|

Şeref Bilsel’in şiir dersleri

Şiire Giriş Dersleri, Şeref Bilsel’in Varlık dergisinde genç şairin şiiri üzerine kaleme aldığı yazılarını bir bütünün parçaları olarak bir araya getiriyor. Ancak bu bir el kitabı, şiir reçetesi ya da kişiler üzerine yazılmış metinler toplamı değil. Şiirle geçen otuz yılın semeresi.

Yakup Öztürk
04:00 - 15/05/2021 Cumartesi
Güncelleme: 05:02 - 15/05/2021 Cumartesi
Yeni Şafak
Şeref Bilsel, şiire dair yazmanın şiir söylemek kadar önemli olduğunu anlatan bir şair.
Şeref Bilsel, şiire dair yazmanın şiir söylemek kadar önemli olduğunu anlatan bir şair.

Şeref Bilsel, Yalnız Şiir’de (2015, Ayrıntı), bu yılın Şubat ayında yayımladığı Şiire Giriş Dersleri’ni haber veren denemeler kaleme almış, şair biyografileri ve poetikalarıyla yakın dönem Türk şiirini de değerlendirmişti. Bir şiir dili olarak Türkçenin çeşitli temalara bürünerek nasıl mısra mısra parladığını göstermişti. Türkçede yıkanan şairleri dikkatle okuyup kendi çağdaşlarını, asırlar ötesinden yankılanan sesleri hafızasından çağırarak kısa kısa denemelerde şiirin uğradığı şehirleri, saatleri, insanları anlatmıştı. Bu zengin iklimi, şiire hayat bağışlayarak göçen şairlere vefasıyla daha da anlamlı kılmıştı. Velhasıl Yalnız Şiir, folklor şiire düşman diyen Cemal Süreya’yı Karacaoğlan’la bir arada okuyabilen kalıcı denemelerin kitabıydı. Onlara Şiire Giriş Dersleri ilave geldi.


Şeref Bilsel, Şiire Giriş Dersleri’nde kendi ifadesiyle şiirle düşünenlere arkadaşlık edecek denemeler yazıyor. Burada, yazarken tercih ettiğimiz kelimelerden geleneğe, şiirin konusundan dış ve iç ahengine, diğer sanatlarla ilişkisinden hayata yansıyan cephelerine uzanan geniş bir aralıkta “Ben” demeden, “Doğrusu bu” diye işaret etmeden tecrübelerini aktarıyor. Şiir, diğer türlerle mukayese edilemeyecek kadar kendine mahsus bir sanat. İsmet Özel’in Türkiye’nin kaderini Türk şiirinin kaderi ile tarttığını duyduğum günden bu yana şiir, diğer türlerle aynı koridoru paylaşamadı. Bırakalım memleket meselelerini, bir edebiyat dergisi yayımladığı onca iyi yazıya rağmen sayfalarında tek bir güçlü şiire yer vererek ağırlığını koruyor. Bilsel de bunu hatırlatıyor: “Bir edebiyat dergisine yıllar sonra bakanlar, o derginin tavrını, duruşunu, nasıl bir boşluk doldurup hangi tekliflerde bulunduğunu, yayımladığı şiirler üzerinden anlamaya çalışır.”

Şeref Bilsel, şiire dair yazmanın şiir söylemek kadar önemli olduğunu anlatan bir şair. Bu uğurda yıllardır denemeler yazıyor, dergiler çıkarıp yıllıklara emek veriyor. Şiire ve Türkçeye iman derecesinde bağlılığını her yazdığında görebiliyoruz. “Türk edebiyatında şiir vardı diye diğer edebi türler ‘var olmuş’tur.” derken aslında kendi varlığına vesile kaynağa da işaret ediyor. Bütün edebi türlerin kendilerini tanımlarken şiiri mihver kabul etmeleri hatta iyi bir roman üslubunun şiiriyetle tarif edilmesi Bilsel’i destekliyor. İnsan bir şeyler okuma arzusu hissettiği, zihnen, bedenen düştüğü dar zamanlarında şiire ya da üslubu şiire yaslanan roman ve hikâyelere gidiyor. Bu çağın şiiri kalabalıkları reddediyor. Yalnızlığı talep ediyor. Roman gibi uluorta okunamıyor. Şiir, kendi çağrışımlarını yalnız kendisiyle paylaşılabilen bir tür. Belki bu sebeple her neye karşı pozisyon geliştirirsek geliştirelim bir türkü, şarkı, şiir; vezne, kafiyeye bürünmüş bir söz çıkıyor ağzımızdan. Bir deneme kitabının şair elinde “Hayat bizi, hayatta olmayanlara muhtaç ediyorsa eksilen şeylerin ağırlığı her geçen gün artıyor demektir.”; “Kâğıt, ruhumuza değen rüzgârları yere indirir.” gibi cümlelerle kuşanması şiiri duymaya yeter.

