|

Yemek kitabı değil antoloji

İtalyan şef Francesca Rosa, Amerikalı Katherine Belliel ile birlikte hazırladıkları Expat Sofra çalışmasının bir yemek kitabı olmadığına özellikle vurgu yaptı. Rosa, “Bu bir yemek kitabı değil bir antoloji. Tarifler sadece olayların fonunu oluşturuyor. Biz yabancıyız, kendi yemeklerinizi size öğretmeye çalışmıyoruz. Biz bu yemekleri sizden nasıl öğrendik? İşte bunu anlattık. Yabancı birinin gözünden Türk kültürünün nasıl keşfedildiğini ortaya koymaya çalıştık” diyor.

Hatice Saka
04:00 - 15/03/2020 Pazar
Güncelleme: 04:25 - 15/03/2020 Pazar
Yeni Şafak
Francesca Rosa ve Hatice Saka
Francesca Rosa ve Hatice Saka

Expat” yani “Gurbetçi”. Katherine Belliel ve Francesca Rosa imzalı “Expat Sofra” da gurbetçi kadınların Türkiye deneyimlerini yemek tarifleri üzerinden anlattığı bir kitap. Uzun yıllar İstanbul’da yaşayan Katherine Belliel bir eğitim için şu anda Amerika’da. Biz de Türk biriyle evlenip kültürümüzle tanışan ve İstanbul’da hayatını sürdüren kitabın diğer yazarı İtalyan şef Francesca Rosa ile buluştuk. Onunla, eşiyle tanışması sürecini, Türkiye’ye gelişini, şef olma ve kitabın yazılış hikayesini konuştuk.


“Expat Sofra”yı hazırlama fikri nasıl ortaya çıktı?

Katherine Belliel bunu düşündü.

O da sizin gibi İtalyan mı?

Hayır, Amerikalı. Türkiye’de uzun yıllar yaşadı. Katherine, 2005 yılında Expat Harem adlı bir kitap için hikaye yazmıştı.

B
u nasıl bir kitaptı?

Expat Harem’de yabancılar tarafından yazılan 30’a yakın hikaye vardı. Bu kitap çok beğenilmişti ve o yüzden yenisini istediler. Katherine de yayınevine bu kez yemekler hakkında bir çalışma yapmak istediğini söyledi ve bu fikri çok beğendiler. O da bana birlikte çalışmayı önerdi. Zaten yakın arkadaşız ve ben de teklifini memnuniyetle kabul ettim.

Siz nereden tanışıyorsunuz?

İstanbul’da bir anne-bebek grubunda tanıştık. İkimizin oğlu da aynı yaşta. O tarihten bu yana arkadaşlığımız devam ediyor.

Peki sizi İstanbul’a ne getirdi?

2006 yılında İstanbul’a geldim. Çünkü eşim Türk. İngiltere’de okuyordum. Amsterdam’a yolculuk yaparken havalimanında onunla tanıştım ve birbirimize aşık olduk. İki haftada bir, farklı ülkelerde buluşuyorduk. Portekiz, İsviçre, İtalya, Türkiye. Dört yıl sonra artık bir yere yerleşmemiz gerektiğine karar verdik. İstanbul’a taşındık ve aile kurduk.

Şef olma süreciniz nasıl gerçekleşti? Üniversitede mi bu eğitimi aldınız?

Üniversitede ekonomi okudum. İstanbul’a ilk geldiğimde de bu alanda çalıştım. Daha sonra şef olmaya karar verdim.

Yemek pişirmek hayatınızda hep var mıydı?

Benim en büyük tutkum yemek pişirmek. Üniversite yıllarında büyük sofralar kurup herkesi çağırırdım. Fransa, İspanya ve Güney Amerika’da yaşadım. İtalyan, İspanyol ve Fransız yemeklerine hakimim. Bu sebeple mutfağım karışık ve zengin. Türk biriyle evlenince elbette bunların arasına Türk mutfağını da ekledim.

ALTI AY TEKERLİ
SANDALYEDE KALDIM
Kurumsal yaşamdaki işinizi nasıl bıraktınız?

Çok ciddi bir hastalık geçirdim. Yüz felçi oldum ve viral enfeksiyon kaptım. Altı ay tekerli sandalyede kaldım. İki yıl boyunca doğru dürüst yürüyemedim. Üstelik 37 haftalık hamile iken bu hastalıkla mücadele etttim. Çok zor günlerdi. Tamamen iyileştiğim zaman, “gerçek tutkumu takip etmek istiyorum” dedim. Böylece şef olmak için yola çıktım.

İlk olarak ne yaptınız?

Le Cordon Bleu Yemek Sanatları Enstitüsü’ne gittim. Oradaki bütün şeflerin Fransız olması benim için bir avantajdı. Fransızca, İngilizce ve Türkçe biliyorum. Arkadaşlarımın arasında kim konuyu tam olarak anlamaz ise ona ben büyük bir keyifle anlatıyordum. Çok güzel geçen iki yıllık bir eğitim süreciydi ve okulu Grande Diploma alarak başarıyla tamamladım. Uzun zamandır da profesyonel bir şef ve yemek stilisti olarak çalışıyorum.

