İlk Kitap İlk Heyecan

Merve Akbaş
04:0015/04/2025, Salı
G: 15/04/2025, Salı
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv

Bu dağ demirden inşa edildi

Doğanay Dağlar’ın ilk kitabı Bulgu Dağı okuruyla buluştu. Kitabı üzerine konuştuğumuz Dağlar, şiiriyle adeta “bu dağ”ın demirden inşa edildiğini söylüyor.

İlk eseriniz yayımlandığında neler hissettiniz?

Yaşamımı gözden geçirdim. Yüzyıllardır dile gelen suskunluğun yaratmış olduğu istikrarı şiirin yıktığını gördüm. Bir savaşın bittiğini ve yeniden başladığını anımsadım. Kaçınılmaz olacağını öngörmüştüm ancak tekrar yaratmak için sancılı bir doğuşun farkındalığını elde etmek kolay olmadı. Sanırım şiirin meydan okuyucu işlevi de bu noktada başlıyor. Önce şairiyle çarpışarak...

Kitabı elinize alınca ilk olarak ne yaptınız?

Bütün şiirlerimi dikkatle okudum. Birçoğunun daha önce yayımlanmış olması nedeniyle dergilerdeki konumuyla kitaptaki konumunu istemsiz bir biçimde mukayese ettim. Artık bir sonraki sayfada da benim şiirim vardı ve bu bir tür kompozisyon eşiği oluşturdu bende. Sonrasında ulaştığımın nankörü olmamak için metinlerimi kendi evinde haritalandırdığım alana geri döndüm.

Kitabınızı ilk kime imzaladınız?

Uzun yılların hatırına, sadakatine ve gizemine sığındım. Hem yayım sürecindeki ilgisi hem de kitabın kendisinde uyandıracağı heyecanı bir an önce görme arzusu gibi kaynaklanan nedenlerden dolayı ilk imzayı sevgili Fatmagül Hanım’a ayırdım.


ŞIIRI BANA AILEM KAZANDIRDI

Yazmaya nasıl başladınız?

Herkes gibi küçük yaşlarda... Şiiri bana ailem kazandırdı. Annem de babam da halk şiiri geleneğini biliyorlardı. Reyhani, Erzurumlu Emrah ve Sümmani’nin şiirlerinin türkü formunu sık sık dinlerlerdi ve ara ara yemek masasında konuşulan konuya bağlı olarak bu şairlere göndermeler yaparlardı. Hatta hayal meyal hatırlasam da bazı yerel kanallarda aşık atışmalarını izledikleri hafızamın bir köşesinde saklı. Bu durum bendeki şiir bilincinin ilk aşamasını oluşturdu. Yazmaya devam edip şiir camiasına bilinçli bir giriş yapmak istedim ve o edebî atmosferde soluklanmak artık çok daha anlamlı bir hâle gelmişti. Zamanla içinde bulunduğun dünyayı uyumlamayı, reddetmeyi, karşı gelmeyi ve dahi yıkıp yeni bir dünya inşa etmeyi keşfettim. Böylece şiir dünyamda imkân ve sınır hattı arasında ittifak kurdum.

Gece mi yazarsınız, gündüz mü?

Zihnimin ve duygularımın barışık olduğu her an benim için yazmaya mümkün olan bir vakti barındırıyor. Dolayısıyla bu soruyu gecenin keskinliği ve gündüzün yoğunluğu arasında sıkıştırmak istemem ancak şiirlerimin büyük çoğunluğunun sabaha yakın saatlerde yazıldığını ifade edebilirim. Sanırım duru bir anı yokluyor olabilir. Elbette yeterince gürültülü bir anda da şiir yazılıyor. Dökümü, sabah saatlerini bulabilmek koşuluyla...

Defter mi, bilgisayar mı?

Artık bilgisayar. Birkaç yıl öncesine kadar defter daha estetik geliyordu ama hem zihnimin hızına yetişebilmek hem de şiirin biçimsel kurgusunu daha açık bir alana yayabilmek için bilgisayar bir nimet korosuna dönüşüyor. Fakat çantamda bir blok defter ve kalem muhakkak var zaten. Bilgisayar yanımda olmadığında not alıyorum. Birkaç kez dağınıklığa neden olduğu için telefona not alma konusunda koşullandım. Bu yüzden defter iyi bir araç.


