|
Ne Şam’ın şekeri ne Arap'ın yüzü!

Geçen hafta Cuma günü Cuma namazından çıkan, normal şartlarda havadan sudan konuşması beklenen cami cemaati arasında geçen şöyle bir cümle, orada konuşulmakla kalmadı, hiç hesapta yokken bu yazının yazılması için bir ilham kaynağı oldu.



Camiden çıktıktan sonra ağır adımlarla ilerleyen cemaatten orta yaş üstü bir adam, yanındakilere şöyle diyordu:



“Hani şu Şam'ın şekeri, Arabın yüzü diye bir laf var ya, işte o laf bize emperyalistlerin dayattığı bir safsatadan ibarettir. Yok böyle bir şey…”


Suriye'de uzun süre görev yapan emekli bir diplomat anlatmıştı.



1940'lı yıllarda Suriye'de bir ortaokulda tarih dersi veren yaşını başını almış bir tarih öğretmeni, önündeki kitabı açar, orada yazılanları öğrencilere okumaya başlar.



“Osmanlılar tam bir emperyalist idi. Bizi Arap köklerimizden uzaklaştırdılar, sömürdüler, kimliğimizden uzaklaştırdılar…”


Kitapta böyle yazmaktaydı.



Güngörmüş tarih öğretmeni, bu yazılanları okuduktan sonra kitabı kapatır öğrencilerine dönerek

“siz burada böyle yazdığına bakmayın”

diye söze başlayıp devam eder.



“Burada yazılanlar sizlerin beyinlerini yıkamamız için devletimizin bu kitaplara dikte ettiği cümlelerden oluşuyor. Ama bunların hiçbiri doğru değil. Biz Araplar, Türklerle yüzyıllarca kardeşlik ve hoşgörü iklimi içerisinde yaşadık.”


Aynı emekli diplomattan öğrendiğime göre, birkaç on yıl öncesine kadar devam eden şöyle bir uygulama da varmış.



Şam'da ortaokul çocukları iki haftada bir, sınıflarından alınıp Türkiye Büyükelçiliği'ne götürülüyor, küçücük çocuklardan ellerine verilen çakıl taşlarını Türk elçiliğinin duvarlarına fırlatmaları isteniyor, bu şekilde '

içlerinde besledikleri'

Osmanlı düşmanlığının pekişmesi sağlanmaya çalışılıyormuş.



Buna Arap kafası derseniz yanılırsınız.



Yok, Baas kafası derseniz işte o zaman hedefi 12'den vurmuş olursunuz.



Baas kafasının Arap versiyonu olur da, Türk versiyonu olmaz mı hiç?



Ben kendimden de biliyorum, 40'lı yıllarda Şam'da bir ortaokul sınıfında geçen hadisenin yüzlerce benzeri Türkiye'de eğitim verilen okullarda da yaşanmıştır.



“Araplar bizi sırtımızdan hançerlemiştir, onlarla (ve aslında İslam ile) geçen ortak tarihimiz kayıp bir tarihtir. O yüzden özümüze dönmeliyiz”

türü resmi tarih jargonuna ait ürünlerin bulunduğu tarih kitaplarını okuduktan sonra, kitabı kapatıp

“bakın çocuklar işin aslı hiç de böyle değil”

deyip işin aslını anlatan tarih öğretmenleri Allah'tan ki burada da var olagelmiştir.



Yazdıklarımızın gündemden kopuk olduğu düşünülmesin.



İçinden geçmekte olduğumuz süreçte kavgası yapılan şeyin, 100 yıl önce olduğu gibi sinsice yürütülen hesapların bu anlattıklarımızla sağlam bir göbek bağı var.



Suriye özelinden başlayın, Ortadoğu coğrafyasından devam edin, İslam coğrafyasının geneline kadar kafa yorduğunuzda yürütülen kavga tam da böyle bir zemine oturuyor.



En başta aktardığımız anekdot, sınırlı mahfillerde konuşulan meselelerin halka da mal olduğunu göstermesi bakımından önem taşıyordu.



Arap'ı Türk'e, Türk'ü Arap'a, Türk'ü Kürt'e, Kürt'ü hem Türk'e hem Arap'a düşman etme, bölüp, parçalayıp yönetme amaçlı emperyalizm projesi, 100 yıl sonra yeniden tedavüle sokulmuş durumda.



Türkiye'de bu projeden haberdar olan ve direnen bir buçuk siyasi parti var.



Ak Parti ve olup bitenleri eskiye göre daha iyi kavramakta olduğu anlaşılan MHP.



Bir buçuk derken buçuk kısmıyla MHP'yi kast ediyoruz.



Devlet Bahçeli'nin Ak Parti'ye koltuk değneği olma suçlamasını göğüsleme pahasına, ülkeyi hedef alan bu saldırıların mahiyetini kavradığı görülebiliyor.



Suriyelileri ülkelerine geri göndermeyi seçim vaadi olarak ortaya koyan Kemal Kılıçdaroğlu ile,

“Gaziantep'ten 500 bin Suriyeli gidecek”

diyen MHP'li Ümit Özdağ'ı aynı potada buluşturan ittihatçı kafa ise, ülkenin bu kavgayı kaybetmesini istediği için bu lafları ediyor.



Suriye'deki Baas kafasıyla, Mısır'daki darbeci kafayı Türkiye'deki İttihatçı kafayla buluşturan ortak nokta burası.



Kürtlerin aidiyet duygularını çökerterek bu ittifaka can suyu katmaya çalışan PKK-HDP çizgisiyle, sadece kendilerine verilen rolü üstlenmeye dünden razı paralel yapıyı bu koalisyona dahil eden saik de burası.



300 yıllık gerileme sürecini durdurup yeniden dünya sahnesine çıkma umudunu bu ülkeye Ak Parti taşıdı.



Bu umudu bertaraf etmeyi hedefleyen çabalar bir şekilde akim kaldı/bırakıldı.



Ümit edelim içinden geçtiğimiz süreçte de fitnelere karşı partinin/hareketin basiret ve irfan yüzü galip gelsin.


#Baas
#Ümit Özdağ
#Kemal Kılıçdaroğlu
8 yıl önce
Ne Şam’ın şekeri ne Arap'ın yüzü!
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı