Türkiye'nin hava sahasını ihlal eden Rus savaş uçağının düşürmesiyle patlak veren Türkiye- Rusya krizinin yaşandığı bugünlerde tarihçi Prof. Dr. Erhan Afyoncu'nun, Osmanlı- Rus ilişkilerini konu alan bir kitabı yayınlandı. Kitabında; Ruslar'ın tarih sahnesine çıkışlarından ilk Osmanlı- Rus ilişkilerine, Modern Rusya'nın kurucusu Petro'dan Osmanlı'ya karşı kurulan kutsal ittifaklara, Prut Savaşı ve Katerina- Baltacı meselesinin içyüzünden 93 Harbi'ne kadar bir çok meseleyi ele alan Afyoncu ile Ruslar'la aramızda yaşanan ilk diplomatik krizden son krize kadar her şeyi konuştuk.
Ruslar şimdi bulundukları bölgede uzun süredir var olan bir millet fakat asırlarca tarih sahnesinden uzak yaşadılar. Devlet yönetimini öğrenmeleri Moğolların kurduğu Altınordu Devleti ile oldu. Bu devlet zaman içerisinde bölgedeki Türk unsurları tarafından Türkleştirildi ve Tatarlar adını verdiğimiz grup ortaya çıktı. Knezler yani prensler tarafından yönetilen Ruslar bu dönemde Altınordu Devleti hakimiyeti altındadır. Moskova Knezliği 14. yüzyıldan itibaren büyüyor ve Moskova Knezi bütün Rusya'nın knezi haline gelip Tatarlar'a karşı başkıldarmaya başlıyor. Zaman içerisinde Altınordu Devleti'nin de yıkılmasının ardından Tatar boyunduruğu adını verdikleri dönemden kurtuluyorlar.
Kırım o sırada ayrı bir devlet ve Altınordu'yla savaşıyor. Altınordu'ya vurduğu darbeler, Altınordu Devleti'nin ortadan kalkmasına sebebiyet veriyor.
Rahmetli Akdes Nimet Kurat yazdığı kitaplarında bu mesele üzerinde çok durmuş ve Ruslar'ı çok tenkit etmiştir. “Ruslar ne devlet, ne şehir biliyordu. Biz geldik adam ettik. Diplomasiyi, her şeyi bizden öğrendiler” diyor. Devlet hayatı, gümrük sistemi, diplomasi vesaire gibi bir çok şeyi o dönemdeki Altınordu Devleti'nden öğrenirler. Giyim kuşam, yiyecek içecek her şey buna dahil.Kelimeler aynıdır.
Yapılan araştırmalarda kıyafetle ilgili 300, beslenmeyle ilgili 280 kelimenin geçtiği ortaya çıkıyor. Rusça'da Türkçe kökenli 2 bin kelimenin olduğunu söylüyor araştırmacılar.
16. yüzyılda Korkunç İvan'la asıl tarih sahnesine çıkmaya başlayacaklar ve o bölgedeki Müslüman Türk nüfusun aleyhine büyüyeceklerdir. 1552'de Kazan, 1556'da da Astrahan'ı alacaklardır. Bu Rusya'nın Orta Asya'ya uzanan hakimiyetidir. 1581'de Sibirya yani Müslüman Sibir Hanlığı'nı 800 Kazak tüfekçisi ele geçirecektir. Bugün 17 milyon kilometrekare ile Rusya dünyanın en büyük devleti. Bunun önemli bir kısmı Sibirya'dır. Ateşli silahlarla Orta Asya'daki Türk hanlıklarına karşı hakimiyet kurdular.
Ruslar nüfusları fazla olan bir millet fakat problemleri, şehir hayatından uzakta yaşamaları. Zaman içerisinde Altınordu'nun tesiriyle devlet sistemi vesaireyi öğreniyorlar, knezlikler de bir araya gelip Rus Çarlığı'nı oluşturuyor ve Türkler'in aleyhine yayılmaya başlıyorlar.
