciddi bir araştırma süreci oldu.
Yılmaz Erdoğan bizi evinde ağırladı, araştırmaları onun evinde yaptık. Şiirler okuduk, karakterleri anlattık, döneme ve onların yaşayışlarına ait kitapları birlikte okuduk.
O karakterleri gerçek kılmak yüzde yetmişi oyuncudaysa yüzde otuzu da bize düşüyor. Yaptığımız en ufak yanlış gözükür. Mesela Kıvanç Tatlıtuğ çok yakışıklı ve parlak bir oyuncu. Onun veremli bir şairi oynayabilmesi için cilasından arınması gerekiyordu. Bunu fiziksel olarak zayıflayarak yaptı. Ben de renklerle ve kumaşlarla yakışıklılığını örtmeye çalıştım. Daha farklı renkler kullansaydım Kıvanç çok parlayacaktı. Oyunculuğunu zedelerdim. Duygusal, romantik ve naif olmasına dikkat ettim. Öyle de oldu.
Cem Yılmaz kostüme ciddi müdahaleler eder. Zaten Cem karikatürist olduğu için tipleri kendisi çiziyor. Mesela: 'Karga kuş gibi bir adam neredeyse kolunu açsa uçacak gibi' diyor. O karikatür olarak bir karga resmi çiziyor. Ama ona bakıp da terlemeyecek, kolay giyip çıkaracak hem de kuşa benzeyecek kısmını çözmek bana kalıyor. Bu filmde Yılmaz Erdoğan baştan 'Ben kostümden, modadan anlamam. O döneme dair zaten bilgim yok. En fazla diyeceğim biraz daha eskitelim tadındadır. Biz sana güveniyoruz' dedi. O yüzden çok rahat çalıştım. Başta biraz korktum. Sonuçta topun ucunda siz varsınız.
Estetik görünmesinin en önemli sebeplerinden biri sadece tek bir dönem kullanmamam. Hikaye kırklı yıllarda geçiyor ama ben ellili ve altmışlı yılların modasından gözü rahatsız etmeyecek biçimde faydalandım. Sonuçta belgesel yapmadık. Bu film Yılmaz Erdoğan'ın düşü. O yüzden benim bu tür özgürlüklerim var. Çok da estetik oldu.
Biz sayı olarak 1600 adet kostüm tasarladık. Ama bu adet olarak böyle. Her kostüm ceketi, gömleği, çantası, ayakkabısı, şapkası olarak saydığınızda 8 bin parça eşya var. 10 bin metrenin üzerinde kumaş kullandık.
Tasarım aşamasında iki asistan ve sette 12 kişi ile çalıştım. Madenciler için ayrı atölye, balo kıyafetleri ve smokinler için ayrı bir atölye, ana karakterler için Nişantaşı'nda bir atölye ile çalıştım. Totalde 18 ayrı atölye ile çalıştık.
Gerçek ve inandırıcı olmasına. Bütün provalarda bulunuyorum. Provalar sırasında da terziyi yönlendiriyorum. Kollar, yakalar, erkek gömlekleri de dâhil olmak üzere yakalarının genişliklerine kadar müdahale ediyorum. Keskin bir gözüm vardır.
Depolarda tutuluyor fakat bir yere kadar saklayabilirsiniz. Bir süre sonra kumaş apresini kaybediyor.
Sadece Antalya Film Festivalinde kostüm ödülü var. Yeşilçam ödüllerinde yok. Geçen sene Yeşilçam ödüllerinde Yahşi Batı sanat yönetmenliği dalında ödül aldı ama kostüm dalında alamadı. Çünkü öyle bir kategori yok. Ben TÜRSAK'a konuyla ilgili yazdım fakat bir cevap alamadım. Hatta Cem (Yılmaz) kendisi de müdahale etti. Bu alanda teşvik lazım.
Arog. Kelebeğin Rüyası'nda önünüzde dokümanlar oluyor ve dönemin ne olduğu biliyorsunuz. Kalıplar, kuplar ve desenlere kadar her şey belli. Simetrik ve geometrik desenler yok elbiselerde, çiçek desenli kumaşlar var. Bağlı kalmak bazen sıkıcı olabiliyor. Diğer tarafta çok daha özgürsünüz.
Genelde öyle. Dışardan T- Shirt, kot pantolon alıyorum. Genelde şalvar ve gömlek diktiriyorum. Kendimi daha rahat hissediyorum. Bütün kontrol sizin elinizde, kendi bedeninize özel oluyor. Kot pantolonlarını bile vücut şeklime göre şekillendiriyorum. Dışardan kıyafet pek beğenemiyorum.
Hayalimde müzikal var. Zamansız, fantastik şeyler seviyorum. Bilim kurgu türünde çalışmayı çok isterim. Cem'e (Yılmaz) bakıyor, eğer o yazarsa ben de tasarlarım. Belki onu müzikale ikna ederim.
Hayır. Yapımcı ve yönetmenin istekleri farklı olabiliyor. Ucuza getirmek gibi bir kaygı da var. Dönem ayakkabısını yaptırmaya kalktığınızda çok ciddi bir masraf çıkıyor. Bir de sponsorluk diye bir şey var. Dolayısıyla özellikle dizilerde birebir o dönemi yansıtan değil benzeyen ürünler kullanılıyor.
Dönem filmlerinde oyuncuları giydirmek daha kolay. Güncel bir projede daha zor. Günümüzü konu alan yapımlarda birçok oyuncu 'Bana bu renk, bu tip takım elbise yakışmıyor' gibi itirazlarla geliyor. Yavuz Turgul'un Av Mevsimi filminde oyunculardan biri 'Bu ceketi giymem' dedi. Ben her projede sunum dosyası hazırlıyorum. Kim ne giyer orada görünüyor. 'O karakterin uyguladığı ve ön gördüğü, onayladığı tarz budur. O yüzden giymek zorundasınız' diyorum. Çünkü önemli olan, size neyin yakıştığı değil, o karakterin ne giydiği. Sana o takım elbise yakışmıyor olabilir ama o adam kruvaze takım elbise giyiyor. Bunu oyuncuya anlatmak gerekiyor.
Sektörde genel olarak baktığınızda eğitimli insan pek yok. On kişiyi geçmez. Çok sanat yönetmeni var ama kostüm tasarımcısı yok.
Aslında bir yönüyle avantaj. Çok fazla rakibim yok. Serdar Başbuğ var. Kendime rakip olarak bir tek onu görüyorum. Aynı zamanda arkadaşız. Ben doluysam Serdar'a yönlendiriyorum. Rekabetin artması daha iyi çalışmalar yapılması adına önemli. Piyasa genişlerse daha iyi şeyler yapılabilir.
Zamanı iyi değerlendirirseniz evet. Arka arkaya bir yıl içinde iki uzun metraj alabiliyorsanız iyi. Ama üç senede bir uzun metraj alıyorsanız kötü. Diziler daha çok kazandırıyor çünkü süreleri daha uzun. Bunun bir standardı yok. Tecrübeli olan daha çok kazanıyor.






