|
"Kendi iktidar alanını İslâmlaştırmak"

Başlıktaki ifade, Altınoluk dergisinin bir kapak sözü... Derginin bu sayısında, "Büyük hedeflerden önce, kendi iktidar alanımıza yönelmeliyiz, orayı İslâmlaştırmalıyız, mesajı veriliyordu. Kalbimize muktedirsek orayı, evimize, işyerimize muktedirsek oradaki ilişkileri İslâmlaştırmalıyız. İşyerinde işçileriyle, evinde eşi ve çocuklarıyla İslâm''ın barış ortamını inşa edemeyenin, sokakla uğraşması boşunadır. Kendi bünyesini İslâm''a teslim edemeyenin, başkasının İslâmlaşmasını dert edinmesi anlamsızdır."

Bir ara bu sütunlarda "Caprice''ten Çeçenistan görünüyor mu?" diye yazmıştım. Şimdilerde, her yerden her yer görünüyor ve içi sızlayan sayılı. Öyle ilişkiler ve öyle manzaralara tanık oluyorsunuz ki, "Bu adam o adam mı?" demekten kendinizi alamıyor ve hemen kalbinizi yokluyorsunuz? "Ey kalbim nerdesin, yerinde misin, yoksa sen de mi?" tedirginliğine düşüyorsunuz... Kimini şöhret, kimini şehvet, kimini siyaset, kimini servet alıp götürüyor.

Size bir yazı sunacağım. Bir isyanı yansıtıyor. Fatma Betül imzalı, "Ebabil Kayıtları"ndan başlığını taşıyor. Haksöz dergisinin Ekim-Kasım sayısında yayınlanmış. Onu okuyunca, eminim sizler de kalbinizi yoklayacaksınız? "İlk iş, kendi iktidar alanını İslâmlaştırmak" diyeceksiniz. "Yaşadığımız acılar, kendi yüreklerimizin yarasından", diyeceksiniz. Göreceksiniz ki Ebabil hep Ebrehe''nin ordusunu taşlamıyor, gönül Kâbesini yaralayan herkesin nasibi var Ebabil''in taşlarından... Ve düşüneceksiniz ki, çuvaldızı yüreklerinize batırmadan, başkalarının gözü-kaşı ile uğraşmak, ya da büyük büyük hedeflerden söz etmek anlamsızdır. Bileceksiniz ki, bir dâvâ varsa onun olmazsa olmaz vasfı, ahlâkî tutarlılıktır, kendi ruh disiplinini diri tutmaktır. İçinde zaaf hissedince Allah''a sığınmak, O''ndan yardım dilemek, tutkularınla başedemediğin zaman da, "dâvâ"dan af dileyip, meydanlardan uzaklaşmaktır.

Gelin Fatma Betül''ün yürek yangını ifadelerini birlikte okuyalım:

"Dümdüz cümleler okuyacaksınız şimdi. Üç yalın haberi aktaracaklar size. Mübalağaya, sanata, teşbihe gerek yok. Yalnızca dehşete gerek var. Kimler mi söyledi onları bana? KUŞLAR. Tanırsınız onları. Ebabiller. Kur''an''da adları geçer.

Birinci Haber: Bir müslüman adam. Bosna''da yüzyüze savaşmış. İki evladını bırakıp ölüme gitmiş. Sonra davası adına Türkiye''de ceza almış. Şu anda yurt dışında. İki oğul bir ana hayat arkadaşına emanet. Gösterdiği fedakârlıkları şimdi hanımı sürdürüyor. Düzenli bir gelirleri yok. Bu hayat şartlarında çocuklar hasretle, ana dertlerle yoğruluyor. Eşinin iş ortakları hem de dâvâ(!) arkadaşları dertlerine ortak olamıyorlarmış nedense. Dünya gailesi işte. Derken bir yardımsever dost, mühendis anneye proje ısmarlıyor. Maksat sahip çıkmak. Proje bitiyor. Bu fedakâr ana emeğinin karşılığını alamıyor. Üstelik masrafları kendi cebinden ödüyor. Kırgınlığını şikâyetlerini Allah''a havale ediyor.

-İkinci Haber: Birkaç başörtülü öğrenci. Dönemin bedelini ödeyenler yani. Malum sorundan, okullarından atılıyorlar. Hepsi Anadolu çocukları. Ailelerine daha fazla acı yaşatmamak için iş arıyorlar. Dindar bilinen şirket ve holding sahiplerine gidiyorlar. Yardım istemiyorlar. Çalışmak, emek sunmak, istihdam edilmek istiyorlar. Holding sahipleri onları ikinci eş olarak istihdam etmeyi teklif ediyorlar. Onlar, incinmişliklerini, kırılmış gururlarını, şikâyetlerini Allah''a havale ediyorlar.

Üçüncü Haber: Bir mücadeleci iş adamı. Düzenin sömürü çarklarına karşı teoriler üretirken, bir yandan da mağdur öğrencilere iş imkânı sağlıyor. Birden sömürü düzeninin verdiğinden daha az rakamlar çıkıveriyor ağzından. Komik rakamlar. Burslardan biraz daha hallice. Öğrenciler susuyor. Emeğin ucuzluğunu yeni görmenin suskunluğu mu dersiniz? Değil. Bu ucuzluğun hiç tahmin etmedikleri insanların kitaplarında yazdığını görünce susuyorlar.

