|
Nasılsın?

-Nasılsın?

-Tottenham gibiyim. Ne şampiyon olacak kadar iyi ne yarıştan kopacak kadar kötü. Birkaç iyi oyunun, birkaç güzel çalımın, birkaç güzel pasın arasında golü hep beklemediğim anda yiyorum. “Olur öyle” diyor etrafımdakiler. Öyle olduğunu biliyorum. Bütün dikey yalnızlıklarla bütün yatay çoklukların arasında topu rakip sahaya geçirip tehlike yaratmak istiyorum. Savunma hattımın dersine iyi çalışmış olmasını umuyorum. Maç kondisyonumun yeterli olmasını diliyorum.

-Nasılsın?

-Ağzını eğerek şarkıcı olunabileceğini düşünen popçuların şarkı sözleri gibiyim. Ne dediğim anlaşılmıyor ama yine de bir şekilde dinliyor beni insanlar. Ritmime ayak uyduruyorlar. Tempo tutuyorlar. Sonra unutuyorlar. Sözlerimi. Çünkü yenisi çıkıyor. Sözün. Her şeyin yenisinin çıktığı bir çağda sözümü de sürekli yeni tutma derdiyle yanarak sözü yere düşürüyorum. Söz kayboluyor ve ritim kalıyor sadece. Ağzını eğerek şarkıcı olunabileceğini düşünen popçuların şarkı sözleri gibiyim.

-Nasılsın?

-Başarısız bir mimarın çizdiği ortalama bir ev gibiyim. İnsanlar benim bir ev olduğuma ve bir mimar tarafından çizildiğime kanaat getiriyorlar getirmesine ama bir yandan da anlıyorlar bende neyin tamam olmadığını. Salonumun biraz biçimsiz, mutfağımın biraz küçük, koridorumun biraz dar olduğunu görüyorlar. Kolonların orada olmaması gerektiğini ve en büyük sorunumun güneş almamak olabileceğini seziyorlar. Çünkü bütün cephelerimi dikkate almamış mimar. Çünkü arsam o kadarmış. Çünkü mimarın bilgisi yetersizmiş. Bütün çünküleri bir araya toplayıp bütün mazeretleri sıralasalar ne olacak ki? İzah etmiyor beni. Yine de tepemde bir dam var işte. Yine de içinde yemek pişen bir mutfağım, biraz hava almanın iyi geleceği bir balkonum var. Bunlarla yetinerek var kılıyorum kendimi. Başarısız bir mimarın çizdiği ortalama bir ev gibiyim.

-Nasılsın?

-Yakıt olarak kaçak mazot kullanan lüks bir araba gibiyim. Çekişim zayıf kalıyor. Seriliğim düşük. Konforum yerinde ama bir türlü istediğim sürüş performansını yakalayamıyorum. Aslında biliyorum beni hangi yakıtın şımartacağını, coşturacağını. Biliyorum elbet. Ama o yakıtın maliyeti çok fazla. Alıştığım bu yavaşlığın, kanıksadığım bu geride kalma duygusunun geçmesi durumunda ne yapabileceğimi bilmiyorum. Otobanda iki yüz kilometre hızın bana iyi gelip gelmeyeceğini bilmiyorum. Bütün kazalardan korktuğum için hasarlıyım belli ki. Bir kere, tek bir kere bile doyasıya koşmak, hırıltılarla bütün arabaları sollamak istemiyorum. Orta şeritte, sürücüme sağladığım konforun yeterli olduğunu bilerek, usul usul kopuyorum. Yarıştan. Hayattan. Yakıt olarak kaçak mazot kullanan lüks bir araba gibiyim.

-Nasılsın?

-Bu soru kendisine hiç sorulmamış gibiyim. Çünkü bir kez, sadece bir kez sorulsaydı bana gerçekten nasıl olduğum, çok önemserdim bu sorunun cevabını. Günlerce düşünürdüm. Geceler boyu yıldızlara bakarak arardım cevap olarak verilecek en doğru cümleleri. “Bir türlü teskin olmamış tekinsiz bir teklikte tek başınayım” diyebilirdim mesela bana bu soruyu sözle oynamayı seven bir şair sorsaydı. “Orta dünyanın elfleriyle bir cami avlusunda ikindi sohbeti eder gibiyim” derdim mesela postmodern bir öykücü sorsaydı. “Alınmamış bir tanjantın hüznüyle mukayyetim” diye cevap verebilirdim, soran romantik bir matematikçi olsaydı. Üstelik bilmezdim alınmamış tanjantların ruh halini.

Sen sorsaydın.

Sen sorsaydın, seni yeni pişmiş ekmeğin kokusuna benzeterek başlardım cevap vermeye. Küçücük bir çocukken tutmaya başladığım ellerinle Kızıldeniz’i nasıl da ikiye böldüğünü ve beni karşıya nasıl geçirdiğini hatırlatırdım sana. Sonra şöyle derdim: “Nasılız? Güzeliz değil mi?”

#Tottenham
#Kızıldeniz
#mimar
2 yıl önce
Nasılsın?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi