|

Türk romanının muhafazakâr doğuşu

Erdem Dönmez, Türk romanının ilk otuz yılını Arzu ve Tereddüt’te inceliyor. Kitap, muhafazakârlığın Türk düşünce yapılarını nasıl dönüştürdüğünü romanlar üzerinden ele alırken züppelik, bireyin doğuşu, kadın ve yazarın başkalaşımını tartışıyor. Tanzimat metinlerinin yeniden incelenmesi için yeni araştırmaları teşvik edecek bir derinlikte yol alıyor.

Yakup Öztürk
04:00 - 15/09/2022 Perşembe
Güncelleme: 21:21 - 14/09/2022 Çarşamba
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv

Arzu ve Tereddüt, Erdem Dönmez’in 2019’da tamamladığı, 19. Yüzyıl Türk Romanında Muhafazakârlık alt başlıklı doktora tezinin kitaplaşması ile ortaya çıktı. Buna geçmeden önce Dönmez’in Necati Mert, Erdem Bayazıt, Yakup Kadri Karaosmanoğlu hakkında kitap hacminde yayımlanmış ve yayımlanacak çalışmaları olduğunu söylemeliyim. Bunlara, gelecek yıl kitaplaşmasını beklediğim İlhami Safa monografisini de ilave etmeliyim.

Türk romanı 1870’lerinden başında yayımlanan Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat romanı ile doğdu. 19. asır Türk romanı o tarihten sonraki otuz yıllık bir süreyi kapsıyor. Türk edebiyatı için yeni bir tür olan romanın yine yeni bir fikir anlayışı olan muhafazakârlıkla ele alınması söz konusu döneme dair değerlendirmelerin tükenmeyeceğini gösteriyor. Arzu ve tereddüt, muhafazakârlığın kaygan, korkak kökenini tanımlıyor. Tanzimat sonrası Türk fikir hayatında ideolojilerin hiçbiri arzuladığı karşısında tereddüt göstermemiştir. Tereddüde düşeceği bir durum karşısında arzu nesnesini terk etmeyi bilmiştir. Ancak, muhafazakârlık, bu dönem ideolojilerinin hemen tamamının en karakteristik özelliğidir. Batıcılık bile Türk düşüncesinde az veya çok muhafazakârdır. Bu durumda, arzu ve tereddüt bütün 19. asrı dolduran iki kavram hâlini alıyor. Dönmez’in bütün tanım, tasnif, çerçeve başlıkları bir yana, muhafazakârlığı Türk romanının dışına taşımaması önemli. Yoksa defalarca yazılmış iddiaları nakledecek, okuru yoracak, metni de hantallaştıracaktı. Çalışma, bu hâliyle Türk romanının doğuş sancılarını, asrın fikir hareketlerinin romanda görünürlüğünü yansıtması bakımından bir ders kitabı olarak alınabilir.

İYİYİ İŞARET İÇİN KÖTÜYÜ GÖSTERMEK

Türk romanı, türün doğuşuna bakarak oldukça geç bir vakitte görüldü. Ancak ilk otuz yılında dünya romanının birikimini yakalamayı başardı. Hâlid Ziya’yı kendisinden önceki hangi romancının gerisinde bırakabiliriz? 19. asır Türk romanı çiğ ve olgun metinler arasında gider gelir. Bu durum Dönmez’in işini kolaylaştırıyor. İyiyi işaret için kötünün varlığından haberdar etmek her zaman elverişlidir. Ancak burada muhafazakârlık meselesinden uzaklaşmadan Dönmez’in bir tespitini aktarmalıyım. Çiğ metinlerde karakter inşası oldukça zayıftı ancak muhafazakâr değerler ön plandaydı. Asrın sonlarına doğru karakterlerin artık psikolojik derinlikle örüldüğü görülüyordu. Kahraman bir bireye dönüşürken muhafazakâr hassasiyet romanlardan uzaklaşmıştı. Talat’ın hangi derinlikle, hangi yetkinlikle inşa edildiği söylenebilir? Ancak Şemsettin Sami, Fitnat’ın odasına bu genç adamı cinsiyetini saklamadan sokamaz. Hâlid Ziya, birinci sınıf bir karakter olan Bihter’i yazarken muhafazakâr hassasiyeti çoktan terk etmiş bir muhayyile ile konuşuyordu.

Arzu ve Tereddüt, bütün batılı hamlelerine rağmen karısını yabancı bir doktora muayene ettirirken ahali ne der kaygısı taşıyan bir padişahın, gümrükten giren her şeyin Müslümanlaştığı bir dönemin romanını inceliyor. Züppeler, insanın başkalaşmasıyla doğan birey, aile ve yazarın söylemi üzerinde duran kitap, bu bir anda sayıverdiğimiz başlıkları kazıya kazıya ilerliyor. Dönmez’e göre Tanzimat romancısı muhteva ve üslup yönünden gelenekle zorunlu bir ilişki kurmak zorunda kaldı. Yenileşmenin hızla tamamlanması için romanı bir araç hâline getirmişti. Ancak yeniliğin toplum tarafından reddedilmesi kaygısı geleneksel anlatım imkânlarının hayatını bir süre daha sürdürmesine kapı açtı. Arzu yenilikten yana iken, tereddüt, geleneğe bağımlı kılmayı dayattı.

TÜR MODERN, ANLATIM ESKİ

Züppe, dönem romanlarındaki ilk insan tiplerinden biriydi. Onu başkalaşa başkalaşa bireye çeviren merkezi muhafazakârlık belirledi. Bu merkeze uzaklık-yakınlık önemliydi. Kulluk bilincinden uzak, maneviyatla mesafeli yeni insan karşısında hayatı Allah’tan geldik Allah’a gideceğiz diye görmeden daha evrimci bir bakışla, doğum ve yok oluş diye tanımlayan insanın romanı yazıldı. Cemaatin karşısında insanlık dini, ailenin karşısında birey vardı. Erdem Dönmez’in en dikkat çeken tespitlerinden biri de bu dönem romanlarındaki anlatım biçimleri ile muhafazakârlık-modernite arasında kurduğu ilişkidir. Türk edebiyatı, asırlarca sanatçının varlığını inkâr eden bir terbiyeden beslendi. Roman gibi baştan sona düzmece ve dedikodudan ibaret bir türün bir de modern tekniklerle yazılması mümkün değildi. Geleneksel anlatım teknikleri bu sebepten modern bir tür olan romanda yeniden üretildi.

Son söz yazarın: “Örnek alınması gerek uygarlık, toplumun mevcut değerlerine yönelik bir tehdit oluşturduğundan temkinli yaklaşılması gereken bir alanı ifade etmektedir.” Arzu ve tereddüdün kaynağı da bu tespittedir.

#Erdem Dönmez
#roman
#Arzu ve tereddüt
#Yakup Kadri Karaosmanoğlu
2 yıl önce
default-profile-img