|

Kafka üzerinden kendimizi arıyoruz

Macar yazar Gabor T. Szanto, “Kafka’nın Kedileri” romanında yazarın ölüm tarihinden 20 yıl sonra Auschwitz toplama kampında görüldüğü iddiasının peşine düşüyor. Yaşamıyla ve yazdıklarıyla bugün hala gizemini koruyan Kafka’nın hayatı üzerine yeniden düşünmemiz gerektiğini belirten Szanto, “İnsanlık çok kırılgan ve naif. Bu yüzden Kafka’nın mesajlarına önem vermek gerekiyor. Bu denge çok önemli. Kafka bunu sezmişti” diyor.

Seray Şahinler Demir
04:00 - 28/04/2019 Pazar
Güncelleme: 21:53 - 27/04/2019 Cumartesi
Yeni Şafak
Kafka
Kafka

Yaşamıyla, yazdıklarıyla, ölümüyle ve ardında bıraktıklarıyla dünyanın en çok konuşulan yazarları arasında Kafka... Dava. Dönüşüm, Şato tüm dünyada en çok okunan romanlardan. Kafka üzerine yapılan araştırmaların, üzerine yazılanların ise ucu bucağı yok. 41 yaşında hayatını kaybeden, en yakın arkadaşından yazdığı her şeyi yakmasını isteyen Kafka bu kadar görünürken hala gizemini korumayı başarıyor. Akademik çalışmalar ve araştırmalar dışında bir de yazarı eksenine alan kurgsal romanlar mevcut. Macar yazar Gabor T. Szanto imzalı “Kafka’nın Kedileri” bunlardan biri...

Romanda, yaşlı bir adam bir edebiyat dergisinde Kafka’nın resmini görür. yazılanın aksine 1924’de ölmüş olamayacağını, çünkü bu tarihten 20 yıl sonra onu Auschwitz’de gördüğünü iddia eder. Derginin editörüyse, hikâyeyi anlatan yaşlı Yahudi adamı dinledikten sonra kolları sıvar. Gizemin peşinde Budapeşte, Auschwitz, Prag, Viyana, Berlin ve Oxford üzerinden Tel Aviv’e kadar gider. Kafka’nın son günlerini geçirdiği Viyana yakınlarındaki sanatoryumda ve sonrasındaki yirmi yıl boyunca neler olmuş olabilir? Auschwitz’e gönderildiği tarihe kadar Kafka ne yapmış, nasıl hayatta kalmıştır? Her şeyden önemlisi henüz kimsenin okumadığı yepyeni şeyler yazmış olabilir mi? Szanto tüm bu soruların peşinde Kafka’ya dair yeni bir pencere açıyor. Roman kurgusal olsa da okuru Kafka ve Kafka’nın mirası üzerine yeniden düşünmeye davet ediyor. 11. İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali (İTEF) kapsamında İstanbul’a konuk olan yazarla buluştuk. Kafka üzerine konuştuk…


Öncelikle romanın fikrini sormay istiyorum... Konu çok ilginç; Kafka’yı ölümünden 20 yıl sonra bir yerlerde görme fikri nasıl çıktı?

Bir ilahiyat profesörü elinde bir dergiyle kampta yaşadıkların anlatıyordu ve verdiği tarih Kafka’nın ölümünden 20 yıl sonrasıydı. Buradan bir çıkış noktası yakaladım ve hikayeyi onun üzerine işaret ettim. Aslında fikir aklıma geldiğinde Los Angeles’taydım. Kısa öykü olarak planladım ama üzerinde daha fazla düşündükçe bunun bir öyküden çok daha fazlası olduğunu düşündüm.

