Türkiye’nin Madrid Zirvesi’nin öncesinde ve esnasında ortaya koyduğu itirazlar, muhalefet, eleştiriler, NATO içindeki muhalif olarak görülmesini sağlayacak cinsten.
Aslında NATO’nun tarihi kendi içinde bu tür muhalefet söylemlerine çok da yabancı değil. Zaman zaman bazı üye ülkelerin birliğin kendisine yüklediği sorumlulukları diğer ülkelerden daha fazla üstlenmek dolayısıyla büyük serzenişleri oluyordu.
NATO’ya karşı Rusya ile gereğinden fazla yakınlaşma bir bakıma da sizi halkının bir milyon insanını gözünü kırpmadan en vahşi şekillerde katleden ve 14 milyonunu da tehcir eden soykırımcı Esed rejimiyle müttefik kılar. “Ne o ne de bu” demenin bir yolunun açılacağı günlere kadar böyle devam.
Bu arada NATO içinde İsveç ve Finlandiya’ya koyduğumuz rezervin hiçbir etkisinin olmadığını, verilen tavizlerin göstermelik olduğunu ve buna uyulmayacağını, hatta FETÖ’nün mutabakat metninde açıkça terör örgütü sayılmadığını iddia edenlere taptaze bir haber: NATO Genel Sekretere Jehns Stoltenberg, İsveç Dışişleri Bakanı Anne Linde ve Finlandiya Dışişleri Bakanı Pekka Haavisto ile iki ülkenin İttifak’a katılım protokollerinin imzalanması töreninin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında açıkça “Rus saldırganlığı ve elbette FETÖ terörüyle mücadele NATO gündeminin en üst sıralarında bulunuyor” dedi. Dışişleri bakanları da mutabakat metnine sonuna kadar uyacaklarını ilan ederek “Türkiye’nin bütün endişelerini ciddiye alıyoruz” dediler.
Daha ne desinler, daha ne olsun?