|
Kâbus geri dönüyor

Ancak bu sefer başımıza geleceklere hazırlıklıyız…

Özellikle ilköğretim çağında çocukları olan anne babalar, Mart ayından beri yaşadıkları kâbustan 31 Ağustos itibarıyla kurtulacaklarını düşlediler. Okullar açılacak, çocuklar eski disiplinli ritimlerine güvenle dönecek, evde hır gür, gerginlik ve kriz durumları sona erecekti. Çocuklar annelerinin eteklerini bırakacak, anneler de çalışma hayatına tekrar dönebilecekti.

Ancak olmadı. Kâbus geri döndü.

Aslında her zaman düşlediğim şeydi: Evde çocuklara vakit geçirmek, kendime zaman ayırmak, yıllardır planladığım üç kitabı oturup yazmak, fotoğraf arşivini, kütüphaneyi düzenlemek… Ve tüm bunları zaman baskısı, bir yere, işe yetişme telaşı olmadan huzur içinde yapabilmek… Günlük rutinlere de özenirdim hep… Kahvaltıdan hemen sonra, kütüphaneyi düzenlemeden önce balkonda eşimle bir fincan kahve içmek… Kahveye eşlik eden hoş bir sohbet… Olamadı.

Büyük düş kırıklığı…

Dokuz yaşındaki oğlumuz, tüm sosyal ve akademik faaliyetlerine evde devam etmek zorunda kaldığı için bizim de zaten bozulmuş gündelik rutinimizin odağına oturdu. Onun eğitimi, programı, internet bağlantısı, bilgisayarı, sokağa çıkamamasının, arkadaşlarıyla oynayamamasının getirdiği korkunç ve haklı gerginlik… Sürekli yasaklar… Sürekli itirazlar…

‘Geniş aile’nin çok daha yaygın olduğu dönemlerde olsaydık bu durumlar belki de daha az sorun olacaktı. Bir evde her yaştan güvenilir akraba, hepsi çocukların etrafında pervane idi… Çocuklar hem halalarıyla, teyzeleriyle, amcalarıyla, dayılarıyla, dedeleri ve büyükanneleriyle ilişki kurmayı öğreniyor hem de pek çok kişinin sevgisi ve ilgisiyle büyüyebiliyordu… Kuzenler de işin bonusuydu. Evlerdeki yetişkinler arasındaki iş bölümü de çocukların güvenli ellere emanet edilmesiyle rahatlıkla sürdürülebiliyordu. Bizi bu süreçte mahfeden biraz da ‘modernite’ ve ‘çekirdek aile’ye doğru evrilmemiz oldu galiba…

Çocukları eylemek için devreye alınan tüketim düzeyine varan oyun olanakları… Legolar, yap-bozlar, kitaplar, nitelikli bilgisayar oyunları… Bunları kapıya getiren lojistik şirketlerinin elemanlarıyla boğuşma, “Yaklaşma… Oraya bırak… İmzaya gerek yok” gibi itirazlar… Gelen paketlerin yıkanması, havalandırılması, dezenfekte edilmesi… Paketler dezenfekte edildikten sonra bir de kendimizi dezenfekte etme seansları…

Giriş katında oturmanın avantajıyla, gelen misafirlerin balkonun önündeki apartman bahçesinde ağırlanması. Muhabbetler hep aynı, “Senin masken kaç katlı?”, “Bak yanlardan açık kalmış”, “Burnunu maskenin içinde tutacaksın” falan… Bu arada balkonda üşütüp hafif bir zatürre atlatmak da işin cabası…

Tam “Bu kâbustan uyanacağız”, “Hiç değilse çocuklar sistemli hayatlarına dönecekler”, “Arkadaşlarına kavuşacaklar”, “Evdeki gerginlik bitecek” derken haberler peş peşe gelmeye başladı:

“Okulların 31 Ağustos’ta açılması zor”, “Okullar 31 Ağustos’ta değil, 21 Eylül’de açılacak”, “Okulların ilk yarıda açılması çok zor”, “Bu eğitim dönemi de yalan oldu”…

Yıkılmamak elde değil… Ancak biz ne yıkıldık ne de yıldık. Şu tespitleri yaptık:

1. Anne baba olarak oğlumuza öğretmenlik taslamaya kalkmamalıyız.

2. Madem okula gitmiyorlar, çocuklara okul atmosferini sağlayacak düzenlemeleri yapmalıyız. Mesela, iki-üç aile bir araya gelip, okulda geçirilen zamanı aşmayacak şekilde, bir destekleyici ağabey ya da abla eşliğinde hem online eğitimin hem de asenkron çalışmaların ve ev ödevlerinin yapılması sağlanabilir.

3. Dijital ortamda kontrolsüzce harcayabilecekleri uzun saatlerin önünü alabilmek ve yalnız başına vakit geçirmeyi öğrenebilmeleri için eldeki imkânlar çerçevesinde geleneksel ortamlar hazırlamalıyız.

Bizim kuşak lisede ya da üniversitede öğrenciyken bizden küçük öğrencilere ders vererek cüzi miktarda da olsa para kazanırdı. Önümüzdeki dönem, gençlerin bu fırsattan yararlanabilmeleri için daha da zengin bir ortam hâline gelebilir, yeter ki sağlık koşulları unutulmasın.

Burada kişisel çabalarımızın ötesinde bir sisteme ihtiyacımız olduğunu kabullenerek işe başlayabiliriz belki… En iyi online sistem bile bir eğitici abla ya da ağabey desteğiyle çok daha etkili sonuçlar doğurabilir.

Belki bu fikrimizi girişimciler görür de devletin düzenlemesine uyarak bir yazılım hazırlatırlar… Orada yardımcı eğitmenler ve destek almak isteyen aileler bir araya gelebilir. Böylece çocuklar ve aileler huzura kavuşurken gençler de bütçelerine katkı sağlayabilirler…

#Eğitim
#Çocuk
#Düş kırıklığı
#Okul
4 yıl önce
Kâbus geri dönüyor
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler