|

Osmanlı'nın en Parisli aydınları

Osmanlı aydınları modernite ile Paris'te tanışırlar. Etkileri günümüze kadar sürecek olan bu sarsıcı tanışmanın ayrıntılarını ise Emre Caner, "Paris Sevdası " kitabıyla ete kemiğe büründürüyor. Temaşa, hayret ve hayıflanma sarmalına giren aydınlar, Paris'in üzerlerindeki etkisini dile, sanata, edebiyata ve siyasete doğrudan aktarırlar.

Yeni Şafak ve
04:00 - 10/03/2018 Cumartesi
Güncelleme: 04:21 - 10/03/2018 Cumartesi
Yeni Şafak
​Paris, Osmanlı’nın modernite ile tanıştığı şehir olmuştur.
​Paris, Osmanlı’nın modernite ile tanıştığı şehir olmuştur.

Paris, Osmanlı’nın modernite ile tanıştığı şehir olmuştur. Seçkin Osmanlılar 19.yüzyılda adeta bu kente bir çıkartma yaparlar. Bu seçkinler kendilerine tamamen yabancı olan binaları, araçları, parkları ve sanat eserlerini temaşa ederler ve bu hayretlerini gizleyemezler. Bu duyguyu ise hayıflanma izler. Osmanlı’nın tüm bu gelişmelerden geri kalmışlığına karşı duyulan acı hissi, Paris’e giden seçkinlerden İbrahim Edhem şu sözlerle dile getirir: “Başımı ellerimin içine alarak zavallı memleketimi düşünmeye başladım” Bu yıllarda modernite denilen mefhumun vucüt bulmuş olan hali olan Paris ile yalnızca Osmanlılar ilgili değildir. Ruslar, Japonlar, İranlılar, Afrikalılar ve Latin Amerikalılar da bu kente akın eder. Gelenlerin çoğu ressam, müzisyen, yazar ve siyasi sürgünlerden oluşur. Bunların arasında elbette çok sayıda Osmanlı aydını da vardır. Onlar aradıkları mechulu Paris’te bulmuşlardır.

Yirmisekiz Mehmet Çelebi, İbrahim Edhem Paşa, Osman Hamdi Bey, Halil Şerif Paşa, Ahmet Rıza, Yahya Kemal. Emre Caner’in kitabında üzerinde durduğu isimler arasında. Onları Paris ile kurdukları bağları bir şekilde dışa vurup somutlaştıranlar arasından seçtiğini ifade Caner, bu yolla Paris’in kültürümüze olan etkisinin izlerini sürer.

İLK ELÇİ MEHMET ÇELEBİ OLUR

Osmanlı, gelişmelere kayıtsız kalmamak adına Paris’e ilk elçisini 1720 yılında gönderir. Yirmisekiz Mehmet Çelebi bu görevi yerine getirdikten sonra, gözlemlerini “Sefaretname”adlı kitabında toplar. Gazeteciliğin de romancılığın da henüz olgunlaşmadığı bir dönemde Mehmet Çelebi eserinde sadece gördüklerini anlatır. Ne onlar gibi olalım, ne de düşmanınızı tanıyın der. Bulunduğu memleketin adetlerini, saraylarını, bahçelerini, fıskiyelerini, heykellerini, köprülerini büyük bir çoşkuyla kaleme alır. Çelebi’nin hatıralarında rasathane ziyaretiyle ilgili söyledikleri epey ilginçtir :”Biz dahi ol dürbünle aya baktık. Gayet büyük göründü. İçi sünger gibi, ekmek somunun ortasından kessek nasıl görünürse öyle bir hali vardı. “Batılı anlamda bir kamuyou Osmanlı toplumunda henüz oluşmadığı için Çelebi’nin eşsiz gözlemleri duyulmaz. 18. yüzyılın Paris’inde bile kamuoyu denilen olgunun yeni yeni ete kemiğe büründüğü bir dönemdir. Üstelik Çelebi’nin eserini geniş kitlelere ulaştıracak bir matbaa İstanbul’da henüz faaliyete geçmemiştir.


İKİ KUŞAK AYNI KENTTE

1830’lu yıllarda Paris’e giden bir diğer dikkat çekici isim ise İbrahim Edhem Paşa’dır. Koca Mehmet Hüsrev Paşa, Sakız Adası’ndaki isyanın ardından esir olarak getirilen Rum çocukları evlat edinir. Hüsrev Paşa , o dönem II.Mahmud’u ikna eder ve dört evlatlığının Paris’te eğitim görmelerini sağlar. İbrahim Edhem’in de aralarında bulunduğu çocuklar, Paris’in en iyi okullarında eğitim görürler. İbrahim Edhem, diğer çocuklardan farklı olarak askeri değil, mühendislik eğitimi alır. Ülkesine döndüğünde de önemli görevlere getirilir. O, Paris’in 1830’lu yıllarını yaşarken, oğlu Osman Hamdi 1860’lı yılların Paris’inin havasını solur. Osman Hamdi, babasından farklıdır. Oradaki sanat akımlarından etkilenir ve ressam olarak kendini var etmeye çalışır. Emre Caner, o yüzyılda Paris’e giden aydınlarla ilgili ise şunları söyler : “Bir an için 1867 senesinin Paris’ini hayal etmeye çalışalım. Şinasi varoluşunu adadığı Türkçe sözlüğü hazırlamak için Paris kütüphanelerine kapanmış ve elini eteğini diğer dünyevi işlerden çekmiştir. Aynı yıl zenginliği ile dillere destan Halil Şerif Bey, evinin duvarlarına astığı tabloları Paris sosyetesine göstermektedir. Osman Hamdi ise başını döndüren bu şehirde ressam olarak tutunabilmenin derdine düşmüştür. Namık Kemal ise Osmanlı Devleti’nin hürriyet kavramıyla tanıştırma idealiyle Paris’i mesken tutmuştur. “

DESCARTES BİZİM PİRİMİZ

Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin oğlu Said Efendi de tıpkı babası gibi Osmanlı’nın Paris elçisi olur. Sanat ve edebiyat ortamlarına girer. Hatta Voltaire ile tanışır ve onun üzerinde oldukça olumlu bir tesir bırakır. Paris’ten kafasında matbaa fikriyle dönen Said Efendi önce devlet katını buna ikna etmek için uğraş verir. Osmanlı’da Türkçe kitaplar basacak ilk matbaayı kuran İbrahim Mütferrika’nın en önemli destekçisi Said Efendi olur. Mehmet Çelebi’nin Paris ziyaretinden 169 yıl sonra 1889 yılında İbrahim Edhem Dirvana, Paris dünya sergisini gezmek için bu kente gider. Yeni Osmanlı hareketinden beri muhaliflerin toplandığı Paris’e gitmek onun için hiç de kolay olmaz. Devlet bürokrasisini önemli ismi İbrahim Eldem uzun çabaların ardından onay alır. Bu sergi için dünyanın dört bir yanından insanlar gelir ve meşhur Eyfel kulesi bu sergi iiçn kaldırılmak üzere inşaa edilir. İbrahim Bey, Paris’te çok farklı tecrübeler edinir. İstanbul’a döner dönmez de felsefesinden büyülendiği Descartes’in kitabını “Usul Hakkında Nutuk” adıyla çevirir. Kitabın önsözüne de şunu yazar : “ Bilim ve fikir sahasında geçmişin bütün otoritesini atarak , insanlara sırf kendi aklıları dairesinde hareket yolunu göstermiş olan Descartes bizim pirimiz olsa revadır.” 19.yüzyıl Osmanlı Devleti için Batılılaşma asrıdır. Fransa ile kurulan kültürel ilişki öylesine yoğun bir etkileşime dayanır ki bunun izlerini halen görüyoruz. Günümüz Türkçesi’nde 14 binden fazla yabancı kelimenin 5253 tanesi Fransızca. Bu rakamın dilimizdeki Arapça kelime sayısına neredeyse denk olması, Fransız kültürü ile kurduğumuz ilişkinin boyutlarının anlaşılması açısından oldukça büyük anlam ifade eder. Modernitenin karşı koyulmaz etkisi karşısında Fransızca kelimeler Türkçe’ye bir daha ayrılmamak üzere nüfus eder. Caner’in bu kitabı, modernleşme serüvenimizin anlaşılması açısından ayrı bir önem taşıyor.

#​Osmanlı
#Paris Sevdası
#Emre Caner
#Paris
6 yıl önce