|

Kelimeler dile gelirse…

Uzun yıllar Harvard Üniversitesi’nde hocalık yapan ve onlarca öğrenci yetiştiren, büyük Türkologların son temsilcilerinden Şinasi Tekin’in kelimelerin serüvenlerini kaleme aldığı İştikakçının Köşesi adlı kitabı Dergâh Yayınları tarafından yeniden yayınlandı.

Yeni Şafak ve
19:17 - 18/01/2015 Pazar
Güncelleme: 17:25 - 18/01/2015 Pazar
Yeni Şafak
“Kızılelma neresi?” sorusuna cevap olarak verebileceğimiz yerlerden biri de Viyana’dır. Evvela Kanuni Sultan Süleyman, ardından da IV. Mehmed döneminde Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından kuşatılan fakat bir türlü alınamayan Viyana… Bu bilgiler herkesin malumu.  

Tarihî hakikatler böyleyken Tarih ve Toplum dergisinin 29. sayısını inceleyen bir okurun “Viyana’nın Kanuni Sultan Süleyman Tarafından Fethedilmiş Olduğuna Dair Yepyeni Bir Vesika” başlığını gördüğünde nasıl şaşıracağını bir hesap edin. Acaba başlıkta bir tashih mi var? Ya da öyle bir belge ortaya çıkmış ki, bütün Osmanlı tarih yazımının seyrini değişecek, tarih yeniden yorumlanacak… 

Biz okurların aklına ilk anda hücum edecek bu soruların farkında olan yazar, bütün tereddütlerimizi bakın nasıl izale ediyor, beraberce görelim: 

“Tevarihler [Tarih kitapları] hep yazar ki ‘…Kanunî Viyana’yı muhasara etti ama, şehri alamadan geri çekildi…’ Bütün tevarihlerin bu konuda yanıldıklarını, yukarıda tam metniyle tıpkıbasımını verdiğimiz vesika günışığı gibi ortaya koymaktadır. 

İmdi sual olunur ki ‘tevarihlere mi inanmak lazımdır, yoksa bu vesikaya mı?’ Biz hulusu kalple bütün meslektaşlarımıza şunu şuracıkta bildirmek isteriz ki, ‘…Elbette tevarihlere değil, neşretmekte olduğumuz vesikaya inanmak lazımdır!’ Zira bu vesika öyle bir vesikadır ki tepesinde Cihan Padişahının tuğrası, altında da gene aynı Sultanın “teminat” ibaresi mevcuttur: ‘Şöyle bilesin alamet-i şerif üzre itimad kılasın’ diye… İmdi elbette Sultanın tuğrasına itimat kılmak lazımdır.” 


Yazının başında Şinasi Tekin imzasını görür görmez dostları, talebeleri ve meslektaşları muhakkak bu işin içinde bir iş olduğunu anlamışlardır! Çünkü Türk diline ve kültürüne vukufiyeti sayesinde ‘lisan-ı Osmanî ile tarz-ı kadîm üzre fermanlar düzen’ Şinasi Hoca, bu sefer de Avusturyalı ünlü Türkolog Andreas Tietze’nin doğumgününü kutlamak için böyle bir yol seçmiştir. (Bu yazıda ikinci bir imza olarak Hoca’nın kendisi gibi Türkolog olan eşi Gönül Alpay Tekin’in de imzası bulunmaktadır.)  


BULAMAYANLAR İÇİN GÜZEL HABER

Şinasi Tekin’in 2001’de yayınlanan ve son yıllarda maalesef sahaflarda dahi bulunmayan İştikakçının Köşesi adlı kitabının Dergâh Yayınları tarafından yeniden neşredilmesi hem benim gibi arayıp bulamayanlar hem de Osmanlıca/Türkçe tartışmalarının devam ettiği bugünlerde dil konusunda ehil bir kaynağa müracaat etmek isteyenler için son derece güzel bir hediye oldu.

Baştan söyleyeyim, “Türk Dilinde Kelimelerin ve Eklerin Hayatı Üzerine Denemeler” üst başlığını taşıyan kitapta İştikakçı, sadece kelimelerin etimolojisi hakkında bilgi vermiyor, ele aldığı kelimeyi sadece dil tarihi içinde değil, kültür tarihinin seyri içinde de değerlendiriyor. Kelimemiz nerede, nasıl, hangi şartlar altında doğmuş? Aslen Türkçe mi? Türkçe değilse bize gelene kadar hangi yollardan geçmiş, hangi değişikliklere uğramış, ne hallere gelmiş…? Böyle daha pek çok soruya cevap veriyor İştikakçı. 

Ah afedersiniz, bu arada bir kitabın adından dolayı bir İştikakçı tutturmuş gidiyorum. “Aslında iştikakçı diye bir kelime yok, bunu ben uydurdum” diyen Şinasi Hoca’dan dinleyelim kimmiş bu İştikakçı?