Kitaba tekrar dönelim. 33 hikaye var. Kadınlara nasıl ulaştınız?

Elbette yemek hakkında çarpıcı ve güzel hikayesi olan kadınlar bulmalıydık. Bütün yabancı derneklere, okullara ve pek çok yerle iletişime geçtik. Yelpazanin geniş olması için Sadece İngilizce değil, bütün dillerdeki hikayeleri kullanacağımızı belirttik. Bu çok doğru bir adım oldu ve 7-8 farklı ülkeden kadın bize ulaştı.

Kaç hikaye geldi?

130 hikaye geldi. Hepsi birbirinden özeldi.

Kitaba dahil ettiğiniz hikayelerden sizi en çok etkileyen hangisiydi?

Çaya Buyurun başlıklı bölümde çayla ilgili özel bir öykü var. Türkçe bilmeyen iki kadın bir kale içinde kilitli kalıyor. Kapıcı onları yanlışlıkla kilitliyor. Polis geliyor ve onları kurtarıyor. Korktuklarını görünce onları karakola davet ediyorlar ve bir çay için diyorlar. Türk kültüründe çay içelim demenin anlamı büyüktür. Bardak ve onun şekli önemlidir. İnce belli ve cam bardakta olması gerekir. Türkiye’ye gelen yabancı birine ‘tea’ dersin anlamaz. Ancak bu hikayeyi okursa çayın Türk kültüründeki karşılığını kavrayabilir. O hikayeyi desteklemesi için de çayın nasıl demlendiğini tarif ediyoruz. Yabancılar olarak Türkler’e çayı nasıl demeyeceklerini biz öğretemeyiz.

Türk kültürünü keşif hikayeleri

  • Anladığım kadarıyla hedefiniz yemek tarifleri vermek değil.
  • Elbette, bu yemek kitabı değil bir antoloji. Tarifler sadece olayların fonunu oluşturuyor. Biz yabancıyız kendi yemeklerinizi size öğretmeye çalışmıyoruz. Bu yemekleri sizden nasıl öğrendik? İşte bunu anlattık. Yabancı birinin gözünden Türk kültürünün nasıl keşfedildiğini ortaya koymaya çalıştık. Güllaç mesela kitaptaki hikayeyi okuyan bir yabancı onun Ramazan ayında iftarlarda yenilen hafif bir tatlı olduğunu öğrenebilir.
  • Gelen hikayelerde ilk kez duyduğunuz bir yemek oldu mu?
  • Elbette. Mesela keşkek yemeğini daha önce duymamıştım ve İstanbul’da hiç karşıma çıkmadı. Bu yemeğin Anadolu’da düğünlerde ve özel günlerde yapılan bir yemek olduğunu Annie Onursan’ın hikayesi sayesinde öğrendim.
  • Kitap hem Türklere hem yabancılara çok şey anlatıyor değil mi?
  • Kesinlikle öyle.Bu sebeple kitabın İngilizce versiyonunu da yayınladık. Buraya gelmek isteyen bir turist, Türkler neyi niçin yiyor, hangi şehirde ne meşhur gibi kapsamlı bilgilere ulaşabilir.

Beyazperdeye aktarmak istiyoruz


Yayınlayamadığınız hikayelerden bahsettiniz bu kitabın devamı gelecek mi?

Şimdi tüm dünyada Türk dizileri çok meşhur. Bu kitabı da bir dizi yapmak istiyoruz. Bir fikrimiz var ve bu yabancılar için güzel bir Türkiye fotoğrafı veriyor. Çünkü her bir kadın Türkiye’ye dair çok özel tecrübelerini anlatıyorlar.

Bir Türkiye haritası var ve pek çok şehirden özel hikayeleri dahil etmişsiniz. O şehirlere gidip, kadınlarla tanışma şansınız oldu mu?

Hayır gidemedim. Fakat kitabın yazım sürecinde sürekli iletişim halinde idim. Hemen hemen hepsi ile yakın arkadaş oldum. Dizi projesi hayata geçince Çanakkale’de Konya’ya, İzmir’den Adana’ya birçok kadını hikayesini yerinde çekmiş olacağız.

En meşhur çorbamızı Türkler’den öğrendik


  • İtalyan ve Türk mutfağın hakimsiniz. Ortak yönlerimiz çok mu?
  • Elbette. Size bunu bir çorba üzerinden anlatayım. Bir grup İtalyan İzmir’e gidiyor. Balık pazarında bir balıkçı ile tanışıyorlar. Küçük balıkları satamadığı için onlarla yaptığı meşhur balık çorbasından satıyor. İtalyanlar bu balığı o kadar çok seviyor ki balıkçıyı İtalya’ya davet ediyorlar ve bize bu çorbayı öğret diyorlar. Sonra aradan yıllar geçtikçe “küçük” kelimesi dönüşüyor ve “Kac-ukli” oluyor. Şimdi İtalyan’ın en ünlü çorbalarından biri Kac-ukli’dir. İçinde küçük balıklar var ve yoğun dometes soslu bir çorba.
#Yemek
#Francesca Rosa
#Kültür
#Mutfak
4 yıl önce