|

Tevfik Fikret’i ne kadar anladık

Türk edebiyatının iki ünlü şairi Tevfik Fikret ve Mehmet Akif’in arasındaki siyasi düşmanlık kendilerinden sonraki nesillerde de devam etmiştir. Duruşunun Akif’ten yana olduğunu belirten Beşir Ayvazoğlu, Tevfik Fikret’i bugünün üzerinden belgeler ve mektuplarla yeniden anlamaya okurunu davet ediyor.

Yakup Öztürk
04:00 - 2/11/2019 Cumartesi
Güncelleme: 12:39 - 1/11/2019 Cuma
Yeni Şafak
Tevfik Fikret
Tevfik Fikret

Beşir Ayvazoğlu, biyografi kitaplarına Fikret adıyla bir yenisini daha ekledi. Belgelerin, arşivlerin, hususi mektupların, Türkiye siyasî tarihinin şekillendirdiği kitap Tevfik Fikret’in hayatının ötesine uzanarak oğlu Halûk Fikret’in ölümüyle sona eriyor. Fikret, Türk edebiyatının konuşmaktan yorulmayacağı bir hayata nüfuz ediyor. Mehmet Kaplan, devir, hayat, sanat merkezinde kaleme aldığı maruf Tevfik Fikret kitabında, Fikret’in uçlarda gezen yargılarla anıldığını, bu hükümlerde bir vasatın olmadığını söyler. İlerici-gerici, vatanperver-hain, mümin-dinsiz ve daha nicesi. Kaplan, söz konusu kitabının ilk baskısını 1943’te, bugün baskısı mevcut olan hâlini 1971’de yayımlıyor. Şaire dair bu kutuplaşmanın tespitini ilk baskıda ortaya koydu mu bilmiyoruz ancak bugünlerde okurla buluşan Beşir Ayvazoğlu’nun Fikret monografisine bakılırsa bu zıtlaşma şair hayatta iken çoktan başlamış.

TEVFİK FİKRET’İ YENİDEN OKUMAK

Her edebiyatta olduğu gibi Türk edebiyatında da şair ve yazarlar kısım kısım. Yaşarken kitapları kapışılan, formaları dağıtıma çıkmadan tükenen birtakım isimleri bugün ansiklopedi maddeleri dahi hatırlamakta zorlanabiliyor. Kimileri de yazdıklarını evlerinin bodrumunda çürümeye terk eden, el yordamıyla yakın akrabaya, dostlarına hediye eden isimlerden bir araya geliyor ki onları edebiyat tarihinin hafiyeleri bugünün okuruna kazandırıyor. Kendisini tüketenlerle kendisini yeniden var eden isimler arasında gidip geliyor Türk edebiyatı. Tevfik Fikret bu iki sınıfa da mensup değil. Edebiyata başladığı dönemin hassaslığı bir yana fikirleri, hayata, tarihe, dine ve Türkiye’ye bakışı, hususi hayatı ile üzerinden bir asrı aşkın bir süre geçtiği hâlde Tevfik Fikret’i yeniden okumak, yorumlamak ihtiyacı hissediyoruz.

OĞLUNUN VEFATINA KADAR

Şairin “Kendi cevvim, kendi eflâkimde, kendim tâirim” mısraını kitabın kapağına taşıyan Beşir Ayvazoğlu’nun Fikret monografisi, şairin hayatı ile değil, oğlu Halûk’un vefatı ile sona eriyor. Bu kayda değer bir tercih. Çünkü, Tevfik Fikret’in hayatının büyük bir cephesini Halûk tamamlıyor. Erken yaşlarda İngiliz menşeli okullarda okuttuğu Halûk’u, Türkiye’yi içinde bulunduğu “karanlık”tan kurtaracak bir tanrı görürken, onun ihtida ederek Amerika’ya gitmesi ve orada bir Hıristiyan cemiyetine mensubiyetle papazlığa kadar yükselmesi Ayvazoğlu’nun neden bunu tercih ettiğine dair bir yorumda bulunmamızı kolaylaştırıyor.

