|

Eleştiri yerine edebiyat yapıyorlar

“Eleştiri Terimleri Sözlüğü” akademisyen Prof. Dr. Ömer Faruk Huyugüzel tarafından hazırlandı. Edebiyat eleştirisi yapmanın kolay olmadığını söyleyen Huyugüzel, “Bir kısım eleştiriciler de edebî bir dil kullanma özentisi yüzünden eser hakkında sağlam bir fikir vermek, sağlam bir yargılama yapmak amacından uzaklaşmakta ve eleştiri değil de bir çeşit edebiyat yapmaktadırlar” şeklinde konuşuyor.

Yeni Şafak
04:00 - 10/11/2018 Cumartesi
Güncelleme: 10:40 - 9/11/2018 Cuma
Yeni Şafak
Prof. Dr. Ömer Faruk Huyugüzel
Prof. Dr. Ömer Faruk Huyugüzel
HATİCE SAKA

Akademisyen Prof. Dr. Ömer Faruk Huyugüzel, yeni çalışması “Eleştiri Terimleri Sözlüğü” ile kapsamlı bir sözlük hazırlamanın ötesine gidiyor. Huyugüzel,“Bir kısım eleştiriciler de edebî bir dil kullanma özentisi yüzünden eser hakkında sağlam bir fikir vermek, sağlam bir yargılama yapmak amacından uzaklaşmakta ve eleştiri değil de bir çeşit edebiyat yapmaktadırlar.” diyor.

”Eleştiri Terimleri Sözlüğü” kitabını 13 yıla yayılan bir çalışmanın ardından çıkardınız. Sözlüğe dahil ettiğiniz terimleri seçerken hangi hususlara dikkat ettiniz ?

Esasen edebiyat terimleri değil de eleştiri terimleri sözlüğü hazırlamayı amaçladığımdan daha çok eleştiri terimlerini almak yoluna gittim. Ancak bu terimleri kesin olarak belirleyip ayırmak da kolay değildi, çünkü bu iki grubun birbirinden ayrılması zordu. Bu durum tabiatiyle beni oldukça zorladı. Bu sebepten sözlüğe bazı edebiyat terimleri de girmiş oldu. Bundan başka tanımlanması tam olarak yapılmamış bazı edebiyat terimlerini de sözlüğe almak zorunda kaldım. Bir de roman, büyük hikaye, küçük hikaye gibi türler ve tarihî roman, mektup roman gibi romanın alt türleri, esasında eleştiriden çok edebiyat terimi olmalarına rağmen sözlüğe alındı. Çünkü Türkçede şiir ve tiyatro türlerine dair bilgi veren birçok kitap varken roman türleri hakkında derli toplu bilgi veren bir kaynak yoktu. Roman terimleri sözlüğü olarak hazırlanmış kitaplarda da bu konuya fazla girilmemişti. Bundan dolayı bu eksikliği gidermek için anlatı türüyle ilgili terimleri sözlüğe aldım.

Sözlüğe terimleri seçerken ikinci olarak modern eleştiri terimlerine, yani edebî eserleri değerlendirir ve yargılarken kullanılan terimlere ağırlık vermek istedim. Başka bir ifadeyle 19. ve 20. yüzyılda Batı’da ve Türkiye’de uygulanan eleştiri yöntemlerinde kullanılan terimleri almaya dikkat ettim. Bunun yanı sıra şuara tezkiresi yazarlarının eski şiiri değerlendirirken kullandıkları eski eleştiri terimlerinin bir kısmına da yer verdim, ama bunlar yenilerin yanında biraz azınlıkta kalıyor.

Batı’da eleştiriye yön veren temel etken, onun önünde ilerleyen felsefe geleneği olarak gösteriliyor. Sözlükte siz de varoluşculuk, pozitivizm gibi bazı felsefi akımlar hakkında bilgi vermişsiniz. Peki sizce Türkiye’de eleştiriye ne yön veriyor ?

