Ressam, grafik sanatçısı ve öğretim üyesi Süleyman Saim Tekcan 60 yıllık sanat yaşamına birçok sergi sığdırdı. Eğitimci kimliğiyle binlerce genci sanat alanında yetiştirdi. Ülkemizdeki pek çok sanat fakültesinin kurulmasına vesile olan Tekcan'ın en bilinen eserleri atlar oldu. Atları ve diğer Anadolu figürlerini büyük ustalıkla ve özgün bir şekilde sanatına yansıtan Tekcan, kendi deyimiyle 'Anadolu topraklarının üzerindeki kültürleri son derece iyi etüd etmiş bir ressam.' Dünyadaki bütün müzeleri gezen bir hoca. Uzun süredir üzerinde çalıştığı kapsamlı projesi 'Döngüsel Seyir'i Mimar Sinan Üniversitesi, Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi Beş Kubbe Salonu’nda sanatseverlere sunan Tekcan ile buluştuk. Türk sanatçılarını özgün olmamakla eleştiren Tekcan, "Birçok sanatçı yaptıkları işin sırrını açıklamaktan korkar. Benim için sanatta ve eğitimde sır yoktur. En büyük sanatçıların bile yaptıkları eserlerin gizemi çözülmüştür" diyor.
Retrospektif demeyelim bu sergiye. Daha önce yaptığım retrospektif sergiler oldu. Ama bunun adını retrospektif sergi koymak istemedim. Buna gerek duymadım. Zaten bu mekan benim retrospektif sergim için yeterli bir mekan değil. Onun için bazı dönemlerin buluşması diyebiliriz.
Burada değişik tekniklerle yapılmış çok iş var. Yağlıboya, desen, lavi, akrilik gibi tekniklerle yapılmış resimler, bunun ötesinde cam, ahşap, taş, bronz ve seramik gibi farklı malzeme ve tekniklerle yapılmış heykeller var. Bu eserler bir araya gelip böyle büyük bir sergi oluşturdular.
Benim at figürleriyle çizimlere başladığım dönem belki elli yıl öncesine dayanıyor. Son 25 30 yıl içerisinde son derece büyük bir seri olan desen ve o desenlerden oluşan boya resimler ve o resimlerden sonra gelen heykelleri kapsıyor dönemler. İnsan düşüncesi çok hızlı çalışıyor ama düşüncenin hayata geçmesi çok yavaş oluyor.
Yani insan düşündüğünün sadece binde birini esere dönüştürebiliyor. İnsanlar eğer düşündükleri tempoda üretebilselerdi aklımızın alamayacağı kadar eser doğardı. Ama hiçbir sanatçı için maalesef bu şans yok. Biz her eser yaptığımızda yeni gelecek eserin rüyasını görmeye başlarız. Onu düşünmeye ve elde etmeye çalışırız. Büyük ressamlar tam resim yapmayı öğrendim ama ömrüm bitti diyor. Demek ki bitmeyen bir serüven bu. Bu serüvenin içerisinde olan sanatçılardan biriyim.
Değil. Benim ömrümün en büyük kesimini dolduran zaman dilimi sanat eğitimine verdiğim hizmettir. Bu, 56 yıl gibi bir zamanı kapsıyor. Mimar Sinan Üniversitesi'nde başlayan kuruculuğunu yatığım başka üniversitelerin güzel sanatlar fakültelerinde devam eden bir zaman. Sanat eğitimine adanmış bir ömür.
Öğretirken de insan öğreniyor. Eğitimci kimliğim içerisinde en önemsediğim şey şu: Birçok sanatçı yaptıkları işin sırrını açıklamaktan korkar. Benim için eğitimde sır diye bir şey yoktur. Ben her düşündüğümü, her bildiğimi ve her uyguladığımı hatalarımla ve doğrularımla öğrencilerime aktaran bir hocayım. Çünkü hocanın söylediği her söz öğrenciler için gelecekte çizecekleri yolun istikametini tayin eder. Onun için öğrenci benim için çok kutsaldır.
Bana sorarsanız dünyanın en büyük sanatçılarının yaptıkları eserlerin bile gizemi çözülmüştür. Çizilemeyen bir şey yoktur. Yalnız sanatçıların yaptığı eserleri sanat eleştirmenleri, sanat feylesofları sanatçının düşündüğünden farklı bir şekilde düşünebiliyor. Onu yorumlayarak sanatçının düşüncelerine artılar katarak boyutlandırabiliyor. Bu her zaman olan bir şey.