Aradığım şey şuydu; bu ya gerçekti ya da kurguydu. Şunu keşfettim. Avrupa gerçekten kimliğini mi kaybediyor yoksa geleneklerini mi? Yoksa bunların hepsi bir kurgu mu? Bunlar bir sorgulamaya yol açtı. Bu Profesör Kafka üzerinden kendi kaybolmuş kimliğini araştırıyor. Kaybolan kendi kimliği mi yoksa genel olarak kaybolmuş bir kimlik mi var ortada? Bu Kafka’nın Şato romanını da takip ediyor. Tabi bunlar kurgu. Kurgu içinde kurgu var. Freud’un Kafka’ya verdiği “İyileşmek için yazmayı bırakman” lazım tavsiyesi var kitapta. Bu bir yazar için çok tehlikeli. Kafka’nın hiçbir zaman Freud ile tanışmadığını ve ona tedavi olmadığını biliyoruz. Bu şekilde kurgulamak istedim. Çünkü Kafka’yı kurtaracağım tek yöntem buydu. Aslında Kafka’ya Freud üzerinden şu tavsiyeyi verdiriyor. Kimliğini hayatını aileni değiştir. Ancak bu şekilde kurtulabilirsin. Kurguda bu yüzden oynamayı seçtim.

Kurgu içinde kurgu var diyorsunuz. Romanda da kendini hissettiriyor bu.

Üzerinde tekrar tekrar çalıştım ve okur. Aslında bunu tekrar tekrar yazarak elde ettiğimi düşünüyorum. Tek derdim anlaşılabilir olmaktı. Bunu da daha basit bir dil kullanarak yaptığımı düşünüyorum. Çünkü bence anlaşılabilir olmak yeterince komplike bir şey. Bu yüzden duyguları ön planda tutmaya ve insanların empati yapmalarını sağlamaya çalıştım.

Kitabın ekseninde Kafka olsa da farklı konulara yaptığınız atıflar var. Kimlik meselesi, arayışlar, edebiyat, sadakat gibi… Bu bilinçli bir tercih miydi yoksa süreçle mi şekillendi?

Aslında bilinçli bir tercihti ama biraz da kendiliğinden geldi. Çünkü Kafka’ya baktığımız zaman kimliğini kaybetmemeye çalışan biri olduğunu görüyoruz. Kafka Almanca konuşan bir Yahudi ve Prag’ta yaşıyor. Bu yüzden kimlik meselesi otomatik olarak gündeme geliyordu.

Prag’ta yaşayan Yahudi olarak azınlıktı. Sert bir babanın yanında bir erkek olarak azınlıktı. Mutlu aile figürlerine karşı baskıcı ailede var olmasıyla azınlıktı. Güçlü erkeklerin olduğu sert bir babanın yanında bir erkek olarak azınlıktı. Ben de ondan farklı hissetmiyorum açıkçası ve kendimi burada konumlandırıyorum. Bu fikre buradan tutundum. Şuanda da dünyaya baktığımızda toplumlar kimliklerini geleneklerini kaybetmemeye çalışıyor. Buna karşı mücadele veriyorlar.

KALBİMİZ VE BEYNİMİZ ARASINDA ÇELİŞKİ VAR

Kafka’nın meselesi ve arayışı, bugünün insanının arayışıyla aynı ya da benzer diyebilir miyiz peki?

20. yüzyıl ile 21. yüzyıl arasındaki kimlik karmaşasında bir fark yok. Günümüzde de geleneklerimize göreneklerimize bağlı kalmaya kimliğimizi elimizde tutmaya çalışıyoruz ama bazen yapamıyoruz. Yeni kimliklerimiz bize bunu buyurmuyor. 21. yüzyılın modern düşünen insanları olarak seçeneklerimiz daha fazla olsa da arada kalıyoruz. Türkiye’de de aynı durum söz konusu gibi… İnsanlar geleneklerine bağlı kalmak istiyor ama bir yandan da yeni bir kimlik edinmeye çalışıyor. Burada da içsel bir çelişki yaşıyoruz. Beynimiz bize yeni bir kimliği önerirken kalbimiz geleneklerimize bağlı kalmaya çalışıyor.