Sizin de belirttiğiniz gibi eleştirinin arkasında bir felsefî geri plan var. Zaten eleştirinin temelini teşkil eden edebiyat teorilerinin tamamı sanat ontolojisi denen sanat felsefesinin bir alt dalıdır. Yani eleştirinin teorik yönü esasen felsefenin alanına giren bir konudur. Bu bakımdan sanat felsefesini bilmeden veya sanat üzerinde duran, sanat dünyasında etkili olan felsefe teorilerini bilmeden eleştiri yapılamaz. Teorik bir temele dayanmayan eleştirilere de gerçek anlamda eleştiri denemez. Sözlükte eleştiri yaklaşımlarının gerisinde yatan felsefî görüşlere bu düşünceyle yer verdiğim gibi bazı maddeleri de müstakil olarak birtakım felsefî görüşlere ayırdım; çünkü bunları bilmeden eleştirinin neden o şekilde yapıldığını anlamak mümkün değildir. Türkiye’de eleştiriye yön veren felsefi görüşler konusuna gelince bu konuda genel bir şey söylemek zor. Bunun edebî dönemlere göre değişme gösterdiğini söyleyebiliriz. Geçmişte, meselâ bizde gerçek anlamda eleştirinin başladığı Tanzimat sonrası edebiyatında idealist felsefenin, daha doğru bir deyişle ahlâkî ve dinî görüşlerin edebiyat eleştirisini daha çok yönlendirdiğini söyleyebiliriz. Bizim gerçek anlamda ilk eleştiricimiz olan Namık Kemal’in ve Ahmet Mithat’ın eleştirilerinde bu görüşlerin belirgin bir yönlendirici etkisi vardır. Servet-i Fünun Edebiyatı döneminde kısa bir süre sanat felsefesi veya estetik konusundaki görüşler eleştiride etkili olmuşken, II. Meşrutiyet’te ve Cumhuriyetin ilk yıllarında ahlakî ve siyasî görüşler yeniden etkili olmaya başlamıştır. Cumhuriyet dönemi için genel bir şey söylemek gerekirse eleştiride daha çok Marksist felsefenin etkili olduğunu, bu dönemin birçok eleştiricisinde bu görüşün yönlendirici olduğunu söylemek mümkündür.Ama yine de Cumhuriyet dönemi eleştirisinde başka felsefelerin de Marksist felsefe kadar olmasa bile etkili olduğunu söylememiz gerekir. Zaten Türk edebiyatı Tanzimat’tan sonra hem edebiyatta hem de eleştiride Batıdaki edebiyat ve eleştiri akımlarını yakından takip etmişti. Son zamanlarda yapısalcı ve postyapısalcı felsefecilerin görüşlerinin eleştiriye daha çok yön verdiğini söylebiliriz.

EDEBİYAT TEORİSİNE SAHİP OLMAK GEREK
Modern edebiyat eleştirisinin terimleri ve temel kavramlarını öne çıkarmışsınız. Bu anlamda Türkiye’deki edebiyat eleştirilerinde modern terimlerin doğru ve yerinde kullanımı konusunda nasıl bir tespit yaparsınız ?

Edebiyat eleştirisi yapmak, yani edebiyat eserleri hakkında fikir yürütmek, isabetli değerlendirme ve yargılamalar yapmak kolay değildir. Bir şiir, roman veya hikâyenin yazarı ve yazıldığı dönem hakkında konuşmak kolaydır da iş eserin kendisi üzerinde konuşmaya geldiğinde bu noktada insan bocalar ve sağlam bir edebiyat teorisine sahip değilse, dikkate değer bir şey söyleyemez. Birtakım yargılamalar yapmak yerine izlenimlerini kaydetmekle yetinmek durumunda kalır. Bizde edebiyat eleştirisinin yeni başlaması, 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan ve sayısı gitgide artan eleştiri akımlarının yeteri kadar tanınmaması da bu zorluğu artıran önemli bir husustur. Türkiye’deki edebiyat eleştirilerinde bu eleştiri akımlarına ait terimlerin önemli bir kısmı daha yeni yeni kullanılıyor; çünkü bunların çoğu Batı’daki eleştiri yaklaşımlarında kullanılan terimler ve bizde fazla bilinmiyor. 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın ilk yarısına hakim eleştiri yaklaşımlarıyla ilgili terimler Nurullah Ataç ve Hüseyin Cantürk gibi tanınmış eleştiriciler ve tecrübeli akademisyenler tarafından yetkiyle kullanılmakla birlikte, özellikle genç akademisyenlerin çoğunun yazılarında yeni eleştiri terimlerinin doğru ve yerinde kullanıldığını söylemek zor.

Sözlükte fantastik edebiyat, yeraltı edebiyatı, kaçış edebiyatı, polisiye roman, duygusal roman, macera romanı, mektup roman, nehir roman ve psikolojik roman gibi edebi türlerin tanımları yer alıyor. Yeni edebi türlerin adlandırılmasına ilişkin nasıl bir yorum getirirsiniz ?