KUYUNUN AĞZINI GÖKYÜZÜ ZANNEDENLER

Şiire Giriş Dersleri’nde en çok şiir bilgisinin öneminden bahsediliyor. Genç şairin geçmişten habersiz olması bir mesele. Şeref Bilsel, edebiyatta geçmişin geçmişte kalmadığını, yığılarak bugüne geldiğini ifade ediyor. Türk şiirinin bütününü görmek için geçmişe bakmayanları kuyunun ağzını gökyüzü zanneden kurbağalara benzetiyor. Malraux’nun “İyi bir manzara resmi yapmak için manzaraya bakılmaz, iyi manzara resimlerine bakılır.” sözünü buna tanık gösteriyor. Kitabın sayfaları arasında edebiyat tarihinden izler bulunması da bu sebepten. İlhan Berk’in, Behçet Necatigil öldükten sonra eşi Huriye Hanım’ı ziyaret etmesiyle “Ölü Bir Ozanın Sevgili Karısını Görmeye Gitmek” şiirinin ortaya çıkması; Attila İlhan’ın dergisine ilk kez şiir gönderenlerden şiir üzerine bir de yazı istemesi; Bedri Rahmi’nin “Karadut” şiirini, öğrencisi Mari Gerekmezyan için yazması geçmişi sade şiirden değil hatırattan da okumayı anlatıyor.

Bizi, şiirin mirasına kurduğumuz dostluklar taşır. Onlar, şiir işçiliğine rehberlik ederler. Yazılanlar, sezgi ve şiir bilgisi güçlü dostlara okutulmalı. “İyi olan, özgün olan, söyleyecek sözünü kendi söyleyen bir şairle oturup kalkmanın yazdıklarınıza katacağı değer, çok iyi bir dergide şiir yayımlamanızdan daha önemlidir.” diyor Şeref Bilsel. Tavsiyesinden usta-çırak geleneğini sürdürme taraftarı olduğu anlaşılıyor ancak bu geleneğin tehlikesi de yok değil. Dergilerin poetik tavrından söz açtığı bir denemesinde, bir dergiyle başlangıçta bağ kurmayan bir şairin zamanla dergiye yön veren kişilerin yörüngesine yerleşmek durumunda kalmasından bahsediyor. Bu elbette yazdıklarınızı okuttuğunuz bir dostunuzun tavrı gibi değildir ancak genelde dergi kadrolarının arkadaşlıklarla örülü olduğu hatırlandığında genç şairin kendi özgünlüğünü yitirmesi ihtimali hep diri duruyor.

Şeref Bilsel, yerlilik bilincine sahip bir şair. Onu denemelerinden önce şiiriyle okuyanlar bu bilinci Türkçe ile var ettiğini görmüşlerdi. Şiirin hayattan çekilmesi ile betonlaşan bir Türkiye’nin, ihtiyarlarına yer bırakmayan, adı toplu, kendisi dar konutların ortaya çıkacağını anlatıyor. Bütün çabası hayat ve şiiri bir arada tutmak üzerine. Zabıtalar, zulmetmesinler; patronlar, yanındakileri sigortasız çalıştırmasınlar diye onlara şiir zevki vermeyi hayal ediyor. Bu, türkü dinleyenden zarar gelmez arabesk söylemine hapsedilemeyecek kadar önemli. Şiirsizliğin getirdiği yıkımı unutmamak için şairin denemeleri karşımızda duruyor.

#Şeref Bilsel
#Şiire Giriş Dersleri
#Yitik Ülke Yayınları
3 yıl önce