Fatih zamanında Kefe fethedilince Kırım Hanlığı da Osmanlı himayesine giriyor. O dönemde Kırım ile Moskova'nın arası iyi, Osmanlı'yla da ticari ilişkilere giriyorlar. İlk ilişkiler 2. Bayezid döneminde oldu. Bir Rus elçisi İstanbul'a geliyor.
Evet, elçiyi tembihlemişler eğilme, dikkatli davran diye. Elçi de en ufak bir yanlış yaparsam Moskova bize tabi oldu derler diye protokole uymayan davranışlarda bulunuyor.
Tabi ama onlar da yanlış bir hareket tabiyet belirtisi olacak diye korkuyor. Yazışmalardaki ünvana da yansıyor bu. Ünvanlarda ne kullanıldığı son derece önemlidir. Osmanlılar mektuplardaki ünvanları uygun bulmazlar ve daha sonra Ruslar'a yazdıkları mektuplarla ünvanları düzeltirler.
Osmanlı bunları devlet olarak görmüyor, kaba saba insanlar olarak görüyor ve çok kızıyor. Kırım Hanlığı'na bize bir daha böyle adamlar gönderme bunlarla sen muhatap ol diyor.
Rusların kabalıkları meşhurdur. Biraz da yetiştikleri iklimle alakalı bu. Öyle bir tarzları var.
Çok geniş topraklarda büyük bir nüfusa sahip olmalarıdır. Şunu vurgulamak lazım. Osmanlı belli bir dönemden sonra savaşları kaybetmeye başlıyor. Bunda teknolojik yenikliklere ayak uyduramamak ve modern askerlik usullerine intibak edememek gibi sebepler var ama en önemli hususlardan birisi nüfustur. Bu son derece önemli bir mesele. Sayın Cumhurbaşkanımız Başbakan iken nüfusun üzerinde çok durdu. Üç çocuk meselesi vardı. Bazıları politik buldu ama bu doğru bir davranıştır. Ülkeler, nüfuslarıyla kuvvetli oluyor. 18. yüzyıldan sonra Osmanlı'nın nüfusu artmıyor. Buna karşılık Avrupa ve Rusya'nın nüfusu artıyor. Ruslar'a karşı kaybettiğimiz savaşlarda nüfus dengesinin aleyhimize dönmesinin çok büyük rolü vardır. Yani Rusya sadece teknolojik üstünlükle kazanmamıştır. Artan nüfusuyla kazanmıştır. Daha fazla asker çıkarıyor. Sen 300 bin asker çıkarıyorsun, o 800 bin çıkarıyor.
Osmanlı- Rus ilişkileri dostlukla başlıyor fakat Korkunç İvan'ın 1552'de Kazan, 1956'da da Astrahan'ı işgal etmesiyle birlikte olay düşmanlığa doğru gidiyor. Çünkü o bölgedeki Müslüman topraklar Ruslar'ın eline geçiyor. Aynı zamanda Orta Asya'daki Müslümanların hacca gitmeleri engelleniyor. Bu 1569'da Don Volga Kanalı Projesi adını verdiğimiz Ejderhan (Astrahan) Seferi'yle neticeleniyor ve Kanuni döneminden itibaren ilişkiler bozuluyor.
16. yüzyılda Ruslar Bizans hanedanından kızlarla evlenmeye başlıyor ve Bizans Hanedanlığı ile akraba oluyorlar. Papalık da bunu destekliyor çünkü Türkler'le savaş için Rusya değerli bir müttefiktir.
Devlet büyüdükçe ideolojik olarak da büyüyor. Moskova, 3. Roma olarak algılanıyor. Klasik “Sezar”, “kayzer” isminden bozma “çar” ünvanını da kullanmaya başlıyorlar. Bizans'la kurdukları akrabalık sonrasında da kendilerini Bizans'ın yani Doğu Roma'nın varisi olarak görüyorlar.
Evet, hatta Rus halk inanışlarında Bizans'ın Osmanlılar tarafından fethi sırasında suya atılan imparatorluk tacı ve asasının yüzerek Rusya'ya ulaştığı anlatılır. Böyle bir efsane de üretmişler.
18. yüzyılda Rusya ile Avusturya, Grek Projesi adı altında topraklarını paylaşıp Osmanlı'yı ortadan kaldırmayı düşünüyorlar. Bu projenin başına getirilmek üzere 2. Katerina'nın torunu yetiştiriliyor. İsmini de Konstantin koyuyorlar. Daha da ilginci gerçek bir Bizans İmparatoru olsun diye süt anneler getiriliyor. Bu süt annelerin en büyük özelliği özel seçilmiş Rum kadınlar olmalarıdır. Ancak ne olduysa küçük Konstantin'i emziremiyorlar. Bütün detaylarına kadar düşünmüşler fakat o dönemde Napolyon'un ortaya çıkması ve Fransız İhtilali'nin olması Avusturya ile Rusya'nın planını bozuyor. Yoksa o dönemde Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanma ihtimali de vardı.
Bir devlet her yapacağını kendi eliyle yapmaz. Bazen piyonlar bulur onları kullanır. Bu her zaman için böyledir. İkisinin de işine gelir bu. Kullananın da kullanılanın da... Kazaklar Rusya'nın altında steplerde yaşayan bir topluluk. Bugünkü Ukraynalılar'ın ataları. Savaşçılar ve dışarıdan ateşli silahlara ihtiyaçları var. Çarlık ve Polonya ateşli silahları veriyor, karşılığında da kendi sınırlarının korunmasında bunlardan faydalanıyor. Şimdi de Türkiye'ye zarar vermek için Suriye'de PYD'yi de kullanacak, başka gurupları da. Türkiye'yi yönetenler muhtemelen bunun hesabını kitabını yapıyorlardır. Fakat devlet yönetiminde anlık değil, uzun vadeli düşünmek lazım. Avrupa'daki savaşlara filan baktığınız zaman ezeli iki düşmanın tarih içerisinde dost olduğunu görüyorsunuz. Çünkü düşmanının bile parçalanmasının kendi işine gelmediğini görüyor. Düşmanının parçalanması başka bir devletin güçlenmesine sebebiyet verecektir. Onun için bu tür hamleler yapılabiliyor.
Buradaki mesele şu. Osmanlı'nın tasviyesi devam ediyor. Osmanlı, bir iki anlaşma ve görüşmeyle bir anda ortadan kalkacak bir devlet değildi. Toprakları o dönemde geçici paylaşıldı, şimdi devam edecek. Çünkü kurulan devletler suni devletlerdi. Suriye gibi, Irak gibi. Bunların yaşama şansı yok.
Putin, Petro'nun yolunda mı? Hepimiz gördük 90'lı yıllarda Rusya dibe vurdu. Sistem çöktü. Artan enerji piyasasının da yardımıyla o durumdan Rusya'yı çıkaran kişi Putin oldu. Fakat Kırım'ı işgal ettikten sonra Amerikalıların, “Kendini fazla bir şey zannetme, benzin deposunun üzerinde oturuyorsun bir çakmağa bakar işin” diye çok güzel bir sözü vardı. Ve Amerika'nın bilinçli olarak petrol fiyatlarını indirmesiyle birlikte Rusya'nın gelirleri bir anda yarıya düştü. Rusya'yı o dönemde tekrar toparlayan lider Putin'di. Fakat toparlayan liderler aynı zamanda parçalanmaya da götürebilirler. Bunun ne olup ne olmayacağını hep birlikte göreceğiz. Rusya yeni dünya düzeninde aktör olmak istiyor. Daha önce dünyanın en önemli iki gücündün birisiydi. Askeri olarak halen o varlığını sürdürebiliyor fakat en önemli şey üretim kapasitesi yok.
İran tarih boyunca aynıdır. Osmanlı döneminde devamlı surette Avrupalılarla işbirliği yapmıştır.Tarih boyunca Avrupa'nın gözdesidir İran. Osmanlılar'la ne zaman Venedik, Avusturya savaşsa hep İran'la işbirliği yapmışlardır. Şimdi de Rusya ile çıkarları doğrultusunda işbirliğine gidecektir.
Dışarıdan bakarak biz anlayamıyoruz. Nasıl bir gelişme oldu. Türkiye haklı ama haklı olması problemi çözmüyor. Burada ben iki yumurtanın birbirine çarptırılması gibi bir pozisyon gördüm. Bize de zarar verdi, Rusya'ya da zarar verdi. Bizim Suriye'de elimizi kolumuzu bağladı, Rusya'nın karizmasını çizdi. İki devletin de aleyhine oldu bu durum. Türkiye bir Rus uçağı düşürdü. Bu ufak bir devletin uçağı değil. Dünyanın en güçlü ikinci ordusuna sahip bir ülkenin uçağını düşürdünüz. Bu da Rusya ve Putin'in karizmasını fena halde çizdi. O hınçla bir şeyler yapmak istiyor. Birileri ellerini ovuşturuyordur ama kim ovuşturuyor o ileride ortaya çıkacak.
Türk tarihindeki en önemli dedikodulardan birisidir bu. Osmanlılar'la Ruslar ilk defa 1678'de savaşıyor ama asıl ilk büyük savaş 1711'de Prut'ta oluyor. İsveç Kralı Demirbaş Şarl'ın mağlup olup Osmanlı topraklarına sığınması üzerine Osmanlı- Rus ilişkileri kötüleşiyor. 1711'de Osmanlılar Rusya üzerine sefere çıkıyor. Petro, 1709'da Demirbaş Şarl'ı yenmiş ve kendine güven gelmiş. Osmanlı topraklarına girdiği zaman Hıristiyanlar'ın isyan ederek kendilerine dahil olacaklarını düşünüyor. Fakat bu gerçekleşmiyor. Rus ordusu Prut bataklıklarında sarılıyor. Büyük bir mağlubiyet geliyor, Rusya'yı o dönemde tarih sahnesine çıkaran lider Petro da yok edilmek üzere. Rus ordusunun yok edilme ihtimali varken Baltacı Mehmet Paşa kuşatmayı kaldırıyor ve bir anlaşmayla Petro'yu serbest bırakıyor. 19. yüzyıldan sonra Katerina hikayesi özellikle Alman balatlarına (destanlarına) giriyor. Katerina'nın Baltacı ile bir ilişkisi olduğundan dolayı Ruslar'ı bıraktığı yönünde dedikodular ortaya çıkıyor. Fakat, Akdes Nimet'in bütün kaynakları kullanarak yaptığı çalışmada Baltacı ile Katerina'nın bir araya gelmediğini görüyoruz. Ancak Katerina'nın burada önemli bir rolü var. Petro'yu kurtarmak için Türkler'e barış teklif edilmesini savunuyor. Sadrazamın yakın çevresine hediyeler gönderiyor ve görüşmeler başlıyor. Osmanlı'da o dönemde Viyana sendromu var. Baltacı da küçük bir mağlubiyetin tekrar aleyhlerine döneceğinden korkuyor. Bir de daha önce kaybettiğimiz Azak alınarak Rusların Karadeniz'e çıkışı engelleniyor. Bu yüzden barış taraftarı. Fakat büyük bir hata yapıyor. Anlaşmayı garantileyecek tedbirler almıyor. Baltacı Mehmet Paşa yaptığı hatadan dolayı azlediliyor, yakın çevresindeki adamlar da idam ediliyor.
Yakın çevresi hediye adı altında almış.
Rusların sıcak denizlere inme hülyası Petro'nun vasiyeti olarak bilinir ve hep anlatılır. İlber Ortaylı yaptığı araştırma sonucunda bunun Petro'nun değil, Petro'dan sonraki dönemlerde Alman asıllı Rus generali Christoph Münnich'in kaleme aldığı bir protokol olduğunu söylüyor. Bizimkilerinin Rus korkusunu arttırmak için kullandıklarını ifade ediyor.