Bu kadar ayıp yeter!

00:005/12/1999, Pazar
G: 10/09/2019, Salı
Fehmi Koru

İşitmemiş, öğrenmemiş olsaydım sorumluluk duymayabilirdim, ancak geçen akşamı, Siyaset Meydanı''nı gözümü kırpmadan izledikten sonra sorumluluktan kaçamam.Yıllardır en fazla mürekkebi ''insan hakları'' konusunda tüketmiş bir yazar olarak, ülkemizde asırlardır bizlerle birlikte yaşayan gayr-ı müslim vatandaşlara revâ görülen sıkıntılara bigâne kalmam mümkün değil.Her ülkede ''azınlık'' olmak zordur; bu zorluğu yaşamamış olan, Avrupa''yı mesken tutmuş, ekmeğini yabancı ülkelerde kazanan tanıdıklarına

İşitmemiş, öğrenmemiş olsaydım sorumluluk duymayabilirdim, ancak geçen akşamı, Siyaset Meydanı''nı gözümü kırpmadan izledikten sonra sorumluluktan kaçamam.

Yıllardır en fazla mürekkebi ''insan hakları'' konusunda tüketmiş bir yazar olarak, ülkemizde asırlardır bizlerle birlikte yaşayan gayr-ı müslim vatandaşlara revâ görülen sıkıntılara bigâne kalmam mümkün değil.

Her ülkede ''azınlık'' olmak zordur; bu zorluğu yaşamamış olan, Avrupa''yı mesken tutmuş, ekmeğini yabancı ülkelerde kazanan tanıdıklarına sorsun. En zoru da, ırkı ve dini farklı insanların çoğunluğu teşkil ettiği bir ülkeye kök salmaktır. Ülkemizdeki Ermeni, Rum ve Yahudi vatandaşların durumu bu. Yüzlerce yıldır bizimle yaşıyorlar, bütün aksine iddialara rağmen, ''bizden'' kabul edilmiyorlar. ''Tek kültürleşen'' bir ülkede, adlarını duyanlar, "Hangi ülkenin vatandaşısınız?" sorusunu yöneltebiliyorlar belki de kendilerinden önce o topraklarda kök salmış insanlara.

Gayr-ı müslim vatandaşların sorunlarının bir bölümü beşerî ilişkilerde; o gece dinlediklerimden bir çoğu, "Nerede o eski müslümanlar" diye iç geçirdiler. Siyasetin tek belirleyici değer haline dönüştüğü bir ortamda insanî ilişkilerin bütününün siyaset terazisine oturması gerekmezdi; son otuz yılın pek fark edilmeyen en önemli deformasyonu, pek mümkündür ki, ''farklı inançlı'' insanları şaşkınlığa düşüren insanî ilişkilerde yaşanıyor. "O müslümanlar" çok fazla siyasileştiler, "Biz ve onlar" söylemini çok kolay benimsediler. İnsanî ilişkileri siyasetin kıskaca aldığı kısır zihniyetin elinden kurtarmak gerekiyor.

Esas sorun ise, Lozan Anlaşması''nın ''azınlık'' statüsü tanıdığı kişilerin sistemle ilişkilerinde yaşanıyor. Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler, kendileriyle paralellik kurulabilecek uluslararası konjonktürle yakından irtibatlı olarak belirlenen politikalardan şikâyetçiler. ASALA terörü çıkınca veya PKK ile bir biçimde irtibat kurulunca, Türkiye''de yaşayan Ermenilerin uykusu kaçıyor. Türk-Yunan ilişkilerinde kötüye gidişten Kıbrıs''ta yaşananlardan, Batı Trakya''daki Türklerin mâruz kaldıkları muameleden ''bizim Rumlar'' da bire bir etkileniyor.

1934 yılında yapılan bir envanter tespiti, son yıllarda, azınlık vakıfları üzerinde baskı uygulamak için kullanılmaya başlanmış. İnsanı rahatsız eden gerçekleri dinledik o gece. Rum ve Ermeni vakıfların elindeki gayr-ı menkûllere el konması, okulların kapanmaya zorlanması akıl alacak uygulamalar değil. Bir Ermeni katılımcı, Tuzla''da ''yetimhane'' olarak kullanılan kilise arazisinin, sırf 1934 envanterinde bulunmadığı için, eski sahibine iade edildiğini anlattı. Rum ve Ermeni okulları da kapılarına kilit asmak zorunda bırakılıyorlarmış... Ne hakla?

Çoğunluğa tedirginlikle bakan, aynı ırka, aynı dine mensup insanlarının bir bölümünü ''düşman'' belleyen bir zihniyetin azınlığı el üstünde tutması elbette beklenemez. İnsan hakları ihlâllerinden azınlıkların payına daha büyüğü düşer, nitekim düşüyor da. Halkının bir bölümünü ''mürteci'' ve dolayısıyla ''düşman'' gören bir anlayış, ülkemizde bizimle birlikte hayat süren farklı din ve ırktan insanlar hakkında, hangi belgede, ne tür yakıştırmalar yapıyordur, kim bilir? Programda, özellikle azınlık okulları ve vakıfları üzerinde uygulanan baskılardan söz edilirken yüzümün kızarmasına engel olamadım.

Hiç kuşku yok, Türkiye, ''insan'' olma haysiyetine saygı gösterilen bir ülke haline dönüşmek zorunda. Ülkede çoğunluğu oluşturan, aynı inançları, aynı etnik kökeni paylaşan insanlara da, asırlar boyu beraber yaşamış, farklı ırklara, inanç sistemlerine mensup insanlara da, en geniş özgürlükler tanınmalı. Türkiye, tez elden, azınlık ve çoğunluk sıfatlarının bir anlam taşımadığı, farklılıkları zenginlik bilen bir anlayışa kavuşmalı.

28 Şubat''ta yapılanlar yüzünden rahatsız olunca, "Lozan''da azınlıklara tanınan imkânlar çoğunluğa da sağlansın" diyordum; Lozan''ın ''azınlık'' diye tanımladığı gayr-ı müslimlere revâ görülen muameleyi kendi ağızlarından ve uzmanların anlatımından dinledikten sonra endişem daha da büyüdü. Benimki büyük bir saflık işte: Çoğunluğunu mutlu edemeyen bir sistemin ve zihniyetin, azınlığı koruyup kollaması mümkün mü?

Ayıp oluyor beyler.