Çeyrek yüz yıldır tiyatro sahnesinde olan Hakan Meriçliler, Gülse Birsel imzalı Yalan Dünya dizisiyle geniş kitleler tarafından tanınmaya başlandı. Trabzon Devlet Tiyatrolarında başlayan kariyerinde Cervantes’ten Shakespeare’e, Gogol’den Dorst’a kadar farklı kalemlerin dram ağırlıklı karakterlerine hayat veren Meriçliler bu hafta seyirciyle buluşan “Ali” adlı filmde zor durumdaki bir babayı oynuyor. Ramazan Özer’in yönettiği yapımda Meriçliler’e Gürbey İleri, Semra Dinçer ve Karel Gürtekin eşlik ediyor. Mide kanserine yakalanan bir gencin yaşadıklarını ve babasıyla birlikte değişen hayatlarını anlatıyor. Oğlunun iyi olması için elinden gelen her şeyi yapan bir babaya hayat veren Hakan Meriçliler ile Ali karakterini ve tiyatro üzerine konuştuk.
Ali benim için sosyal bir proje anlamı taşıyor. Ülkemizde ve dünyada çok sayıda kanser hastası insan var. Giderek de artıyor ve ne yazık ki önlem alınamıyor. Çevremizde yoksa aklımıza da gelmiyor ve hiç başımıza gelmeyecekmiş gibi yaşıyoruz maalesef. Varolan sağlığın kıymeti bilinmeli. Hastalığın ateşi sadece bir kişiye değil, bütün aileye düşüyor. Senaryoyu okudum ve seve seve kabul ettim. Çok hayırlı bir iş olduğunu düşünüyorum.
ALİ’YE BAKTIĞIMDA OĞLUMU GÖRDÜM
Ailenizde böyle bir vaka gerçekleştiyse o duyguyu geçirmeye daha fazla hakim oluyorsunuz. Anneannemde kanser vardı. Hazırlık sürecinde önce tabi ki yakın çevremizdeki hastalara bakıyorsunuz ama ben rolüm gereği farklı hazırlandım. Hazırlığımı oğluma bakarak yaptım. 19 yaşında üniversiteye giden bir oğlum var. Ali’ye baktığımda onu gördüm. Filmde oğlumu oynayan rol arkadaşımın yerine kendi oğlumu koydum. Çok naif bir duyguyla yaptım bunu. Pek çok yerde de oynamadım, duyguyu gerçek kılmaya çalıştım. Çünkü gerçek olduğunda bir mana ifade ediyor.
Biz hazırlanmıştık ve görevimizi yaptık o sahnede. Kendimi gerçek duygunun içine bıraktım. Sahne kesildiğinde rejideki arkadaşların hepsi kendini bir tarafa attı. Herkesin kendi dertleri var elbette. Kiminin annesinde kiminin kardeşinde kanser var. Sete bir saat ara verildi. İş olarak bu mesleği yapan kişierin bu şekilde etkilendiğini gördüğümde doğru bir yolda olduğumuzu düşündüm.
COĞRAFYAMIZ YENİYİ ÜRETMEYE ÇOK UYGUN
Dizi film sektörünün çok kan kaybetmesi, tanınmış ve iyi oyuncuları tiyatro yapmaya yöneltir vaziyete getirdi. Bu dönemde nitelikli işler, tiyatroda yapılabildiği için tiyatrolar genel olarak yoğun gidiyor. Özel ve devlet ayrımı yapmadan bunu söyleyebilirim. Devlet tiyatrolarının farkı ise çok cüzi rakamlara halkımızı ağırlıyoruz. Büyük prodüksiyon işlerini yapabiliyor Devlet Tiyatroları. En tanınmış olduğum zamanda dahi, haftada altı kez uçup Trabzon Devlet Tiyatrosundaki görevimi aksatmadım. Tiyatronun bendeki yeri farklıdır.
Son on yıldır yükselen bir ivme var. Özel tiyatro açmaya talep de çoğaldı. 10-15 oyunu olan özel tiyatrolar var. Ülkede en yoğun dönemlerinden birini yaşıyor. Nitelikli iş izlemek isteyen insanlar, takip ettikleri oyuncuları sahnede görmek istiyorlar. Bu durum tiyatroya asla zarar vermez.
İtalyanlar’ın nasıl Commedia Dell’Arte’si varsa bizim de köy seyirlik oyunlarımız var. Kavuklu, Pişekar ve meddahımız var. Bu konuda yeterli ürün çıkmıyor. Bunun için yazar lazım. Beş tane oyun yazmak için uğraşmak yerine bir dizi yazıyor ve on yıllık bir ekonomik güce ulaşacağı için tercih edilmiyor. Yazarların yazması için de yetenekli kişilerin yönlendirilmesi gerekiyor. Büyüklerimizin oyunları da tekrar edilir oldu. Coğrafyamız yeniyi üretmeye çok uygun. Ortadoğu’nun tam göbeğinde bir ülke olarak bakmasını bilene tiyatronun ihtiyaç duyduğu karmaşa, çatışma ve düzelme var.
Dram ince işçilik ister
Televizyon seyircisi için komediyle tanınmış biriyim ama aslında tiyatroda ağır dramlar oynadım. Komedi çok azdır ama farklı bir algı oluştu gibi. Komedinin reaksiyonu tabi ki daha keyifli oluyor ama dram daha sert. Ben de günümüzde Ali’de olduğu gibi dramı tercih ediyorum. Komedide bir şeyleri saklayabilirsin ama dramda saklayamazsın. Bakıldığında görülür, olmamış dersin. Komedide iki büyük hareket, bir numarayla örtebiliyorsun. Dram ise ince işçilik ister.