“ ‘yarma, yırtma, kırma, paralama’ mânâlarına gelen ve aslının Arapça olduğunu söylenen şakk isminden şakka diye bir fiil gelmiş, bu fiilden de iştikak ismi yapılmış; yine gene ‘yırtma, paralama’ mânâsına olup Türkçe +çi ekiyle ‘yırtıcı, paralayıcı’ gibi oldukça ürkütücü bir mânâ çıkmış. Burada ‘yırtmak ve paralamak’ın altındaki mânâ, kelimeleri yırtıp parçalamaktır. Yani iştikakçının işi öyleyse kelimeleri biçip doğramaktır.”


FATİH’DEN GAYRİMÜSLİMLERE PASAPORT

İştikakçının işinin ne olduğunu da öğrendikten sonra kitabın içinde kısa bir yolculuğa çıkmamız için bir mâni kalmadı. Birbirinden ilgi çekici 15 yazının yer aldığı kitabın ilk makalesinde Türkiye’de ilk pasaportun Fatih Sultan Mehmed zamanında gayrimüslimler için hazırlandığını öğreniyoruz mesela. Tahmin edeceğiniz gibi o zamanki adı pasaport değil, il-cân mektubı ya da il-cân-nâme. Tabii adı gibi mahiyeti ve içeriği de biraz farklı o dönemdeki belgelerin. Bunlar daha çok bugünün vizesine ya da ikamet tezkeresine karşılık geliyor. 


Bir diğer ilgi çekici makaleyse yabancı kelimelerin dilimize giriş serüveni ve bu serüvenin çok aşinası olduğumuz “oruç” kelimesinin hikâyesiyle birlikte anlatıldığı kısım. Bilhassa bu tarz makalelerde yer alan ve ortalama okur için uzun sayılabilecek dipnotları atlayarak okusanız bile metnin tadından ve içeriğinden pek bir şey kaybetmiyorsunuz. Ehli içinse bu dipnotlarda zikredilen kaynak ve açıklamaların tam bir hazine niteliği taşıdığını söylemeye bile gerek yok. 


Bir de yabancı olduğu sanılan ancak iştikakçının gözlüğüyle daha yakından baktığımızda Türkçe olduğunu gördüğümüz ‘köşk’ kelimesinin tarihî metinlerdeki yolculuğunun izlerini sürerken sanki Arapça lügatlerden Farsla lügatlere, Kur’an tercümelerinden Kaşgarlı Mahmud’un Divanü Lügati’t-Türk’üne kadar pek çok kaynağı büyük bir maharetle sorgulayan Şinasi Hoca’nın yanındasınız ve onunla aynı heyecanı paylaşıyorsunuz. 


Şahsen ben bu hissi “Türk Dünyasında Gazâ ve Cihâd Kavramları Üzerine Düşünceler” başlıklı harikulade öğretici ve ufuk açıcı yazısında yaşadım. 


TÜRKÇEYE ADANMIŞ BİR ÖMÜR

Yazıldığı yıldan bu yana (1993) Osmanlıların kuruluşu üzerine yapılan çalışmalarda kaynak olarak gösterilen bu makalede Arap harfli bir metni okurken nelere dikkat edilmesi gerektiği, dahası tarihî metinlerde bir kelimenin dahi doğru okunup anlamlandırılmasının nasıl hayatî bir önem taşıdığını ‘gaza’ ve ‘cihad’ kelimeleri üzerinden anlatılıyor. Bu yazıdan çıkaracağımız dersi de en başta veriyor hocamız: “Bir lügatsiz iştikakçı, bir lügatsiz filolog, ‘kitapsız’ yani ‘dinsiz, imansız’ bir âdem oğlu gibidir.” 


Şinasi Tekin, 1965’ten 2004’teki vefatına kadar Harvard Üniversitesi’nde dersler vermiş, 1977’deyse Journal of Turkish Studies (Türklük Bilgisi Araştırmaları) adlı günümüzde Türkoloji dünyasının en muteber dergilerinden birini kurmuştur. 1997’deyse Cunda/Ayvalık’ta Osmanlı kültürü ve tarihi üzerine doktora yapan öğrencilerin arşiv malzemelerini okuyup anlayabilmesi için Osmanlıca Yaz Okulu adıyla bir okul açmıştır. 


İştikakçının Köşesi’nden sonra bu “sıradışı Hoca”nın hayatının ayrıntılarını ve diğer eserlerini merak edenler Şinasi Tekin Anısına: Uygurlardan Osmanlıya adlı kitaba müracaat edebilirler. 

Kitabı okuduktan sonra Şinasi Hoca’ya yetişememenin acısını bir kez daha hissettim. Yazdıkları ve ona yetişen, yetiştirdiği talebeleri var çok şükür. Hocaya rahmet, yetişenlere selam olsun… 

Kitabın künyesi:

İştikakçının Köşesi

Şinasi Tekin

Dergah Yayınları

292 sayfa

2014
#kızıl elma
#İştikakçının Köşesi
#Şinasi Tekin
9 yıl önce