|

İki şehrin hikayesi

İkisi de tarih boyu güç merkezidir; Biri manevi, diğeri maddi olarak dünyayı etkisi altına almıştır. En çok kuşatılmış, en çok arzulanmış ve inadına direnmiş iki şehir. Önce Roma, ardından İslam ve en son da Osmanlı ile birbirine bağlanmışlar. İstanbul imparatorların Kudüs ise peygamberlerin şehri.

Haber Merkezi
04:00 - 30/05/2021 Pazar
Güncelleme: 03:18 - 29/05/2021 Cumartesi
Yeni Şafak
Kudüs
Kudüs
SULTAN POLAT

İki kadim şehir İstanbul ve Kudüs mekanda birbirinden ne kadar uzaksa zamanda o kadar yakın. Sanki kaderleri birlikte yazılmış gibi. Aralarında bu kadar mesafe olmasa, aslında aynı şehirden bahsedildiğini düşünürdüm.

İkisi de tarih boyu güç merkezidir; Biri manevi, diğeri maddi olarak dünyayı etkisi altına almıştır. En çok kuşatılmış, en çok arzulanmış ve inadına direnmiş iki şehir.

Önce Roma, ardından İslam ve en son da Osmanlı ile birbirine bağlanmışlar. İstanbul imparatorların Kudüs ise peygamberlerin şehri. Gelin birlikte kutsal mabedlerinin hikayesiyle başlayalım Kudüs’ü ve İstanbul’u keşfetmeye.

İSTANBUL’DA AYASOFYA

İstanbul’un bugüne ulaşan en eski ve en görkemli mabedi Ayasofya’nın hikayesi de aslında peygamberler şehri Kudüs’te başlar. İki şehir hak din mabedlerinin hikayesindeki paralelliklerle de birbirine bağlanmıştır.

İkinci Süleyman Mabedi’nin merdivenlerinde vahyi kavmine ulaştıran Hz. İsa’nın mesajı kısa sürede dünyayı saracaktır. Allahın elçisi dünyayı terk ettikten üç asır sonra Roma İmparatorluğu’nu da fetheder. Hıristiyanlık resmi din ilan edilir. Adını kurucusu olan baba Konstantin’den alan Konstantiniyye devrinin hak dininin ilk başşehridir.


Baba Konstantin, ulu bir mabed yaptırmak için gerekli hazırlıkları yapsa da, aynı Hz. Davud gibi oğluna nasip olur.

İlk Ayasofya’nın adı da aslında Hz. İsa’nın Bilgelik sıfatından gelir. 360 yılında inşa edilen mabed 404 yılında isyanda yakılarak yok edilir.

İkinci Ayasofya 415 yılında Teodosyus döneminde inşa edilir, ancak o da İkinci Süleyman Mabedi gibi bir ayaklanma sırasında yıkılır. (Nika Ayaklanması 532.)

Üçüncü Ayasofya’nın temeli 532 yılında atılır ve 537’de ibadete açılır. Hatta Jüstinyen’in açılış sırasında “Seni geçtim Ey Süleyman!” diye bağırdığı kaydedilir. İddiaya göre Jüstinyen, Süleyman Mabedi’ni hem güzellikte, hem de büyüklükte geçmenin kibrini taşımaktadır.


Ayasofya’nın İmparator Kapısı’ndan içeri girince hemen dönüp yukarıya bakacak olursanız Süleyman Mabedi’ni temsil eden mermer taşı görürsünüz.

İstanbul’un fethi Hz. Muhammed tarafından müjdelenmiş ve ‹İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur. ‹ hadisi ile Fatih Sultan Mehmet övülmüştür.

Hz. Muhammed’in peygamberliğinden önce hak din mabedi olarak inşa edilen Ayasofya, Fatih’in kılıç hakkı olduğu kadar da, Mimar Sinan’ın kalem hakkıdır ki onun yaptığı onarımlar sayesinde günümüze ulaşır.

İLK KIBLEMİZ

Süleyman Mabedi’nin bulunduğu alan, Kuran-ı Kerim’de “Uzak Mescid” anlamına gelen Mescidi Aksa adıyla zikredilir. 144 dönümlük bir alandır.

Hz. Muhammed, namazlarda yüzünü Mescid-i Aksa’ya dönmüştür. Bu nedenle alan, Hicret’in ikinci yılına kadar İslam’ın ilk kıblesi olmuştur.

