
Sivil hükümetlerin göze alamayacağı pek çok anlaşmanın darbe dönemlerinde kolayca yapıldığı bir gerçek.
ABD ile en mahrem askeri anlaşmalar “27 Mayıs” darbesinden sonra gerçekleştirilmişti.
İsrail ile stratejik askeri işbirliği anlaşmaları da büyük ölçüde “28 Şubat” sürecinde imzalandı.
Aslında 28 Şubat süreci 1995 seçimlerinde “Refah Partisi”nin yüzde 21 oyla birinci çıkmasıyla başladı.
İsrail ile askeri işbirliği anlaşmalarını Org. Çevik Bir''in başını çektiği askerler yürütüyordu.
Anlaşmaların İsrail tarafında ise Hükümet vardı, “Savunma Bakanlığı” vardı.
İlki Refah-Yol''dan önce, Şubat 1996''da imzalanmıştı bu anlaşmaların.
Refah-Yol Koalisyonu anlaşmaların önünde engel olarak görülüyordu.
Dolayısıyla 28 Şubat sürecinin 28 Şubat 1997deki “Milli Güvenlik Kurulu”nda askerlerin hükümete dayattığı kararlarla başladığı düşünmek yanlış.
28 Şubat sürecinin malzemesi ''irtica'' idi.
“İrtica'', müesses nizamın sahipleri olduklarını düşünen sivil kesimlerin eline verilmiş elma şekeriydi.
28 Şubat''çılar arasında da ''irtica'' bahanesiyle kendilerine yeni bir darbe fırsatı doğduğunu düşünenler vardı.
Ufukta yeni bir “9 Mart” darbesi görünüyordu.
Oysa silahlı kuvvetlerin en üst kademesi, Refah-Yol hükümetini işbaşından uzaklaştırmakla yetinmek istiyordu.
“Post-modern bir darbe” yeterliydi.
İlk başta birlikte hareket eden cuntacılar 1971''de bölünmüş ve böylece 9 Mart''ta “Hafız Esed tipi” rejim kurmak isteyenler yenilgiye uğratılmıştı.
Demirel Hükümeti istifa etmiş ama 28 Şubat sürecinde olduğu gibi Meclis açık tutulmuştu.
9 Martçı grubun başındaki bir general de, ordudan emekli edildikten sonra açılan bir davada cunta kurmaktan yargılanmıştı.
O general daha sonra(1975''de) alevi seçmenlere hitap eden bir partinin genel sekreterliğine getirilmişti.
Bu parti 1973 seçimlerinde yüzde 1.1 , 1977 seçimlerinde ise yüzde 0.4 oy alabilmişti.
28 Şubat sürecindeki 12 Mart-9 Mart ikileminde de sonuç değişmedi.
AK Parti hükümetini devirmeyi amaçlayan kimi darbe girişimlerinde de benzer deneyimler yaşandı.
9 Mart olayının içinde yer alan bazı sivillerin, dahil olmaya çalıştıkları bu girişimlerin 1971''deki gibi fiyaskoyla sonuçlanması ihtimalinden kaygı duyduklarını içeren konuşmaları gazetelere yansımıştı.
Fiyaskoyla sonuçlanan bu girişimler de şimdi mahkemelerin konusu.
Bütün askeri darbelerin , “28 Şubat”ın ve diğerlerinin de ana malzemesi hep ''irtica'' idi.
Aslında ''irtica'', görmememiz, bilmememiz, duymamamız gereken pek çok şeyi örten şaldır.
O şalın altındakileri hep sonradan öğreniyoruz.
Maalesef bazı ideolojik ve mezhebi kesimler de bu ört-bas olayının aktörleri oluyorlar.
Sonra da sızlanıyorlar.
Mehmet Ali Birand''ın “Son darbe: 28 Şubat” belgeselinin bazı bölümlerini izledim.
Belki gözümden kaçmış olabilir ama herhalde Birand, “28 Şubat ve İsrail” ilişkisini de yansıtmış olmalıdır.
Aksi takdirde belgesel çok eksik kalacaktır.
“Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP)” taraftarları, Antakya''da “Suriye''ye Emperyalist Müdahaleye Hayır” eylemi düzenlemişler.
Mitinge katılan ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, “Bu mitingi emperyalizmin kuşatması altındaki Suriye halkıyla dayanışmak ve emperyalist müdahaleye ''hayır'' demek için yapıyoruz” mealinde birşeyler söylemiş.
ÖDP''liler mitingte “Beşar Esed” posterinin açılmasını engellemişler.
Öyle anlaşılıyor ki ÖDP için Suriye halkıyla dayanışmak Beşar Esed''i desteklemek anlamına gelmiyor.
Zaten Suriye halkından yana olmak Esed rejimine karşı olmayı gerektiriyor.
Elbette “özgürlükçü devrimcilik” emperyalist müdahalelere tavır almaktan geçiyor.
Peki ama Suriye halkıyla dayanışmak nasıl olacak?
Suriye halkını Esed rejiminin zulmünden kurtaracak “emperyalist olmayan” bir müdahele nasıl gerçekleşecek?
Bu sorunun cevabı yok.
Lafta kalır belki ama Suriye halkıyla dayanışmak arzusu bile başlı başına emperyalist olmayan ''sivil'' bir müdaheledir.
Bu sivil müdahelenin emperyalist olmayan etkin bir müdahaleye dönüşmesi şart tabii.
Suriye halkı sözde değil özde bir müdahaleyi bekliyor çünkü.
Halkın üzerine yöneltilmiş tanklara ve toplara karşı sivil müdahele akan kanı durdurabilir mi?
Bu sorunun cevabı verilmelidir.
CHP''deki tüzük vuruşmasını kalebeyi Kemal Kılıçdaroğlu''nun kazandığı kesindir.
Kılıçdaroğlu surda gedik açtırmadı.
Kalenin burçlarından birini tüzük kurultayı hamlesiyle ele geçirmeyi hesaplayanlar geri püskürtüldüler.
“Önder Sav bölüğü”nün koçbaşı İsa Gök kürsüye hamle etti ama daha ileri gidemedi.
Kılıçdaroğlu Kemal Bey, kalebeyi olduğunu tescil etti.
Önder Sav bölüğünün huruç hareketi, tıpkı 1972''deki CHP Kongresinde İsmet Paşa taraftarlarının akıbetine uğradı.
Karaoğlan(Bülent Ecevit), İsmet Paşa''ya karşı verdiği meydan savaşını kazanmıştı.
İsmet Paşa, CHP üzerindeki tarihi hakkından vazgeçmiş ve çok gecikmeden istifasını basmıştı.
Milletvekilliğinden de, kurucusu olduğu ve uzun yıllar idare ettiği partisinden de ayrılmıştı.
Etrafındaki beyler de savaştan artakalan çerileri toplayarak yeni bir oba kurup savaşı oradan sürdürmek üzere çekilmişlerdi.
Bu çekilme harekatıyla Karaoğlan''ın elini zayıflatacaklarını düşünmüşlerdi.
Oysa Karaoğlan yeni bir ordu kurmuş ve “CHP artı Ordu eşittir İktidar” formülüyle sürekli muhalefette kalan partiyi yeni kurmaylarıyla birlikte tahkim etmişti.
1970''lerin “Yeni CHP”si, Karaoğlan komutanlığında ilk seçimlerde büyük bir zafer kazanmıştı.
Bugün durum 1972''den pek de farklı değil, İsmet Paşa''nın yerinde, yine o dönemden kalma Önder Sav var.
Deniz Baykal ise İsmet Paşa gibi, ön saflarda görünmek yerine Önder Sav''a lojistik destek vermekle yetindi.
Azimli ama hem yaşı itibariyle hem de görüşleri itibariyle yaşlı Önder Sav''ın bu meydan savaşını kazanamayacağını biliyor.
Önder Sav ve bölüğünün önünde, İsmet Paşa''nın 1972''de beyaz bayrak çekmesinin ardından kaleden ayrılarak yeni bir oba kuran Kemal Satır''ı izlemekten başka bir seçenek de görünmüyor.
Ama Kemal Bey''in satırı Karaoğlan''ı kesmedi.
Tarihte herşey olması gerektiği biçimde oluyor.
Ve Hegel''den esinlenen Karl Marx''ın dediği gibi, tarihte her şey tekerrür eder; önce trajedi, sonra fars(komedi) olarak.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.