TANZİMAT SONRASINA YAKIN BAKIŞ

Beşir Ayvazoğlu, Tanzimat öncesi Türk edebiyatı üzerine de çalışmalar yapmış bir isim ancak asıl ilgi dünyasını Tanzimat sonrası kişi ve hadiseler şekillendiriyor. Sayısı altmışları bulan bu çalışmalar arasında hangi mesele olursa olsun Tevfik Fikret’e temas edemeden geçemediğini söylediği pek çok kitabı mevcut. Ancak kendi ifadesiyle malzemenin kıtlığı kadar bolluğu da biyografi yazarının işini zorlaştırıyor. Ölümünden neredeyse hemen sonra Fuad Köprülü’nün Tevfik Fikret ve Ahlâkı ile başlayan Fikret hakkında yazılanların bugün mütevazı bir kütüphaneyi şekillendirecek kadar çok olduğunu biliyoruz. Buna rağmen tecrübenin güçlü aksi, karşımıza hükümden sakıt sözlerden, tekrarlarla dolu, baştanbaşa övgü ya da yergi, hakaret ifadelerinden uzak bir kitap getiriyor. Nazım Hikmet, Necip Fazıl çarpışmasında olduğu gibi Mehmed Akif, Tevfik Fikret ayrışmasından Türk edebiyatı, hatırat kitapları, ilmî araştırmalar çokça bahsetti. Bu ayrışmanın edebiyat zemininde değil de fikir ve bilhassa İslam itikadı üzerinden şekillenmesi kendisine cephe seçenlerin sayısını çoğalttı. Ayvazoğlu, kitabın hemen başında bu tartışmalardan söz açarken dünün kavgalarını bugüne taşımadığını, kendisini Akif’e daha yakın hissetmesine rağmen Fikret’i devri içerisinde anlamaya çalıştığını ifade ediyor.

FİKRET VE AKİF MESELESİ

Fikret’in aile çevresi, babasının sürgünü ile başlayan hikâye, şairin Servet-i Fünûn’un başına getirildiği günlerle devam ediyor. Bir Ermeni bombacıyı alkışladığı Aşiyan yılları, 1908 Meşrutiyeti ile gelen “hürriyet” günleri de hem hususî hayatı hem de şiir ve fikirlerindeki dönüşümle tahlil ediliyor. Kitabın son kısmında anekdotlar, mektup ve belgelere yer veriliyor. Bunların arasında pek sözü edilmeyen eniştesinin çapkınlığı, majestelerinin elçisine sunulan mektupla İngilizlere destek olan Fikret ve dostları, Akif’in “zangoçluk” suçlaması, Eyüp’e defnedilmesi gibi hadiseler de yer alıyor. Tevfik Fikret’in yazdığı ancak gün yüzüne çıkmasını istemediği Tarih-i Kadîm şiirinin kim tarafından nasıl ortaya çıkarıldığına dair bilgi veren Ayvazoğlu, bu şiirden sonra Mehmed Akif’in Fikret’e duyduğu saygının yerini bir anda nefretin aldığını söyler ancak Akif’in Tarih-i Kadim şairine mesafesinin Darulfünun yıllarına kadar geri gittiğini de tespit eder. Tarih-i Kadim’in bizzat Fikret tarafından yayılmasının istenmediği şiirin korsan bir baskıyla dağıtılmasından anlaşılır. Ayvazoğlu, korsan baskının hızla yayılmasıyla dindar çevrelerde büyük bir öfkenin biriktiğini, bu öfkenin Akif’in mısralarında patladığını dile getirir. Kitabın edebiyat tarihlerinin pek sözünü etmediği bir tarafını da Eylûl romancısı Mehmed Rauf’la Fikret’in halası Ayşe Sermet’in evliliği oluşturuyor. “Çapkın Eniştenin Aşk Maceraları” başlığı, bu evliliğin Fikret’te bir huzursuzluğa sebep olduğunu göstermeye yetiyor. Nitekim Ayvazoğlu, “Gustave Flaubert’in Madame Bovary’sini bile ahlâka aykırı bulduğu için sonuna kadar okuyamayıp yarıda bıraktığını söyleyen ahlâkçı Tevfik Fikret, ‘aşk ibtilâsı’nı fark ettikten sonra Rauf’u defterden silmiş olmalıdır.” sözleri bunu gösteriyor.


#Tevfik Fikret / Beşir Ayvazoğlu Kapı Yayınları
4 yıl önce