adım adım değil, koşa koşa

00:008/07/2007, الأحد
G: 29/08/2019, الخميس
Dücane Cündioğlu

Ülkemizde de hayranları ve takipçileri olan bir düşünür Seyyid Hüseyin Nasr (1933-).Tradisyonalist ekolün önemli temsilcilerinden. İslam-Bilim-Felsefe tarihi kendisinin en temel ilgi alanlarından. Akademik çalışmaları ve ilişkileriyle özellikle 80''li yıllarda popüler olmuş devrim mağdurlarından. İran İnkilâbı öncesinde Şahbanu Farah Diba''nın danışmanlığını yapmış, hatta bir sergi münasebetiyle Japonya''da iken, Farah Diba''nın tavsiyesiyle ülkesine dönmemiş. O hengâmede devrim-karşıtı olmasından

Ülkemizde de hayranları ve takipçileri olan bir düşünür Seyyid Hüseyin Nasr (1933-).

Tradisyonalist ekolün önemli temsilcilerinden. İslam-Bilim-Felsefe tarihi kendisinin en temel ilgi alanlarından. Akademik çalışmaları ve ilişkileriyle özellikle 80''li yıllarda popüler olmuş devrim mağdurlarından. İran İnkilâbı öncesinde Şahbanu Farah Diba''nın danışmanlığını yapmış, hatta bir sergi münasebetiyle Japonya''da iken, Farah Diba''nın tavsiyesiyle ülkesine dönmemiş. O hengâmede devrim-karşıtı olmasından ötürü evi basılmış ve baba yadigârı o muazzam kütüphanesi tahrip edilip yağmalanmış.

Hem anne, hem baba tarafından ilim ve edebiyatla yakından ilgilenen, soylu ve zengin bir ailenin çocuğu. Lise öğrenimini ABD''de Babtistlere ait bir okul olan Peddie''de tamamlamış, 17 yaşında MIT''ten (Massachusettes Institue of Technology) burs kazanıp okumuş ve buradan başarıyla mezun olmuş. Parlak bir öğrencilik hayatı var. Kendisi Harvard''da doktorasını tamamlamış ilk İranlı. İdarecilikleri, akademik çabaları, ilmî gayreti her takdirin üstünde.

İnsan Yayınları, Nasr''ın In Quest of the Eternal adlı oto-biyografik/bibliyografik eserini Türkçeye çevirterek yayımladı: Ebedî Hikmetin Peşinde (İstanbul, 2007).

Bu kitabın (daha doğrusu: kitapçığın) bibliyografik değeri tartışmasız. Yoğun ve ayrıntılı bir emeğin mahsulü ve hiç kuşkusuz ki akademik değeri izahtan vareste.

Bibliyografinin girişinde yer alan oto-biyografik bölüme gelince, kitabı asıl değerli kılması beklenen bu bölüm, belki Nasr hayranlarının gözünü kamaştıracak denli parlak, ve fakat en nihayet "Eeee?!?" dedirtecek denli yoksul ve can sıkıcı. Adeta kötü bir ansiklopedi maddesi gibi. Öyle ki "şununla tanışmıştım, bununla el sıkışmıştım, şu isimle tartışmalar yapmış, bu isimle filan geziye katılmıştım" türünden akademya sektörünün ünlüleri arasında yapılmış bir geçit resmi. Lüfen tepkimi mazur görünüz ama bu övüntü resmi de en hafif tabirle: cıvık cıvık.

Evet, ebedi hikmet peşindeki bir fikir adamının, kendinden bahsetmeye başlar başlamaz, yolculuğunun hikâyesini yoğun bir övünme gösterisine dönüştürmüş olmasından rahatsızlık duyduğumu saklamayacağım.

Bu gösterinin içinde —eğer dikkatli olunursa— irili ufaklı birkaç pasaj da yok değil.

Meselâ onlardan bir tanesi:

— "Aynı yıllar [1950''li yıllar] Harvard''da siyasal bilimler profesörü olarak görev yapan Henry Kissinger için de belki birkaç şey söylenebilir. Onun katıldığım derslerinden hiçbirinin fikrî mesajını alamadım; zira o dönem politik düşünceye yeterince kayıtsızdım. Harvard''da tertiplediği ve meşhur yazar, öğretmen ve politik aktivistlerin çağrıldıkları yaz programında iki yıl süreyle kendisinin yardımcılığını yaptım. Bu süre zarfında kendisini yeterince tanıma fırsatı buldum.

Kendisiyle Doğu-Batı eksenli kültürel ve fikrî tartışmalar yaptığımızı hatırlıyorum. Ulusal güvenlik danışmanı ve ardından Dışişleri Bakanı olduğu sıralar ben İran''a dönmüştüm. Ülkeyi ziyarete geldiğinde kendisinden daha bir belirgin soğudum; zira politik münakaşaların malzemesi olmak istemiyordum. Ülkeyi diğer ziyaretlerinde de kendisiyle görüşüp eski fikrî tartışmalarımızı sürdürdük." (s. 37)

Başkaları da bana katılır mı bilmem ama, şu cümlede ciddi bir sorun var gibi:

— "Ülkeyi ziyarete geldiğinde kendisinden daha bir belirgin soğudum."

Aslıyla karşılaştımak imkânından mahrumum. Her halde Nasr, şuna benzer bir şey söylemek istiyor olmalı: "Ülkeyi ziyarete geldiğinde kendisinden bilhassa uzakta durmaya çalıştım." Cümlenin devamı da böyle bir tevcihi doğruluyor gibi: "zira politik münakaşaların malzemesi olmak istemiyordum."

Bir ilgi çekici anektod da şu:

—Bir düzeye kadar çalıştığım Batı müzikolojisi ve Batı müziğine olan ilgim sayesinde, Beethoven piano sonelerinin muazzam yorumcusu ve müzik teorisyeni olan ve aynı zamanda MIT''de müzik profesörlüğüne yükselmiş olan Ernst Levy ile tanıştım. (...) Levy, geleneksel mimarinin hormoni üzerine temellendirildiğini savunurdu. Goethe''nin dediği gibi "mimari, donmuş müziktir" ki bu tam olarak doğrudur. Bir yaz Levy ile Fransa''ya gittik. Chartres Katedrali''nin iki kulesini ve yapının kendi ana gövdasinin boyutlarını ölçtük ve harmonik simetri oranlarının doğru olduğunu gördük. Ölçümlerimiz daha sonra Otto von Simpson''un The Gothik Cathedral adlı çalışmasına ilhâm [kaynağı] oldu." (s. 31-32)

Biraz sabredilirse bu küçük kitapçıktan, sanırım, yakın İslâm düşünce tarihinin önemli isimlerinden Seyyid Hüseyin Nasr''ın biyografisiyle ilgili işe yarar birkaç pasaj daha elde edilebilir. Gerisiyse, çok yazık ki bir özel ad indeksi değerinde.

Yazık, hakikaten çok yazık!