Aslında temelde bir fark var, biz artık çok fazla şey biliyoruz. Yüz yıl daha ilerideyiz. Ve bu yüz yıl çok kanlı geçti. Çok fazla savaş ve soykırım gördük. Siz Türkler olarak bu bölgede yaşanan acıları gördünüz, yaşadınız. Biz Almanya’da kamplarda yaşananları gördük. Kafka bunları hissedebilmişti ve yaşanacakların farkındaydı. Ama hem Kafka’nın döneminin hem modern insanın anlayabileceği şey şu: İnsanlık çok kırılgan ve naif. Bu yüzden Kafka’nın mesajlarına önem vermek gerekiyor. İnce bir ipin üzerinde yürümek gibi bir şey. Kırılganlık insanlık için çok zayıf ama sanatçılar için çok güçlü. Bu denge çok önemli. Kafka bunu sezmişti. Onun takipçileri olarak bunu görüp ona göre davranmamız gerekiyor.


El yazmaları bulundu

Geçtiğimiz hafta Kafka’nın bilinmeyen el yazmaları bulundu. İsviçre’de bir bölge mahkemesi Kafka’nın el yazmalarının bulunduğu kasaların açılarak içindekilerin İsrail Milli Kütüphanesi’ne gönderilmesine hükmetti… Aslında Kafka metinlerinin yok edilmesini isteyen biri ama bugün hala daha gündeme gelerek heyecan yaratabiliyor.

Kafka’nın metninin başına gelenleri biliyoruz. Aslında benim romanda yaptığımdan pek farklı olmayan bir şekilde dava yeniden günümüze taşındı. Zürih’te bir yargıç bunu açmaya karar verdi ve İsrail’e gönderilmesine hükmetti. Aslında ben de kitapta bu davaya alternatif bir çözüm getiriyordum. Kitaptaki ana karakter eve gidiyor ve tekstlerin orada bozulmadığını görüyor. Aslında şunun peşinden gidiyorum; “Bu metinler ne oldu da hala daha sağlam bir şekilde kalmayı sürdürdü?”

Gizemini koruyor

Sizin bu kitap için Kafka üzerine çok fazla araştırma yaptığınızı düşünüyorum. Bilinmeyen, gözden kaçan neler var?

Evet. Bu zamana kadar gözden kaçan şey var mıydı onları irdelemek istedim. Özellikle aşklarına, Prag’ta yaşadığı dönemde yaptıklarına baktım. Hala aydınlatılmamış birçok nokta ve Kafka’nın mirasında gizemli kalan yerler var. Ama görünen o ki Zürih’te çıkan karar ve belgelerle daha çok şey öğreneceğiz. Kafka’nın metinleri çevirmenleri her seferinde hayrete düşürür. Çok gizemlidir ve çözmesi zaman alır. Kafka’nın hayatından da öğrenecek çok şeyimiz var. Çok araştırılıyor ve biliniyor ama üstünde durulmayan bir şey var; bu da çocuklar. Çocuklar bu dünyada azınlık olarak nitelendirmediğimiz ama üzerine çok dikkat kesilmediğimiz varlıklar. Kafka’nın hayatına baktığımızda çocuklara çok değer atfetmemiz gerektiğini görüyoruz. Ayrıştırıcı insanlar olmamaya çalışıyorsak çocukları azınlık olarak görmememiz gerek.


Basitleştirilip ticarileştirildi

Kafka’nın mirası nasıl korunmalı?

Daha fazla toleranslı olarak, okuyarak, başkalarını anlayarak, çocukları dinleyerek ve Kafka’nın kısa öykülerini de okuyarak. Ancak böyle koruyabiliriz. Şöyle de bir şey var; Kafka basitleştirildi. Şuan Kafka’yı bardak altlıklarında tişört baskılarında görüyoruz. Ama Kafka’nın mesajlarının anlaşıldığını göremiyoruz. Kırılganlık meselesine Kafka’nın bakışı tam olarak anlaşılmadı. Eğer anlaşılsaydı insanları bir kalıba sokmak için zorlamazdık. Eğitim sisteminden itibaren insanları özgür seçenekleri olduğuna ikna ederdik. Bu yüzden Kafka’nın mesajları anlaşılmadı sadece Kafka imgesi basitleştirildi.

#Kafka
#Gabor T. Szanto
#Macar
5 yıl önce