|

Zeytin ağaçlarına saygıyla eğil

Egedeki bir zeytin ağacı hikayesinden yola çıkarak çevre ve insan ilişkisini ele alan Zeytin Kuşu romanı aynı zamanda bugünkü insanın çıkmazına da bir anlamda işaretliyor.

Arzu Şahin
12:55 - 15/03/2020 Pazar
Güncelleme: 12:57 - 15/03/2020 Pazar
Yeni Şafak
Zeytin Kuşu
Zeytin Kuşu

1950’lerde başlayan ve giderek yoğunlaşan köyden kente göç Türkiye sosyolojisini şekillendiren en temel etmenlerden biri oldu. Öyle ki bu göçün beraberinde getirdiği gecekondulaşma 1970’lerden sonra edebiyatımıza, sinemamıza ve müziğimize yön verdi. Latife Tekin’in bir dönemler bize anlattığı gecekondu hikayeleri hala tüm sahiciliği ile zihinlerimizde durmakta. Türkan Şoray ve Talat Bulut’un başrollerde oynadığı Sultan filmi de öyle. Devrin ve toplumun değişmesiyle 1970’lerde gecekondularını yıktırmamak için iş aletlerinin önüne atlayan yoksul insanların rolünü şehirli burjuvazi aldı. Kentsel dönüşüme de doğa katliamına da karşı olan beyazların ellerindeki en güçlü silah ise sosyal medya oldu. Öyle ki bugün her gün tahrip edilen bir doğa harikasının ardından tüm toplum klavyelerinin başından öfkesini dile getiriyor.

ZEYTİN AĞAÇLARI HAFRİYAT KAMYONLARINA KARŞI

Zeytin Kuşu’nun başrolünde ismi dünyanın en eski alfabesinde zeytin anlamına gelen Zeta ile karşılaşıyoruz. Zeta zeytinlikleri ile meşhur bir Ege köyünde doğup büyümüş liseyi bitirdikten sonra aynı köyden Nuri ile evlenip şehre taşınmış, eşini kaybettikten sonra yeniden köklerine dönmüş bir kadın. Tek çocuğu Bulut ise annesiyle çeşitli psikolojik çıkmazlar yaşayan, şehirde sanat ortamlarında yaptığı çalışmalarla adından söz ettiren bir heykeltraş. Şehirdeyken Felsefe bölümünü bitiren Zeta’nın köy yaşamı ise oldukça sakin ve belli bir rutin içinde devam ediyor. Ta ki şehirden gelen bir firma zeytinlikleri ortadan kaldırıp yerine mermer madeni yapmak isteyene kadar. Köylüler, obalılar ve şehirlilerin zeytin ağaçlarını kestirmek istememesi yeni bir çevre hareketini başlatıyor. Şehirde ise Bulut’un çocukluğunu geçirdiği apartman dairesinin kentsel dönüşümle yıkılmak istenmesi aktivist ailemizi aynı düzlemde buluşturuyor. Zeta köyde madencilere karşı köylüleri ve obalıları örgütlerken, Bulut şehirde kentsel dönüşümün yok etmek istediği eski yapıları korumak için mücadele ediyor.

BURJUVANIN YENİ HEVESİ ÇEVRECİLİK

Şehirle köy arasında bir köprü olan Zeta’nın şu cümleleri kitabın etrafından dolandığı asıl meseleyi özetler nitelikte “Ekoloji moda oldu, çevrecilik dediğin şey burjuva toplumunun yeni hevesi gibi geliyor bana. Çevrecilik adına yapılan işlerin çoğu mevcut kurumlara biraz çekidüzen vermekten ibaret. Lafı uzatmayayım ama sizin çevrecilik dediğinizle benim anladığım şey aynı değil. Çevre mühendisliği beni ilgilendirmiyor. Benim dediğim, insanın doğa üzerindeki tahakkümünün ortadan kaldırılması.”

Zeytin Kuşu, son dönemde sıkça karşılaştığımız bireysel sayıklamalarla dolu romanların aksine derdi olan ve hemen herkesin ortak paydada buluşabileceği meseleleri tüm yönleriyle anlatmaya çalışan bir roman. Ancak romanda hemen her kesime ve görüşe yer verilmeye çalışılırken okurun aradığı edebi lezzet ortadan kaybolmuş. Ayrıca sol söylem ve eylemlerin tüm klişelerinin kitaba yayılması sıkıcı bir nakarata dönüşmüş. Oysa doğa, ağaç, çarpık kentleşme, tarihin kıymetinin bilinmemesi gibi hemen her kesimin üzerinde uzlaşacağı konularla ilgili yazılan bir edebi metinde okur, toplumun tüm katmanları arasında yapay değil sahici bir birliktelik görmek istiyor.

Sonuçta Peygamber Efendimizin “Kıyamet kopuyor olsa ve birinizin elinde bir fide bulunsa, kıyamet kopmadan onu dikebilirse bunu hemen yapsın” hadisi ile, Nazım Hikmet’in “Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı / Yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin.” dizeleri yaşlı ağaçların önünde saygıyla eğilmesini bilmeyen bizlere aynı şeyi söylüyor.

#Zeytin Kuşu
4 yıl önce