TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, Dinç Bilgin ve Aydın Doğan'ı dinledi. Aydın Doğan'ın, 'askerlerle ortak karar aldığımız şehir efsanesidir' dediği öğrenildi.
Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu bünyesinde oluşturulan 28 Şubat Alt Komisyonu, 28 Şubat sürecinin medya ayağında yaşananları dinlemek üzere Sabah gazetesinin eski sahibi Dinç Bilgin ve Doğan Grubu'nun sahibi Aydın Doğan'ı Komisyon'a davet etti.
Komisyon toplantısının sabahki oturumuna katılan Dinç Bilgin, yaşanan süreçle ilgili izlenimlerini Komisyon'a aktardı. Dinç Bilgin'in ardından Aydın Doğan da, Komisyon toplantısına katılarak üyelerin sorularını cevapladı.
Aydın Doğan'ın komisyonda, 'Çevik Bir'den İlker Başbuğ'a, Karadayı'ya, komutanlarla görüşürdüm. Ama askerlerle ortak kararlar aldığımız bir şehir efsanesi' dediği öğrenildi.
Kendisine gazeteci Mehmet Baransu tarafından gündeme getirilen, darbe komisyonun 28 Şubat tutuklamalarının önüne geçmek için kurulduğu iddiaları hatırlatılan Aydın Doğan, 'Bu komisyonun kurulmuş olmasından rahatsızlık duymuyorum, grup olarak da duymadık. Hatta samimi olarak memnuniyet duyuyorum. Bütün korkum bana hep havadan sudan şeyler sorarlarsa olmaz, 'içine içine girsinler' dedim. 'Siz darbeye yardım ettiniz mi?' 'Askerlerle işbirliği yaptınız mı?', 'O dönemde servetinizde nasıl bir mal varlığı artışı oldu?', 'Nasıl zenginlediniz?', 'İhaleleri nasıl götürdünüz?' onları soracaksınız' diye bekliyorum.' dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la arasının nasıl olduğu sorulan Aydın Doğan, bu soruya da şu cevabı verdi: 'Gayet iyi. Aramızda dostluk, samimiyet, arkadaşlık, ilişkisi yok ama gayet medeni ilişkiler içerisindeyiz. Kendisini görünce gerekli 'saygıyı' gösteririm, o da 'hal hatır' eder. Bir sıkıntım yok. Olduğu zaman da giderim ülkenin başbakanına. Eğer başbakana gidilecek bir meselem varsa giderim. Şu anda bundan birkaç yıl önce kamuoyuna yansımış olan sertlikler şu anda yok.'
2010 yılında gazetelerden kendi adını neden çıkarttığı sorulan Aydın Doğan, konuşmasına şöyle devam etti: 'O dönemde grubumdaki bütün şirketlerden ayrıldım. Kendimi Doğan Grubu onursal üyesi haline getirdim. Çocuklarım istedi, böyle yaptım. Bir aylık iki aylık karar değildi. Birkaç yılda verilmiş karardı. Halen söz hakkım, imza yetkim yok. O dönemde ailem arasında iş bölümü yaptık. 6 ay evvel de yeniden gazetelere çocuklarımın ismini koyduk. Onun nedeni de yeniden iş bölümü yaptık, çocuklarım arasında. İsmimin çıkartılmasında en ufak siyasi baskı yoktur. Bir siyasi neden yoktur. Zaten nasıl olabilir ki?'
Medya grubundaki bazı gazetecilerin işten çıkartılması konusunda siyasi bir baskı alıp almadığı sorulan Aydın Doğan, şu açıklamayı yaptı: 'Yazarlar çıkarıldı' deyince akla ilk gelen iki tane yazar oluyor. Biri Emin Çölaşan bir tanesi de Bekir Coşkun. Çölaşan'ı ben kovdum. Kızım ve genel yayın müdürü kovmamak için bana 'şöyle yapalım böyle yapalım' diyerek beni uyutmaya kalktılar. Sonunda dedim ki, ikiniz birden gidersiniz. Sonunda İzmir'de Emin'i kovdular. Emin'in kovulmasında hiçbir siyasi parti, askerlerde dahil, 'bu adamı at' diye bir ısrarda bulunmadı. 'Emin' yönetilemez hale gelmişti, Emin bu gazetenin sahibinin gücü 'bana yetmez' diyordu. Takıntıyı meslek haline getirmişti. 'İ Melih', diyerek her yazısında 10 bin dolar ceza ödemeye başlamıştım. 'Emin takıntıyı bırak, kampanya açmayı bırak' dediğimde de 'hükümetin aleyhine yazmayayım mı?' diyorsun dedi. Ben de ağzıma geleni söyledim. Ben sana 'hükümet aleyhinde yazma' demiyorum, burası 'babanın çiftliği değil' dedim. Emin'i ben çıkardım, çıkarttığıma da çok iyi ettim. Ben kovdum, herkese de hesabını vermeye hazırım. Bekir'e hakkımı helal etmeyeceğim. Bekir'in gitmemesi için çok gayret sarf ettim. 'Gel sana İstanbul'da daire alalım' dedim. Emin her defasında bizden götürdü. Bekir öyle bir şey de yapmadı. Çünkü Bekir'e çok para vermişler. Gazetelerden insanlar ayrılır, giderler, gelirler. Bana hiçbir siyasi iktidar ne Turgut Özal ne Süleyman Demirel ne de askerler 'bunları işten atacaksın' demedi. Sadece telkinde bulundukları olmuştur. 'Bekir'e git' demedim. Bir gün telefon etmiştim 'iyi ki varsın demek için' kendisine. Bekir bir yazı yazmıştı 'iyi ki varsın Hürriyet' diye, çok duygusal bir yazıydı. Ben de onu arayıp 'iyi ki varsın' demiştim, şimdi de 'iyi ki yoksun' diyorum.
Aldığı ihaleler ve kullandığı krediler hakkındaki iddialar hatırlatılan Aydın Doğan, bu konuda kamuoyunun yanlış bilgi sahibi olduğunu savundu. Doğan, 'Eğer 28 Şubatı yani 1996-2000 dönemini' diyorsanız ben o dönemde hiçbir ihale almadım. POAŞ'ı burada açtınız. Tamamen yanlış bilginiz var. POAŞ, TV'de kamuoyu önünde açık artırmaya çıkarıldı. Son olarak iki grup kaldı. Koç ve Şahin grubu. Ben POAŞ'ı ihale ile aldım. 10 grup girdi iki grup kaldı, her şey halkın gözü önünde oldu. '1 milyar 260 milyon dolar' biz verdik. Ben ihalesiz bir şey almadım. İkincisi; kamu bankalarından hiç para kullanmadım. 1990-2000 yılı arasında kamu bankalarından uzak durdum. Nereden çıkarılıyor bilmiyorum. Kamu bankalarının kapısından geçmedim. 2000 yılındaki POAŞ ihalesi yapıldığı zaman bu paranın 500 milyonunu, -ki sistem böyle işliyordu- yarısını ben koydum yarısını İş Bankası koydu. Diğerine de bankalar konsorsiyumu girdi. Akbank, Finansbank, Garanti Bankası gibi bankalar vardı. Bir de Vakıfbank vardı. Ben ısrarla 'çıkarın bunu' dedim. Bir konsorsiyuma herkes girebilirdi. Şu anda Vakıflar Bankası ile çok iyi çalışıyoruz. 'Ne para istesek veriyorlar' ama biz almıyoruz.'






