“Bu özdeğerlilik de bireyin kendisini başkaları ile rekabete sevk edip, gereksiz ve üretken olmayan bir şekilde kıyaslamasını engelleyip, kendisine şefkat göstermesine imkân veriyor. Başka bir deyişle, sürdürülebilir başarının peşinde olan liderlerin, kadın ya da erkek, kendi özdeğerine inanan, kendisine şefkatle yaklaşan bireyler olması şart. Ancak o noktadan sonra, liderlerin çevrelerine aynı yaklaşımı göstermesini, hatta daha da basite inerek, çevrelerindeki insanların hayatlarına dokunduklarını fark etmesini bekleyebiliriz.”
Ancak, kavramları, fenomenleri analiz etmede sıkça içine düşülen bir hatanın da altını çizmekte fayda görüyoruz: Detaylar üzerinde çalışırken büyük resmi kaçırmak.
Yeşildere yaptığı “Şefkat değerli olacak, şefkat de kadınlarda var; o nedenle kadınlar iş dünyasında kıymetli olacak” çıkarımı gerçekçi olmadığı gibi, herhâlde en başta kadınları kızdıracaktır.
İşin o yanını kadınlara bırakalım…
Kadın ve erkeğin ailede, toplumda, iş hayatında fıtratları gereği olan veya olmayan rollerini nasıl paylaşacaklarının, kendileri arasında sözlü ya da sessiz anlaşmalarla sağlandığına inanıyoruz.
İşin bu yanını da onlara bırakalım…
Burada bizim korumamız ve benimsememiz gereken adalet kavramı olmalıdır. İster cinsiyetler arasında olsun ister farklı sosyoekonomik sınıflardan gelen kişiler arasında, aslolan adaleti sağlamaktır.
Bütün kadınlar aynı olmadığı gibi bütün aileler de aynı değildir. Olması da gerekmez. Önemli olan kendi içinde adaletli bir sistemin, uyumlu bir yaşamın sürdürülmesidir.
Komisyonlar, kolektif sorumluluk anlayışı çökeli çok oldu… İşte tam da bu nedenle çekirdek aileler var olmaya devam ettiği sürece, liderlik vasfı da var olacaktır…
Konuyu şöyle özetlesek herhâlde okur bizi bağışlar: Şefkatsiz lider olunmaz, ancak şefkatle lider de olunmaz.