
Irak ve Afganistan''ın işgal sürecine bakınca sıranın İran''a geldiğini düşünmemek için hiçbir neden yok. Üstelik Irak''taki iç dengeleri kullanarak hatta dolaylı olarak ABD''nin işini kolaylaştırarak, pazarlık gücünü artıran İran bu taktiğinin kullanım tarihi bittiği için hedefte görünüyor. Obama''nın dünyaya verdiği barışçıl imajın deneneceği alan haline geldi İran''da izleyeceği politika.
Irakta eli rahatlayan Amerika''nın nükleer silah ürettiği iddiasıyla İran''a daha rahat yükleneceği düşünülebilir. Bir yanda İsrail''i frenlerken diğer tarafta kendisi İran''a uluslar arası baskıyı sistem dışı ve meydan okuyan, üstelik "İslami terör"ün odağı gösterilen Tahran''ın cezalandırılması için yeterince gerekçe üretebilir. En azından batı kamuoyunda böylesi bir cezalandırmayı meşrulaştıracak imaj ve psikolojik alt yapı mevcut…
Bence sorun İran''ın gerçekten nükleer silah üretip üretmeyeceği, İsrail ya da başka bir batılı ülkeye saldırıp saldırmayacağını ( hatta bilmem kaç yıl sonra Amerika''yı da vurabilecek füzelde geliştirecekmiş) aşan boyutu var. Nereden bakılsa psikolojik savaş gerçekliği kapatıyor, vicdanları köreltiyor.
İran ve nükleer silah konusunda Amerika''nın yürüttüğü kampanyadan dünyaya şu mesaj verilmek isteniyor. Dini bir rejime sahip olan İran, bu özelliğinden dolayı dünyayı kana bulayacak bir silah peşinde. Küresel terörizmi destekleyen bu "şer yuvası", mollaların dini fanatizminin çizdiği strateji gereği nükleer bomba elde etmeye ve çağdaş uygarlığın temsilcisi batılı ülkeleri yok etmek istemektedir. Tıpkı başta Amerika olmak üzere batılı hedeflere saldıran İslamcı teröristler gibi.
Sonuç olarak İran, ister nükleer silahı kullansın ister kullanmasın, rejimin karakterinden dolayı dünyayı tehdit etmektedir. Kampanyanın anafikri bu ön kabule dayanıyor..
Oysa İran rejiminin ana hedeflerini belirleyen rehberlik tam bu suçlandığı konuda çok açık mesajlar veriyor. Daha birkaç gün önce Tahran''da düzenlenen "alternatif nükleer silahsızlanma konferansı"na bir mesaj gönderen Hamaney, nükleer silah peşinde olmadıklarını tekrarlayarak, "nükleer silah kullanmanın haram" olduğunu belirtti. Aynı zamanda bağlayıcı bir görüş niteliğindeki bu açıklama Amerika''nın İran, İslam ve terör gibi batılı zihinlerde oluşturmak istediği imajı alt üst edecek nitelikte. Eğer mesele "molla rejimi"nin karakterinden gelen bir tehditse dini önderlik nükleer silah kullanımının haram olduğunu belirtiyor. En azından İran rejiminin em üst makamı tarafından "ilk kullanan biz olmayacağız" mesajını veriliyor. Nükleer silah kullanmadığın sürece güvende olabilrisin, bunu kullanmanın dini olarak imkansız olduğunu belirtmiş oluyor.
Benzer durumda Humeyni de İran –Irak savaşı sırasında kitlesel imha silahlarının kullanılamayacağına dair açık fetvası vardı. Ve İran yönetimi şehirlere yönelik saldırı yapmak zorunda kaldığında önceden haber verme yoluna gitmişti. 1987''de, şehirler savaşı sırasında bu fetvaya göre önceden haber veriyor, sivilleri uyarıyordu. O yıllarda bir nükleer silah söz konusu değildi ama genel prensip (ve fetva) kalabalığa ateş açılmasına ve masum insanların ölümüne sebep olacak silahların kullanılmasını engelliyor.
Bu noktada tutarlılık, siyaset, ilkeler gibi konular devreye girdiğinde işin hiç de söylemlerle sınırlı kalmayacağı itirazı gelebilir.
İşin ''real politik'' olarak neye karşılık geldiğini tartışmaya başladığınızda zaten İran kendiliğinden haklı konuma geçiyor. Muhtemel bir nükleer tehlikeden bahsedenlerin hepsinin bu silaha sahip olmaları bir yana bölgede atom bombasına sahip İsrail''in hiç bir uluslar arası anlaşamaya imza atmamış olması gerçeği bizatihi tehlikenin mevcudiyetı gerçeği masada duruyor.
İran''ın nükleer enerji söyleminin inandırıcı olup olmamasından öte topyekün yürütülen İslam ve terör benzeşmesi açısından son derece tutarsız bir propaganda savaşından söz edilebilir ancak.
Son olarak, nerdeyse geri dönüşü olmayan riskli bir adım atan Obama, karşısında ''Çin seddi''ni gördü. Davutoğlu''nun devreye girmesiyle Ahmedinejad da kendi siyaseti açısından cesur bir adım attığı söylenebilir.
Her iki taraf da aslında gerilimi belli noktada tutmak istiyor. Tehlikeli sınıra geldiğinde durmasını biliyor. En azından bu zamana kadar bu şekilde geldi. Amerika küresel stratejileri, İran iç politikadaki durum nedeniyle bu gerilimi sürdürdü. Bakalım gerilim bir noktada duracak mı? Yoksa ip bu sefer kopacak mı? En zor pozisyonda kalan da Türkiye oldu. Bu konuda başarılı olursa eli daha güçlenerek çıkacağında kuşku yok.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.