Selimiye’yi en son Eylül 2019’da ziyaret etmiştim. Çektiğim fotoğrafları incelediğimde bir restorasyon ihtiyacı açıkça görülüyordu. Nitekim fazla bir zaman da geçmedi, Selimiye Camii ve Külliyesi’nde üçüncü büyük restorasyon başlatıldı. Son tahlilde bir geometrikleştirme ve giydirme sanatı olan mimarideki en büyük eserlerin mabetler (beyt, Nur Sûresi, 24/36) olma nedenini; mimari bir eser olarak Selimiye’nin maddi ve manevi değerini; restorasyonun ne demek olduğunu ve nasıl yapıldığını… paranteze
Selimiye’yi en son Eylül 2019’da ziyaret etmiştim. Çektiğim fotoğrafları incelediğimde bir restorasyon ihtiyacı açıkça görülüyordu.
Nitekim fazla bir zaman da geçmedi, Selimiye Camii ve Külliyesi’nde üçüncü büyük restorasyon başlatıldı.
Son tahlilde bir geometrikleştirme ve giydirme sanatı olan mimarideki en büyük eserlerin mabetler (beyt, Nur Sûresi, 24/36) olma nedenini; mimari bir eser olarak Selimiye’nin maddi ve manevi değerini; restorasyonun ne demek olduğunu ve nasıl yapıldığını… paranteze alarak, konuya zikrettiğimiz fiili ihtiyaç ve uygulamadan baktığımızda, Selimiye’den iyi haberlerin gelmediğini peşinen belirtelim.
Mahiyeti, maksadı, hedefi ve uygulaması yönünden restorasyonun kendisi başlı başına bilimsel ve teknik bir problem olduğundan, burada restorasyondan kaynaklanan hep tartışıla gelmiş, çoğu da teknik ve sosyal zorunluluklarla kanıksanmış genel problemleri konuşmamıza da hiç gerek yok. Bu nedenle konumuzu Selimiye’deki mevcut restorasyonla sınırlayacağız.
Her şeyden önce maddi bir yapı olan Selimiye’nin bu yanıyla onun kütlesini oluşturan taş, tuğla, ahşap, harç, alçı… vb. malzemelerin özelliklerine -ve dolayısıyla onu emsallerinde farklı kılan niteliklerine- göre restorasyona tabi tutulması işin tabiatındandır.
Bu yanıyla Evliya Çelebi’nin normal ve renkli taşların, mermerlerin, sütunların temin edildikleri ocakları / yerleri belirtmiş olması, ilgili malzemelerden tahribata uğrayanların hangi malzemeyle yenilenebileceğine dair bir hat belirttiği gibi, Sinan mimarisi üzerine kaleme alınan eski metinlerde ve hassaten Dâyezâde Mustafa Efendi’nin “Selimiye Risalesi”nde kubbe, pencere ve minarelerle ilgili fiziki bilgilerle, onun metafizik değerlendirmelerine konu olan ilgili ima ve benzetmeler de yine hat belirtir. Bu manada Turgut Cansever’in “Mimar Sinan”ında, Doğan Kuban’ın “Sinan’ın Sanatı ve Selimiye”sinde, Serap Ekizler Sönmez’in “Mimar Sinan Cemileri ve İslam Sanatında Geometrik Desenler”inde ortaya konulan envanter de belirleyicidir.
Daha açık bir söyleyişle örneğin avludaki, beyaz mermerden yapılmış olan onaltıgen şadırvanı, farklı bir cins mermerle ve çatı ekleyerek elden geçiremezsiniz; iyisi artık bulunmuyor ve maliyeti de çok yüksek diye müezzin mahfelini çevreleyen ceviz korkulukları kavakla değiştiremezsiniz. Bunlara ve yapıdaki sair unsurlara uygulanacak her işlemin aslına uygun ya da zorunluluklar nedeniyle aslına en çok benzeyen malzemelerden, ilk formlarına, ölçülerine sadık kalınarak yapılması esastır.
Ağırlığının 2000 ton olduğu belirlenen, sekiz fil ayağı üzerine oturtulmuş kubbenin hem form hem tezhip ve hatt-ı şerifleriyle korunması; ahşap ve sıva üstü kalem işlerinin; çark- feleğin; ters lalenin; kabartma ve kaplama çinilerin; mihraptaki nadide işçiliğin; mukarnasların; minare ve pencerelerdeki bezemelerin; kandillerin; karanfil, lale, elma, erik vb. bitki motiflerinin… “orada o şekilde olmaları” nedeniyle özel bir değer yüklendiklerinin gözden ırak tutulmaması gerekir.
Zira, mimarinin giydirme sanatı olarak tanımlanmasına milletlerin sanat zihniyeti, medeniyeti ve zevki ayrımı yerleşik olup, sadece bunlara mahsus olarak yaptığınız her uygulama, yapılma tarzları / teknikleri ve yapı malzemeleri bakımından aynı olan bir kütleyi “size göre” özelleştirebilir, emsallerinden farklılaştırabilir.
Selimiye restorasyonundaki fiili duruma gelince:
Önce kıymetli bir büyüğüm, sonra Edirne’deki dostlarım tarafından bana ulaştırılan mahallinden çekilmiş fotoğraflar, orada işlerin zikrettiğimiz esaslarda ve hassasiyetlerde yapılmadığını gösteriyor.
Şunu açıkça beyan etmeliyim ki, bu meselenin altını, yakın zamanda Kız Kulesi restorasyonuyla ilgili -salt siyasi sebeplerle- üretilmek istenen “fitne”nin hem çok farkında hem de çok çok uzağında olarak çiziyorum.
Selimiye -Rabbimiz muhafaza buyursun- putumuz değildir; ecdadımızdan devraldığımız bir mirastır ve bizim karşı çıktığımız şey ise mirasyedilik, haramiliktir.
Baki olan sadece ve sadece Allah’tır; eşyadaki değişme, yok olma… mukadderdir. Ancak göz göre göre ya da göstere göstere, yüz yıllardır var olan bir yaşayışta sebep olunacak tahribat da rıza göstereceğimiz bir şey değildir.
Süleymaniye’deki son restorasyonda, Fossati tarafından yapıldığı ileri sürülen ama hiçbir dayanağı olmayan süsleme etrafında çıkan tartışmaları hatırlatarak, Selimiye’de de hiçbir dayanağı olmayan barok çakmalara tevessül edilmesinin neden olacağı problemleri yetkililere hatırlatmak istiyorum.
Tabii, sesimi duyabilen bir kulağın olduğunu sanarak…