Dünyada ne kadar insan varsa o kadar farklı parmak izi var. İnsan düşüncesi de böyle. Birbirine benzemeyen düşüncelerimiz var. Beethoven, Mozart, Dede Efendi'yi ele alalım. Onlar eser üretenler. Bir de onları yorumlayan binlerce insan var. Yaratıcı ve icracı kavramları karıştırılıyor. Dünyayı yönetenler bazen insanların birbirine benzer düşüncelerle yetişmesini ve standart insan modeli üretilmesini istiyorlar. İnsanların kimliklerini, düşünce tarzlarını özgür bırakmaktan yana bir eğitimci olduğumu da bu arada söylemek istiyorum.
Aslında bunu hiçbir zaman diyemiyoruz. Her eserin durmak lazım gelen bir noktası var. O noktada durduğunuz zaman gelecekte yapacağınız bir başka eserde hangi noktaları ilave edebilirim diye düşünüyorsunuz. O zaman farklı bir şey daha yapmaya başlıyorsunuz. Dünyanın çok önemli sanatçılarının bile bazen ceplerinde boya, fırça saklayarak müzeye girip eser düzelttiklerini de biliyoruz. Bunu yapan Avrupalı çok ressam var. Özellikle Empresyonist ressamlardan birçoğu bunu yapıyor. Bu yüzden hiçbir eser, sanatçısı tarafından mükemmel değildir.
Hayır. Çünkü benim böyle bir şey yapmam için Türkiye'de böyle bir ortam yopk. Türkiye müzesi olmayan bir ülke. Hangi müzede, hangi tabloya yapacaksınız? Müzesi olmayan bir ülkede, resim düzeltmek mümkün olamaz.
Kendime tabi ki dur demiyorum. Sanatçılarda ego değil aslında süper ego var. Bence onu kontrol etmek mümkündür. Bu da insanların kendine güveniyle ilgili bir şeydir. Ben kendime saygılı ve güveni olan bir insanım. Onun için benim eserlerimde kimliğim ön plandadır. Eğer benim eselerim bir başka sanatçıyı çağrıştırıyorsa o zaman ben iyi bir sanatçı değilim diye düşünürüm.
Benim için çok övücü şeyler söyleniyor. Bu sözler tabi ki hoşa giden şeyler. Ben bir defa Anadolu topraklarının üzerindeki kültürleri son derece iyi etüd etmiş bir insanım. O kültürleri eğer iyi etüd etmezseniz düşünce boyutu yakalayamazsınız bu bir. İkincisi Amarika'dan Avusturya'ya Yeni Zelanda'ya kadar tüm Avrupa da dahil ne kadar ülke varsa o ülkelerdeki bütün müzeleri gezen bir hocayım. Eğitimin en önemli parçalarından biri müze. IMOGA'yı da o yüzden kurdum. Bu ülkenin verdiği emeğin karşılığında bu müzeyi kurarsam borcumu öderim diye düşündüm. Korkan bir insan değilim, cesurum. Ama Türkiye'de birçok sanatçının dedikodudan başka bir şey üretmediğini gördüğüm zaman da çok üzülüyorum.
Geleneksel sanatların çağdaş, günümüz sanatına yakın bir biçimde gelişme göstermesi gerektiğini düşünüyorum. Levni'nin bir gravürünü kopyalamak sanat değil. Ama Levni olmak başka bir şey. Bügün bu yenilikleri insanın zekasıyla çözebileceğini söylüyorum. Sanatçı kendi olan kişidir. Siz benim resmime bakıp beni Van Gogh'a benzetiyorsanız ben onun kopyasıyım demektir.
Elbette. Hala birçok sanatçı hem de eserleri iyi fiyatlara satılan sanatçılar dünyadaki bazı sanatçıları Türkiye'de iyi tanınmadıkları için kopyalıyor. İnsanları kandırıyorlar. Köln, Paris gibi dünyanın farklı şehirlerindeki sanat fuarlarına gidiyor. Orada gezerken gördüğü eserleri yapıp satıyor. Birçok insan da o resmin bir başka sanatçıya ait olduğunu bilmiyor. İsim vermek bana yakışmaz ama insanların bunu fark etmeleri lazım.
- Sanat eleştirmenimiz maalesef yok
- * Yıllar içerisinde çok ağır eleştiriler aldınız mı? Sanatınızla ilgili eleştirmenlerin söylediklerine katılıyor musunuz?
- Türkiye'de yeteri kadar sanat eleştirmeni olduğunu düşünmüyorum. Sanatçısını iyi eleştirebilecek, iyi yetişmiş bir sanat eleştirmeni Türkiye'de malaesef çok yok. Çünkü sanat müzesi olmayan bir yerde sanat eleştirmenlerinin iyi bir boyutta olmayacağını düşünüyorum. Hakkımda yazılan şeylerin bazen ters veya bana uygun olduğunu düşünüyorum. Ama benim üzerimde bir tesir bırakmıyorlar.