|

Otopark arttıkça sorun çözülmez

Fotoğraf sanatçısı Emre Dörter ve mimar Ekin Erari İstanbul’un tarihi mekanlarındaki otoparkları araştırdı. Proje şimdi dünyanın önemli mimarlık etkinliklerinden Sao Paulo Bienali’nde gösterilecek. Erari, “Çözüm fazla otopark yapmak değil, otoparka ihtiyaç duymadan seyahat edebilmeyi sağlayan, toplu taşın araçlarının seyahat sürelerini ve koşullarını iyileştiren sistemlere yönelmek” diyor.

Seray Şahinler Demir
04:00 - 1/09/2019 Pazar
Güncelleme: 11:41 - 31/08/2019 Cumartesi
Yeni Şafak
​İstanbul’un en büyük sorunlarının başında kuşkusuz otopark sıkıntısı geliyor.
​İstanbul’un en büyük sorunlarının başında kuşkusuz otopark sıkıntısı geliyor.

İstanbul’un en büyük sorunlarının başında kuşkusuz otopark sıkıntısı geliyor. Gittikçe kalabalıklaşan, çok sayıda inşaatın yükseldiği, yayalar için huzurla yürümenin neredeyse imkansız hale geldiği bir süreçte araç kalabalığı da bulunduğu her yeri daha kaotik hale getiriyor. Belediyeye ait otoparklar, cadde üstü küçük otoparklar, valeler sorunu çözme noktasında hala yetersiz. Yeni açılan otoparklar bir sistem dahilinde mi sorusunun yanıtı ise maalesef olumsuz.

Bu noktada KPM kerem piker mimarlık önemli bir projeye imza attı. Fotoğraf sanatçısı Emre Dörter’in ve mimar Ekin Erar’ın iş birliği ile hazırlanan IPL (Informal Parking Lots of İstanbul) projesi İstanbul’un tarihi mekanlarındaki otoparkları araştırdı. Bu proje şimdi dünyanın en saygın mimarlık bienalleri arasında gösterilen ve 10 Eylül-9 Aralık tarihlerinde gerçekleştirilecek Sao Paulo Mimarlık Bienali’ne katılacak. Ekin Erar, Sau Paolu öncesi hem projeyi hem otopark meselesi üzerine konuştuk…


Öncelikle İstanbul’un tarihi mekanlarındaki otoparklar hakkında çalışma yapma fikri nasıl doğdu?

İstanbul’da yaşıyorum. Ofisim ile evim arasındaki 25 kilometrelik mesafeyi, her gün kendi aracımla kat etmek zorundayım. Yaşadığım yere henüz metro ulaşımı yok, otobüs ise seyahat süreleri düşünüldüğünde mecbur kalmadığınız sürece tercih edebileceğiniz bir ulaşım aracı değil. Ofisimiz önceleri uzunca bir süre Karaköy’de idi, bir süredir Şişli’de. Her iki mahalle içerisinde gündelik olarak aracımı park etmek için kullandığım açık park alanları, işleyişleri, mekânsal kaliteleri, servis verme biçimleri ile benim için zaman içerisinde birer merak unsuru haline geldiler. Bir süredir üzerine düşündüğüm bu konunun küçük bir araştırma projesine dönüşmesi için Sao Paulo Mimarlık Bienali iyi bir imkan gibi gözüktü.

Yola çıkış noktanızdan projenin şekillenişine dek proje kapsamında nasıl bir çalışma yaptınız?

İstanbul’da gündelik hayat, irrasyonelin rasyonelleştirilebilmesi diyebileceğimiz özgün çözümleri üretmek konusunda son derece mahir. Salt iki “kahya” ile yönetilen açık alan otoparkları (INFORMAL PARKING LOT _ IPL), kentin en kritik bölgelerinde yer alan parsel artıklarını içerisine rasyonel bir otopark sığdırmanın fiziksel olarak neredeyse imkansız, mekan ekonomisi açısından ise anlamsız olduğu noktalarda birer otopark vahasına dönüştürebiliyorlar.

Hiçbir zaman otopark olarak tarif edilmemiş, planlanmamış, projesi dahi çizilmemiş bu şekilsiz parseller böylelikle gündelik hayatın ürettiği birer altyapı projesine dönüşüyorlar. Modernist planlama anlayışı içerisinde asla kendine yer bulamayacak bu alanlar, kentsel ekosisteme kolaylıkla uyum sağlamalarının ötesinde kendileri de birer sosyal odak haline dönüşüyorlar.

Projeyi sınırlı bir zaman aralığı içerisinde olgunlaştırıp bir sergi konusu haline getirmemiz gerekiyordu. Karaköy’de ofisimizin daha önce yer aldığı iki bölgede, Kılıç Ali Paşa Camisi’ni ve Arap Camisi’ni odak olan 1.5 km çapındaki çemberin taradığı otoparkları, Şişli’de ise şimdiki ofisimizin yer aldığı binaya yürüme mesafesinde yer alan otoparkları araştırdık. Bu bölgedeki tüm açık otoparkları haritaladık, yerden ve havadan fotoğrafladık, kapasitelerini, araç yerleşim biçimlerini, her birinde ortak olan mekânsal unsurları gözlemledik. Bu biriktirme kısmı işin ilk yarısını oluşturuyor. Bu bilginin bir sergi malzemesine dönüştürülmesi kısmında ise alışageldiğimiz mimari sunum tekniklerinden bir miktar ayrışan bir yöntem izledik.


KAHYALAR ÇÖZÜM OLABİLİR

Şehrin birçok noktasında, özellikle tarihi yarımadada bu tür otoparklara sıkça rastlıyoruz. Sizin yaptığınız araştırma kapsamında tespit ettiğiniz şeyleri, gözlemlerinizi ve yorumlarınız merak ediyorum. Nasıl bir tablo çıkıyor karşımıza?

Otoparklar esasında hepimizin aşina olduğu yapılar. Çalışmamızın temelinde de anlattığımız üzere modern kentin macerasında otopark denilen yapı türü önemli bir rol oynuyor. Bizim çalışmamızın odağında yer alan bu türden otoparklar, IPL ya da kahya otoparkları, genellikle bir tür kusur olarak görülüyorlar. Oysa kentin kendi kendine ürettiği bu çözüm, kentsel bir stratejiye dönüştürülebilirse, ciddi bir potansiyele sahip oldukları iddia edilebilir.

Herhangi bir inşai faaliyet gerektirmeden salt zemine çakıl serilerek dahi uygulanabilen kâhya otoparkları sözgelimi kentin yer altı su kaynaklarına yağmur suyunun erişimi konusunda son derece ideal çözümler. Ekonomik olarak kârlılıklarını sürdürdükleri sürece bitişik nizam adaların arasında doğal hava akımlarının ve gün ışığının yayılmasına imkan veren birer boşluk olarak kalmayı da sürdürüyorlar.

Otopark İstanbul’un en büyük sorunu. Her boş alan otopark olarak kullanılmaya başladı. Tarihi mekanların otopark olarak kullanılmasının da aslında hem estetik hem tarihe saygı konusunda önemli bir tartışma konusu aslında. Bunun önüne nasıl geçilebilir? Ne gibi adımlar atılmalı?

Otopark bütün kentler için çok önemli bir sorun. Kentin merkezinde otopark imkanı sınırlı, ancak son yıllarda üzerinde tartışılan en anlamlı çözüm daha fazla otopark üretmeye yönelmek yerine, araçların kent merkezinde park etmeden hareketlerini sürdürmek, araç parklarını toplu taşıma sistemi ile entegre çeper odaklara yönlendirip kent içi ulaşımı tramvay, metro ve benzeri raylı sistemler ağı ile yönetmek üzerine. Bu türden altyapı projeleri esasında kentin en önemli projeleri olarak görülmeli. Tarihi mekanların otopark olarak kullanılması genellikle bu türden altyapı çalışmalarının yetersiz kaldığı noktalarda karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla kentin altyapısına yönelik bu türden hamleleri üretip sürekli olarak geliştirmeden salt cezai yaptırımlarla çözüm üretilebileceğini düşünemiyorum. Uzman değilim, ancak diyebilirim ki çözüm daha fazla otopark yapmak değil, otoparka ihtiyaç duymadan seyahat edebilmeyi sağlayan, yani toplu taşın araçlarının seyahat sürelerini ve koşullarını iyileştiren sistemlere yönelmek.