Yeni edebiyat şekillerinin veya edebiyat türlerinin ve bunun yanı sıra değerlendirmeyle ilgili çeşitli eleştiri kavramlarının adlandırılması konusu bizim eleştiri dünyamızın en sıkıntılı konularından birisidir. Aslında bu durum batı eleştirisinde de bir ölçüde vardır. Ancak bizde oldukça geniş bir alanı kapsıyor. Adlandırmalar, edebî şekil ve türlerin çoğalması ve değişik yaklaşımlar yüzünden çoğu zaman birkaç şekilde yapılmakta ve bu da oldukça dikkat çekici bir tutarsızlık ve karışıklık yaratmaktadır. Aynı kavramın çeşitli eleştiri yazılarında birden fazla terimle karşılandığı bizde sık görülen olgulardandır. Bu karışıklıkta bizim dil ve edebiyat dünyamıza özgü olan Öztürkçecilik akımının da önemli bir rolü vardır.

Bunları örneklendirirsek bazen herkesçe bilinen, kullanılan bazı tür terimleri veya eleştiri terimleri hem bilinen şekilleriyle hem de yeni türetilmiş kelimelerle karşılanıyor. Böyle birçok örnek var. Mesela hissî roman-duygusal roman, nehir roman-ırmak roman, vaka-olay örgüsü, tahkiye-anlatma, samimiyet-içtenlik gibi terimler bunun örnekleri arasındadır.

Bazı tür terimlerinde terimin alındığı kaynağın farklı olması birkaç terimin kullanılmasına yol açıyor. Meselâ “polisiye roman” teriminin eski karşılığı “cinaî roman” idi ve bizde roman incelemelerinden bu terim epey bir süre kullanılmıştı. Sonra bunun yerine İngiliz ve Amerikan edebiyatlarını takip edenler tarafından “dedektif romanı” veya “dedektif hikâyesi”, Fransız edebiyatını takip edenler tarafından da “polisiye roman” terimi kullanılmaya başlandı. Edebî değerlendirmelerle ilgili kavram veya terimlere gelince, Türkçede yerleşmiş birtakım yabancı terimler bazen hem yerleşmiş hem Öztürkçe terimlerle birlikte kullanılmaktadır: İmaj-imge, sembol simge terimleri böyledir. Bir kısım terimlerde de hem orijinal hem yeni karşılıklar kullanılıyor: Anjambuman-ulantı, ton-atmosfer-hava terimleri gibi.Bazan da bir yabancı terimin birden fazla terimle karşılanmak istendiği görülmektedir. Nitekim “objective correlative” terimi eleştiri yazılarında “nesnel karşılık, nesnel bağlılaşık, nesnel bağdaşıklık” gibi terimlerle karşılanmaktadır. Bildungsroman terimi de bazen “oluşum romanı” bazen de “eğitim romanı” şeklinde karşılanmış, bazı eleştiriciler ise orijinal Almanca terimi kullanmayı tercih etmişlerdir.

“Sözce, sözceleme, söz edimi” gibi terimler ise tamamen yeni ve kelimenin kendisinin anlamı hakkında fazla bir şey ifade etmeyen terimlerdir. Bunlar ancak tanımlandıktan sonra anlaşılabilmektedirler. Hiç çevirme yoluna gitmeden doğrudan alınan yeni terimler de var. Patetik, pastiş, palimpsest gibi. Ben bu adlandırmalar meselesinde terim adlarını tartışmak ve yeni terimler teklif etmek yerine yaygın olarak anlaşılan, kullanılan terimleri kullanmayı tercih ettim. Dikkate aldığım başka bir nokta da akademik eleştirilerde kullanılan terimlere öncelik vermek oldu.


YENİ VE ESKİ ARASINDAKİ İLİŞKİ
Bu sözlükte modern edebi terimlere ağırlık vermişsiniz. Ancak tenafür, garabet, belagat, hüsn-i tabir, intihal, istiare, muvafakat, rikkat gibi Osmanlıca terimlere de yer vermişsiniz. Bu ikisi arasındaki dengeyi nasıl sağladınız?

Bu sözlüğü hazırlarken takip ettiğim hedeflerden birisi de “geleneksel” ile “modern” arasındaki ortak nokta veya çizgileri elimden geldiğince tespit edebilmek, gösterebilmek düşüncesi idi. Bu bakımdan yeni eleştiri terimlerini anlamaya ve anlatmaya çalışırken bunların eski edebiyat incelemelerinde, özellikle “şuara tezkiresi” denen şair biyografileri ve şiir antolojilerinde ve divan önsözlerinde kullanılan terimler arasındaki ilişki ve yakınlıklara özellikle dikkat etmeye çalıştım. Ancak bütün eski terimleri tanımlamak gibi bir amaç gütmeden yeni eleştiri kavramları ile eski terimler arasında bir ilişki ve yakınlık varsa bunu belirtmeye önem verdim. Osmanlıca terimler bu düşünce doğrultusunda sözlüğe girdi.