Her gelecek yakındır

İbrahim Karahan’ın ilk kitabı Uzam Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. İlk kitabı üzerine konuştuğumuz Karahan, “Kitabıma bakıyorum ve anlıyorum ki, her gelecek yakındır” diyor.

İlk eseriniz yayınlandığında neler hissettiniz?

Yıllardır emek verdiğim şiirlerimi kitap olarak görmek paha biçilmez bir duyguydu. Yarım bıraktığım pek çok şey oldu ama şiir hep devam etti. Başlarda karamsarlığa kapılsam da, şiirle bağımı koparmadım. Kızım Şifa’nın doğumuyla yaşadığım mutluluk tazeyken, kitabımın çıkması bu duyguyu daha da güçlendirdi. İlk şiirimin yayımlandığı günü hatırladım: Dergiyi alıp heyecanla okumuş, “Acaba bir gün kitabım olur mu?” diye düşünmüştüm. Şimdi kitabıma bakıyorum ve anlıyorum ki, her gelecek yakındır.


KITABIMIN SAYFALARINI KOKLADIM

Kitabınızı elinize alınca ilk olarak ne yaptınız?

Koliyi açar açmaz kitabımın sayfalarını koklamaya başladım. Matbaadan yeni çıkan kitapların kokusu beni başka bir dünyaya götürüyor desem abartmış olmam. O dünyada artık ben de kendi kitabımla varım diye geçirdim içimden. Kapağı inceledim ve ardından, ilk defa okuyormuşum gibi ciddi ve titiz bir şekilde baştan sona şiirlerimi okumaya başladım.

Kitabınızı ilk kime imzaladınız?

Sevgili eşime ve kızım Şifa’ya. Kızım doğduktan hemen sonra kitabım çıktı. Ben bazı güzel anıları bir nesneyle ya da benim için önem taşıyan bir olayla zihnime kodluyorum. Bu bazen bir koku, bazen bir renk, bazen de bir manzara oluyor. Birbirlerini hatırlatan, tamamlayan ve varlık kazanan bir örüntü hâli diyebilirim bu duruma. Kitabımın neşredilmesi ile kızımın dünyaya gelişi özel bir tevafuk oldu. Üstelik ilk imzalı kitabını babasından alması da beni derinden duygulandırdı.

Yazmaya nasıl başladınız?

İlkokuldayken, kâğıtlara küçük küçük notlar bıraktığımı hatırlıyorum. Ne için yazdığımı ve yazdıklarımın bana nasıl bir katkı sağlayacağını hiç düşünmeden, gayri ihtiyari, içten gelen bir his olarak yazardım o notları. Lise sıralarında da zaman zaman kalem oynattım. Üniversite yıllarında ise işi daha ciddi bir boyuta taşımaya karar verdim. İçimdeki kelimelerin yeryüzünde kaybolduklarını ve bana seslendiklerini hissediyordum. Yıllarca aradım onları. Bulduklarımı sayfalarda sakladım. Zamanı gelince de şiir oldular.

Gece mi yazarsınız, gündüz mü?

Yazacağım şiirin teknik özelliklerini ve diğer detaylarını gündüz vakti tasarlamaya başlıyorum. Bu süreç bazen geceye de sarkabiliyor. Ancak kendi varlığımı en çok hissettiğim, sesimi duyduğum ve kasavetten uzaklaşarak kaleme yöneldiğim zaman dilimi gecedir diyebilirim.

Defter mi, bilgisayar mı?

Şiir yazarken kendimi belirli bir nedene ya da nesneye bağlı hissetmiyorum. Bazen telefona, bazen deftere, bazen de zihnime notlar alarak sürece başlıyorum. Ancak şiirlerimin temel içeriğini defterimdeki notların belirlediğini söylemeliyim.


#İlk Kitap İlk Heyecan
#Doğanay Dağlar
#İbrahim Karahan