Hepsi adına ben haykırmak istiyorum. Sözlerimi süslemeden dolaysız sarfetmek istiyorum. Bir hançer gibi yüreğime saplanan bu haberleri aynı yalınlığıyla sizlerin kalplerine havale ediyorum.

Sen sünnet-i seniyenin eşsiz timsali sakalınla, islâmi patentli cümlelerinle sen. Dindar halka dayanıp kurduğun şirketlerinden, evlerinden, arabalarından, tatil köylerinden gözlerim kamaşıyor. Nerede olduğunu göremez oldum. Ne-re-de-sin? Ses ver bana. Hani söz vermiştin ya bir zamanlar. Şimdi söz istemiyorum. Bir yankı gelsin sesinden yeter. Müslüman kardeşinim ben senin. Başım hâlâ örtülü. Bu yüzden uzaklaştırıldım her yerden. Aşağılandım. Ya da bir işçiyim ben senin fabrikanda. İki çocuk babasıyım. Aynı davaya inanıyoruz, biliyor musun. Gelgelelim çocuklarıma anlatamaz oldum bazı şeyleri. Gel biraz da sen anlat. Neredesin? Göremez oldum seni. Gözlerim kamaşır oldu şa''şaandan.

Derken nerede olduğunu söyleyiverdi bana bir Ebabil. Galiba söylediklerini pek yaşayamaz olmuşsun. Yetimi doyurmak bir yana, sana emek sunanlara hakkını veremez olmuşsun. Bir de rüşvet varmış hayatında. Tefsirlerin yerini teviller almış. Önce "düzen böyle olmalı" derken, şimdi "düzen böyle" demeye yetiyormuş nefesin.

Sonra, başörtülü bacıların gelmiş sana. Okulsuzuz, işsiziz demişler. Holdingleriniz, limited şirketleriniz sığınağımız olsun, gemilerinize inananları toplayın demişler. Sen hay, hay demişsin. Gelin evlerimizin sadr-ı mekanlarına. Baş tacımız olun. Size bir ev, bir araba, bir de altından halka. Resmiyeti varsın olmasın.

Demek öyle.

Şimdi nerede olduğunu bildim senin. Ey iki menzile arasının yolcusu! Ses, yankı, yardım, hiçbirşey istemiyorum artık senden. Ben senin için yardım diliyorum. Bak Ebabilini kanatlarından tutuyorum. Biraz daha bekle diyorum o''na, belki _

Sana da "sus" diyorum. Lütfen konuşma. Ammar olma sen, Yasir olma. Hele Ebu Bekir''i hiç ağzına alma. Devlet kurma, kurtarma Filistin''i, Parti kurma, zikir çekme, Hac yapma. Suud hanedanlığı ile uğraşma. Kendi hanedanlığına bak. Şişirme ağzında İslam''lı cümleleri. Müslüman kardeşinin ahıyla yoğrulmuş taşlar yüklenmeye başladı Ebabiller, gözleri sana dönük. Korkunç çığlıklarla yüklü ciğerleri. Çabuk ol. O gelmeden, sen at kendine taşları. Müzdelife''de değil senin taşların. Her yıl gitme oralara. Senin şeytanın burada.

Müslümanlık adına, dava adına yapılan koşuşturmalar nedense hep sana yarar oldu.

Sen bu taşlarını biriktir. Haydi topla. Sömürü edebiyatını bırak. Kendi sömürdüklerine bak. Ebabiller bitti mi sandın. Yıktığın yürekler, hayaller tecessüm etti de etraf virane kâbelere kesildi. Cahili sistemin neferleri bile senden daha insaflı ey İslam neferi (!). Ey bir zamanların Mus''ab bin Umeyr''i. Öyle değilmiş değil mi? Büyük cihad o değilmiş, değil mi?

Sen "yetimi itip kakan kahrolsun" derken ne hissediyor idiysen, otuz milyona çalışan kardeşinin yüreği aynı duyguyu besler oldu. Acı yutkunur oldu "mücahide bacı"ların. Onurlu bir davanın yükünü mü taşısınlar, senin dehşet verici tekliflerinin yükünü mü? Söyle! Bu omuzlara bu yük fazla değil mi? Sana kalmaz korkma, Ebabiller bu yükü omuzlamaya geliyor. Demek bir ev, bir araba, bir de altından halka. Resmiyeti olmasın, devletin kaydı bağlar mı senin gibi mücahidi! Söyle seni ne bağlar? İnsaf mı, vicdan mı, İslâm mı, ahlâk mı? Söyle hangisi bağlar? Ebabil gözlerini sana dikmiş. Yetiş O''ndan önce topla taşlarını. O atmadan sen taşla kendini. Nefsini yık, perişan et. Yeniden imar et kendini. "Ey iman edenler, iman edin"i oku da yeniden iman et!"

24 yıl önce
"Kendi iktidar alanını İslâmlaştırmak"
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi