
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel din konusunda ayrıntılı bir çalışma yaptırıyormuş. Bazı ilâhiyatçıları ''inançları bilimsel temele oturtma'' konusunda çalışmaya yönlendirmiş. Söylediklerinin özeti şu: "Yöneticiler, ''Ben Müslümanım'' demeye korkuyorsa, yüzde 99''u Müslüman olan ve yüzde 60''ı camiye giden bir halkı idare etmede sıkıntıya düşerler."
''Ben Müslümanım'' demek Cumhuriyet''e aykırı değil. Yobazlığa da dinsizliğe de hayır."
Vefatından kısa süre öncesine kadar, Turgut Özal da, cumhurbaşkanlığı makamını ''sahih bir din anlayışı'' üzerindeki tartışmalara açık hale getirmişti. O dönemde sık sık ilâhiyatçı öğretim üyeleri ile görüştüğü, fikir alışverişinde bulunduğu biliniyor. Son ramazanında, kendisinin destek çıktığı dergi tarafından düzenlenen ''İslâm'' konulu bir panelde başkanlığı üstlenmişti Turgut Bey. Beklenmeyen ölümü, sadece o çalışmayı akamete uğratmakla kalmadı, Süleyman Demirel''in son çıkışında haklı olarak ifade ettiği gibi, "Ben Müslümanım" demede zorluk çekilen, bu yüzden de kolay yönetilemeyen bir ülkeye dönüşüverdik.
Türkiye''de lâiklik uygulamaları eskiden beri sorunludur. İnsanların düşünceleri yüzünden cezaevlerine düştüğü dönemlerde, dinî bir kitap okumak bile, ''lâikliğe aykırı eylem'' olarak görülüyordu. TCK 163. madde o günlerin hukukî zihniyetini yansıtıyordu. 163. maddenin hortlatılması tekliflerinin şu günlerde yetkili ağızlardan duyulması boşuna değil; dinî kitaplar, dine dayalı yorumlar yeniden ''tehlike'' olarak görülmeye başladı çünkü.
Lâik olan bir ülke dine küsmüş, ya da dinsizliği benimsemiş insanlardan oluşmaz; devletin inançlar karşısında yansız kalmasının teminatıdır lâiklik. Devlet, bir inancı diğerleri üzerine çıkartamaz, yasaların dine bağlı olmasını şart koşamaz lâik sistemlerde. Yoksa lâik bir devletin bireyleri keyfini çıkartarak inançlarını yaşarlar, ibadetlerini hiçbir korkuya kapılmaksızın yerine getirirler ve dine dayalı fikirlerini hiçbir sınırlama olmaksızın ifade ederler. Lâik ülkelerde, yöneticiler, inançlarını devlet düzenine baskı için kullanmazlar, ama inançlı görünmekten de kaçınmazlar.
Tek taraflı bir suçlamanın âlemi yok, bu ülkede "Müslümanım" diyen insanların da sisteme uyum sorunları olduğunu, başka inançlarla ilişki kurmada zorlandıklarını, özellikle inanç-düzen ilişkisinde sınırları tam belirleyemediklerini itiraf etmek gerekiyor. Özellikle siyaset alanında, bu sebeple, geçmişte sıkıntılar yaşandı, günümüzde de yaşanıyor. Ancak, konuyu cumhurbaşkanlığı düzeyinde ilgilenilecek boyuta ulaştıran rahatsızlıkların kaynağı, dindarları ''tehdit'' olarak gören yanlış bir lâiklik anlayışında yatıyor.
Hemen her lâik ülkede dindarlar sistemi omuzlarında taşıyan insanlardır. Dindarlık, o ülkelerde, güven unsurudur; bir çok lâik ülkede, dinsizliğini aleniyete dökmüş insanlar kamu alanı dışında tutulurlar. Politikacılar dindar görünmeye bakar, seçildikleri konumlarda dinî tezâhürlere dikkat ederler. Lâik ülkelerde, yöneticilerin, kiliseye devam etmelerinin, ya da konuşmaları içine İncil''den âyetler sıkıştırmalarının aleyhlerine kullanıldığı bugüne kadar görülmedi. Dini istismar etmekten çekinmeyen tipler oralarda da var; ancak insan hakları arasında en önemlilerinden biri sayılan ''dinî özgürlükler'' anayasalar tarafından garanti altına alınıyor bugünün dünyasında. ABD, geçen yıl, dünyadaki din özgürlüğü uygulamalarında standardı sağlamak için bir yasa bile çıkardı.
Türkiye, böyle bir dünyada garip bir ülke görüntüsü veriyor. Başka ülkelerde kendilerine sorumlu mevki teslim edilmeyecek tipler, azınlık görüşlerini halkın bütünü üzerinde baskı unsuru haline dönüştürmek istiyorlar. Böyle bir ortamda, bırakın sıradan insanları, Cumhurbaşkanı Demirel''in son açıklamasıyla itiraf ettiği gibi, yönetici duruma gelmeyi başarmış olanların bile, "Ben Müslümanım" demeye cesaret edemedikleri bir gerçek.
Bu durumda sağlıklı bir yön arayışı gerekiyor. Turgut Özal, ölümünden kısa süre önce, bugün halefinin de zihnini kurcaladığı anlaşılan böyle bir arayış içine girmişti. Aradaki tek fark, Özal''ın, bu arayışında, destekleri önem taşıyan kanaat önderlerini yanına alma ihtiyacını duymasıdır. Cumhurbaşkanı Demirel''in çaresizliği şu: Düşüncelerini kitlelere yansıtmada, anlattıklarını muhtemelen anlamayacak, anladığında büyük ihtimalle karşı çıkacak kişileri aracı olarak kullanıyor o...
Cumhurbaşkanı yine de doğru yolda. Arayışını sürdürmeli.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.