Tarihi kentler dekor değil

“Tarihi kent, içerisinde otopark barındıracak şişmanlıkta boşluklara sahip olmayacak kadar değerli; otoparkın mekân ekonomisi bu kez kentin mekânsal ekonomisine yenik düşüyor” diyorsunuz. Bu çok önemli bir konu. Biraz açabilir misiniz?

Tarihi kentlere karakterini veren tarihi mahallelerin kentin yeni alışkanlıklarına uyum sağlaması, üzerinde hassasiyetle düşünülmesi gereken bir süreç. Kentlerin tarihi dokusunun yeterince korunamaması işin bir tarafı; öte yandan tarihi mirasın korunması namına kentin belirli bölgelerinin turizm alanına dönüştürülmesi, kentlinin buradan çekilmesine yol açabiliyor. Tarihi kenti sadece bir dekor olarak görmek büyük bir yanılgı. Kent yaşayan bir organizma. Ürettiği kültürler, o kültürlerin alt kültürleri, kentleri sahip oldukları tarihi doku kadar cazip kılan bugüne dair unsurlar. O yüzden tarihi kentin bugünün yaşantısına bir süreklilik göstererek katılabilmesi önemli. Günümüz altyapıları, tarihsel dokuya zarar vermeden eski kente nasıl adapte edilebilirler? Bu konu üzerinde uzun uzun tartışabiliriz, ancak görebiliyoruz ki, bu tartışma devam ederken gündelik hayat bir yandan kendi çözümlerini üretmeye devam ediyor. İşte bizim IPL olarak tarif ettiğimiz kahya otoparkları da böyle birer çözüm olarak görülebilir. Kahya otoparkları hepimizin gündelik hayatında aşina olduğu, kanıksadığı bir sistem. Aracınızı otoparka anahtarıyla bırakırsınız, yaklaşık ne kadar zaman için aracınızı bıraktığınızı söylersiniz ve geri kalanını kahya halleder. Bu sistemde denilebilir ki her otopark, bulunduğu arazinin koşullarına göre yeniden tefriş edilir.Kapasite de kahyanın hünerine göre belirlenir. Mekan ekonomisi bu kez yeni bir boyut kazanır.

İstanbul size uzak değil

Sao Paulo Mimarlık Bienali’ne de değinelim. Bienal süreci nasıl gelişti?

Bu yıl 12. kez düzenlenen Sao Paulo Mimarlık Bienali dünyanın en saygın mimarlık bienalleri arasında gösteriliyor. 13 Eylül – 9 Aralık 2019 tarihleri arasında Brezilya’nın Sao Paulo şehrinde yer alan ve modern mimarlık tarihinin ikonik yapılarından birisi olarak gösterilen CCSP - Sao Paulo Kültür Merkezi içerisinde düzenlenecek olan Bienal’in küratörleri Vanessa Grossman, Charlotte Malterre-Barthes ve Ciro Miguel, 12. Bienalin temasını TODO DIA / EVERYDAY (Her gün/ Gündelik) olarak belirlediler. Küratörler sergi içeriğini oluşturmak üzere düzenledikleri açık çağrı ile dünyanın farklı ülkelerinden gelen 760 adet proje başvurusunu değerlendirerek sergiye davet edilecek ekipleri belirledi. IPL- (Informal Parking Lots of İstanbul) isimli araştırma projesi de seçilen 50 projenin arasında yer alıyor.

Bu proje Sao Paulo’daki mimarlık dünyasına ne söyleyecek?

İstanbul size o kadar da uzak değil.

#Sao Paulo Bienali
#Otopark
5 yıl önce