Hz. Muhammed’in Mirac’a çıktığı yerdir. O devirde alanda yalnızca Jüpiter Tapınağı’na ait sütunların bulunduğu kaydedilir ki, bir kısmı günümüze kadar ulaşmıştır. “Mescid-i Aksa’ya gidin ve orada namaz kılın. Eğer oraya gidemez, içinde namaz kılamazsanız, kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin.” Hadisi de Müslümanların her zaman Kudüs’ü korumak ve sahip çıkmakla mükellef olduklarının göstergesi değil midir?

Müslümanlar şehri fethettiğinde Hz. Ömer teslim alır ve bir emanname verir. Hz. Ömer devrinde Mescidi Aksa ne yazık ki şehrin çöplerinin döküldüğü bir mezbelelik halindedir. Halife Muallak Kayası üzerindeki pislikleri kendi elleriyle temizler. Kaya üzerindeki ilk mescidin inşasında bizzat çalışır.

KUBBETÜS SAHRA

Muallak Kayası üzerine halife Abdülmelik b. Mervân tarafından 686-691 yılları arasında inşa edilir. İslam sanatındaki ilk kubbeli yapıdır. Kubbenin gümüş kaplaması Kalavun devrinde kurşuna dönüştürülür. İlk altın kaplamanın Kanuni devrinde yapıldığı rivayet edilir. 1992 yılında Ürdün Kralının bağışıyla sarı renkli alaşımın üzeri çok ince bir altın tabakayla kaplanır. Bu nedenle Altın Kubbe olarak da anılır.

Kudüs Haçlı İşgalleri

İlk Haçlı işgali 15 Temmuz 1099 tarihinde gerçekleşir ve şehrin sokaklarında akan kanın atların dizlerine kadar geldiğini yine kendi tarihçileri yazarlar. Kubbetüs Sahra’da cesetlerin kanların üzerinde yüzdüğü kaydedilir. Latinler, Süleyman Mabedi zannettikleri Kubbetüs Sahra’yı ise tahrip etmezler. Ancak Tapınakçılar temellerini kazarak Ahit Sandığı ile Hz. Süleyman’ın yüzüğünü, kitaplarını aramışlardır. İsrail de bugün üzerindeki mabedleri çökertecek boyutta kazılara devam etmekte ancak hiçbir iz bulamamaktadır. Haçlı işgallerinde Mescidi Aksa alanı yakılıp yıkılır, Hıristiyanlar ve Müslümanların ırzına geçilir, şehir hunharca yağmalanır. Bazı batılı tarihçiler tek bir Müslüman’ın sağ bırakılmadığını kaydederler. Yahudiler havralarda diri diri yakılır. Kiliseler yağmalanır, Doğu Hıristiyanları aforoz edilir. Yahudilerve Ortodokslar şehre yeniden ancak Selahaddin Eyyubi devrinde girebilirler. Kudüs, uzun tarihi boyunca bir peygamberler devrinde bir de İslam yönetiminde huzur bulmuştur.

Bugün Müslümanlarla birlikte Hıristiyanlar ve Yahudilerin önemli bir kısmı da İslam ve Osmanlı barışını aradıklarını dile getirmektedirler.

KUDÜS ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞACAKTIR

Yakın tarihe baktığımızda Kudüs Aralık 1917, İstanbul ise Kasım 1918 tarihinde bir kez daha işgal edilir. İstanbul işgalden kurtarılamasaydı bugün Ayasofya’sı ve Süleymaniye’si ile İstanbul da Kudüs ve Mescidi Aksa ile aynı kaderi paylaşıyor olabilirdi. Bugün İstanbul’da yaşadığımız barış ve güvenli ortamın Kudüs’te de sağlanması ve tüm inananların ibadetlerini huzur içinde yapabilmesi için, adil ve vicdanlı bir yönetime ihtiyaç vardır. İstanbul’da ezanlar nasıl kilise çanlarının ve havralarda ibadetlerin güvencesi ise, Kudüs de geçmişte olduğu gibi bugün de özgürlüğüne ancak adil ve barışçıl bir idare ile kavuşabilecektir. Geçen yüzyılın başından bu yana işgal, katliam ve zulmün her türlüsüne direnen Kudüs’ün dünyanın adaletine ihtiyacı olduğu kadar, dünyanın geri kalanı da Kudüs’te asırlarca tesis edilmiş adalet ve barış, birlikte yaşama deneyimine muhtaçtır. Kim bilir belki de Kudüs bizi kurtaracaktır.

#Roma
#İslam
#Osmanlı
#Kudüs
3 yıl önce