
'Hamam' filmiyle 90'lı yıllar genç kuşak yönetmenler arasında yıldızı parlayan ve yurtdışındaki başarılarıyla adından sıkça sözetttiren Ferzan Özpetek'in son filmi kendi haremi'ni gösteriyor.
Ferzan Özpetek'in ilk filmi Hamam'a göndermeyle başlayan Harem Suare, Osmanlı hareminin dağılmasıyla ülkesine dönen bir kadının hikâyesini tren istasyonunda tanıştığı genç bir kadına anlatmasıyla başlıyor. Üç koldan ilerleyen kurgusuyla, ilk anda kafaları karıştıran ve standart sinema seyircisinin "Birşey anlamadım ya.." tepkisiyle karşılanan ancak ikinci yarısında kim kimdir açıklık kazanan Harem Suare, yönetmen Ferzan Özpetek'in ifadesiyle 'Bugün hâlâ Türkiye'nin bir benzerini oluşturamadığı, Doğu'yla Batı'nın çok uyumlu bir şekilde harmanlandığı bir yer' olan haremde geçen bir hikâyeyi anlatıyor. Yine Ferzan Özpetek'in filmle ilgili söyleşilerde anlattığına göre haremdeki kadınlar Avrupai bir giyime sahipler, Fransızca konuşuyor, piyano çalıyorlar, aynı zamanda da başlarını örtüyor, namaz kılıyorlar. Müslümanlığın gereklerini harfiyen yerine getiriyorlar. Türk geleneklerini, Osmanlı adetlerini yaşıyorlar. Özpetek, yaptığı araştırmalar sonucunda Harem'in batılıların anladığı gibi bir yer olmadığı ve bir kadınlar üniversitesi olduğu bilgisine ulaşıyor.
Ancak bizim seyrettiğimiz Harem Suare'de Abdülhamit karakterini görmesek bunun Osmanlı haremi olduğunu anlayamayacağız. Oryantalistlerin pek sevdiği binbir gece masallarındaki haremlerden farksız bir görüntü Özpetek'in kamerasından beyazperdeye düşen... Ayrıca filmde haremin eğitim fonksiyonuna işaret eden sahneler de görmedik. Tabii, görgü kurallarının sınandığı, cariyelerin padişahın gözdesi olabilmek için hangi özellikleri taşımaları gerektiğinin sıralandığı bölümler hariç. Harem Suare'nin harem fotoğrafı da kareyi dolduran güzel yüzler, bir anlatıcının etrafında halkanıp saray kadınlarının hikâyelerini dinleyen ve sık sık musiki icra edip, eğlenen cariyelerden ibaret sadece. Üstelik film II. Abdülhamit'in gözdesi olan ve ona bir erkek evlat veren Safiye Sultan'ın haremağasıyla yaşadığı yasak aşkı konu alıyor. Haremağasıyla birlikte olup, iktidara oynayan Safiye Sultan, amacına büyük ölçüde yaklaşıp II. Abdülhamit'ten bir çocuğu olduğunda Safiye Sultan gibi İtalyan asıllı olan Hünkârın annesi Valide Sultan, Safiye'yi huzuruna çağırıp "Bu bizim intikamımız" deyişi de filmin ilginç ve düşündürücü diyaloglarından biri.
Üstelik yönetmenin iddia ettiğinin aksine filmin son onbeş dakikasına kadar kadınların dini ile ilgili herhangi bir ipucu yok. Sadece finalde harem dağıldığında kadınların örtündüğünü, tesbih çektiklerini ve namaz kıldıklarını görüyoruz. Özpetek'in müslümanlığın gereklerini harfiyen yerine getiren, Türk geleneklerini, Osmanlı adetlerini yaşayan harem kadınları da yoktu seyrettiğimiz Harem Suare'de. Aksine birbirini ezmek ve Sultan'ın aşkına, daha doğrusu iktidara sahip olmak için birbirinin kuyusunu kazmaya uğraşan, hünkârın bir gecesini satın almak için bütün mücevherlerini bir başka gözdenin avucuna sıkıştıran, entrikalar çeviren, gerektiğinde rakibini ya da rakibinin doğurduğu çocuğu öldürebilen kadınlar topluluğuydu görünen. Eleştirmenler filme temkinli yaklaşıyorlar ama filmi gören kimi yazarlar yönetmenin sıkça tekrarladığı Doğu-Batı sentezini eksen alan ana temanın yerini bulmadığını ifade ediyorlar. Zaten Osmanlı'yı kendine öğretilen tarihe göre değerlendiren seyirciler de opera dinleyen bir Abdülhamit portresini oldukça garip karşılıyor. Osmanlı padişahlarını 'bağnaz' olarak niteleyen kimi sinemaseverler 'huşu' içinde opera dinleyen Abdülhamit karakterini algılamakta güçlük çekerken bu anlamda filmin tarihi gerçeklerle örtüşmediği kanaatinde. Ancak tarihçiler film pek sıcak bakmıyorlar. ------- Geri OKU ------------------