Bu kitabın edebiyat öğrencilerine ve edebiyat araştırması yapanlara bir rehber olması amacı taşıdığını belirtmişsiniz. Peki sizce Türk okuyucusu edebi eleştirinin neresinde duruyor?

Bildiğiniz gibi edebî eleştirinin de çeşitleri var. Edebi eserlerle ilgili tanıtma yazıları da bir eleştiri çeşididir. Özellikle gazetelerde yazılan yazılar, meselâ Doğan Hızlan’ın yazıları zannederim daha geniş bir okur kitlesine ulaşıyor. Edebiyat dergilerinde yayımlanan tanınmış eleştiricilerin yazıları da o ölçüde olmasa bile kısmen edebiyat okuruna ulaşan yazılardır diyebiliriz. Akademik eleştiriler ise daha çok üniversitelerin edebiyat öğrencilerine ulaşan ve fazla bir yaygınlığı olmayan eleştirilerdir. Ancak bunların içinde Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Mehmet Kaplan’ın, Berna Moran’ın ve Suut Kemal Yetkin’in eleştirilerini ayrı tutabilir ve bunların daha geniş okur kitlelerine ulaştığını söyleyebiliriz. Özellikle büyük şehirlerde devlet liseleriyle özel liselerdeki öğrencilerin edebiyat eserlerine, eskisine nisbetle daha çok ilgi duyduklarını ve dolayısıyla eleştiri yazılarını da daha çok okuduklarını söyleyebilirim. Ancak bu fikrim, somut verilerden ziyade bazı gözlemlerimden kaynaklanmaktadır.

“Sanat felsefesini bilmeden veya sanat üzerinde duran, sanat dünyasında etkili olan felsefe teorilerini bilmeden eleştiri yapılamaz. Teorik bir temele dayanmayan eleştirilere de gerçek anlamda eleştiri denemez.”

ELEŞTİREL YAKLAŞIM İYİ BİLİNMELİ
Çalışmanızda eleştiri ve yeni eleştiri terimlerinin tanımlarını ayrıntılı olarak açıklamışsınız. Türk edebiyatında yapılan hem eleştiri hem de yeni eleştiri yorumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz ?

Eleştirinin ya da dikkate değer değerlendirme ve yargılamalar yapmanın zorluğu yüzünden hem eski eleştiri hem de yeni eleştiri yorumlarının önemli bir kısmının açık seçik veya anlaşılır olmadığını söylemem gerekiyor. Mevcut eleştirilerin çoğu edebî eserin içeriğinden ve bazı şekil özelliklerinden söz eden eleştirilerdir. Bunlar bir yargılama yapmaya yöneldiklerinde çoğu zaman ya basmakalıp birkaç cümleyle yetinmekte ya da ne demek istendiği anlaşılamayan sözler söylemektedirler. Tabiî tanınmış şair ve romancıların yazdığı eleştirilerle Nurullah Ataç, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Kaplan, Berna Moran, Fethi Naci ve Asım Bezirci gibi ünlü eleştiricilerin yazıları elbette bunun dışındadır. Bir kısım eleştiriciler de edebî bir dil kullanma özentisi yüzünden eser hakkında sağlam bir fikir vermek, sağlam bir yargılama yapmak amacından uzaklaşmakta ve eleştiri değil de bir çeşit edebiyat yapmaktadırlar. Özellikle izlenimci eleştiriler yazanlarda bu durum daha çok gözlenmektedir. Eleştirinin bilimsel değil, edebî bir faaliyet olduğuna inananlar genellikle böyle eleştiriler kaleme alıyorlar. Bununla birlikte Tanpınar gibi hem edebî hem bilimsel nitelikte eleştiri yapanlar da vardır, ancak bunların sayısı azdır. Son yıllarda üniversitelerde yetişen gerek Türk edebiyatı gerek Batı edebiyatları uzmanlarının sayısının artması, yapılan eleştirilere eskisine göre daha yüksek bir seviye getirmiş ve eleştirel yazı ve incelemelerin sayısı da oldukça artmıştır. Ancak tabiî bütün bu eleştirilerin değeri veya kalitesi, dayanılan edebî teorinin veya eleştirel yaklaşımın iyi bilinmiş olması ve sağlamlığıyla yakından alâkalıdır.

Son olarak çok yeni ve özgün olan bu sözlük çalışmanızın devamı gelecek mi ?

Bundan sonraki baskılarında yapılan eleştiri ve tavsiyeleri dikkate alarak sözlüğü biraz daha genişletmeyi ya da yeni maddeler eklemeyi düşünüyorum.

#kitap
5 yıl önce