Hânelerinde pinekleyen yüzde elli!

04:0015/04/2025, Salı
G: 15/04/2025, Salı
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv

Moravî Rüstem Efendi

Yevm-i Cuma müminlerin bayramıdır, derlerdi eskiler. Öyle işittik, öyle inandık, öyle amel ettik. Cumaları ben de dükkânı açmıyorum; ta namaz bitinceye dek. Cuma’yı edadan sonra Moda’nın muhtelif mescit ve camilerinde namazını kılan yârân ufaktan yola düzülüp tramvay yolunu buluyor, oradan şark ve garp cihetlerinden doğru bizim dergâha akıyorlar.

Ben de farzı ve zuhr-ı ahiri kılıp erkenden terk ediyorum mescidi; biraz telaşlı, azıcık heyecanlı açıyorum dükkânı, çabucak çayı demleyip önceki günden kalan öteberiyi toparlıyorum; ahbâbın etrafına kurulacağı masayı tertip ediyorum; kimin nereye oturacağı az çok belli olduğundan ona göre yeni gelen kitap ve risaleleri, gavurların efemera dedikleri nesneleri masa üzerine taksim ve tasnif ediyorum.

Birkaç hafta oluyor; kağıtçı Ayşe Hanım dükkâna gelip, “Baba Rüstem, efrâd-ı millet politik mesâili okumaktan yıldı, şöyle biraz sanat sepet işlerinden, memleket ediplerine mahsus dedikodulardan, sair kültür ahbârından filan mı bahsetseniz aceba,” diye işmar etti. “Kızım yavrum, bu yaştan sonra beni milletin günahına sokmayın; yoksa ben dedikodu dediğin şenaatin de feriştahıyımdır, konuşur yazarsam putlar yıkılır,” filan dediysem de ısrar edince, peki dedim. Gerçi ortalık zaten karışık, sokaklar ateş çemberi; fakat mademki ısrar var, hânelerinde pinekleyen %50’yi de ben dökeyim sokaklara da görün bakalım, diyesi oldum. Tabii, içimden!

Aklımda bu son konuşulanlar fink eyliyor, bir yandan da demlediğim çay yârân gelmeden otursa da gelenlere dumanı üstünde ikram ediversem diye halecan içindeyim. Ama aklımda da, “acaba Solakzâde de gelir mi bu hafta, iki kîl ü kâl eder, ukalâyı çekiştiririz,” düşüncesi var. Neden sonra Hoca İsmail teşrif buyurdu; Bağlarbaşı’ndaki içtimadan sıkılmış, siyasiyât konuşup, vükelâya şetmedip nihayet olaysız dağılan ihtiyar heyetinden usanmış; bu hafta da fakirin dergâhını garîk-i ilm ü feyz eyleyelim bari, diye buraya gelmiş. Sonra Sivaslı Sabri Efendi göründü, hafif yumduğu sol eline yine bir liste sıkıştırmış refika hanım. Şüphesiz uzun oturamayacak; ona takdir edilen süre aşılmadan eldeki listede yazılanlar alınıp derhal hâne-i saâdete dönmek icap edecek. Derken Solakzâde’nin yanındaki ahbabıyla muhabbete dalıp yükseldiğini fark edemediği tok sesiyle, “aağğbiiii” diyerek ünlediğini işittim; endişelerimden sıyrıldım. Hakkıyla dedikodu edecek mesele ihdası artık garanti idi. O içeri girince geriye kalanların bir an akdem ortadan kayboluvermelerini diledim.

Uzatmayayım; geliş sırasının aksi tertiple gitti misafirler. Önce Solakzâde’nin bıyığı henüz terlemiş küçük dostu, ardından Sabri Efendi firar etti! Sonra hoca müsaade istedi; ben Solakzâde’yle baş başa kaldım, hamd olsun. Hemen yapıştırdım suali: Daire-i Belediyelerden birinin makbul üstazlarından Kayseriyyeli Hoca Mustafa’nın ismini silmişler broşürlerden; muîdi Esat Efendi’yi aradım, lafı geveledi, bir şey de açık edemedi çocuk. Zahir, hocayı küstürmüşler, o da resti çekmiş. Nâmımı silin her yerden, işte gidiyorum, diyesiymiş. De bakalım, sen neler işittin?!

Malı kıymetli tüccar gibi ağırdan başladı söze; iki kelime söyleyip teşehhüt miktarı susmalar, birtakım edât-ı râbıtayla cümleye başlayıp sonunu getirmemeler filan derken, “Aağğbii,” dedi, “hocayı üzmüşler. Yıllarca göz nuru akıtıp ikmal ettiği mühim birtakım etütlerin basılması karşılığında istediği meblağı hazrete çok görüp kem küm etmişler. Sözümona çingene pazarlığı etmeye kalkışınca hoca da ilm ü cehdinin şânına yakıştıramamış bu tavrı; elvedayı çekmiş! Neşriyat işi de yapan bir holdingin kapısını çalmış, “iş budur, hakkı da bu kadardır” demiş; onlar da sözünü iki etmemişler, filan. Ooohhh dedim, yine içimden. Al sana mis gibi dedikodu!

Solakzâde’nin çayı bitmişti, gittim; tezgahta memleket mahsulü kuru ekmek vardı, tabakladım. Hazrete ikram ettim. Yedik, beraberce kapıyı çekip çıktık. Ben sahile doğru revan oldum; işittiklerimi deniz havasıyla hazmedeyim, diye; Solakzâde Boğa istikametine yeltendi. Sırtını sığarken, “arada uğra azizim; biz barutu tüketince senin şen dedikodularınla cephaneyi ikmal ediyoruz.” dedim. Güldü, aağğbiii, dedi, gitti…


#Hafi Sohbetler
#Cuma
#hane