|

Eğer geriye dönüp bakarsak

Edward Bellamy’nin kaleme aldığı “Geriye Bakış 2000’den 1887’ye” İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıktı. 19. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan bir ütopyayı anlatıyor. Ekonomik sistemin başrolde olduğu bu ütopya, insanlığın çağlar boyunca alay edilen eski düşünü yeniden hatırlatıyor.

Arzu Şahin
04:00 - 15/12/2020 Salı
Güncelleme: 22:55 - 15/12/2020 Salı
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv

Ütopya yazarları genel olarak biz okurlarına “başka bir dünya mümkün” fikrini verir. Bu dünya kimi zaman yaşadığımız dönemi aratır nitelikte olurken, kimi zaman hayallerimizi süsleyen bir cennet bahçesine dönüşür. Ütopyaların çekiciliği ise yaşadığı dönemden bunalmış insanlara başka bir döneme bir kahin-yazar aracılığıyla göz atma fırsatı sunmasıdır. Edward Bellamy’nin kaleme aldığı “Geriye Bakış 2000’den 1887’ye” tam olarak böyle bir roman.

19. yüzyılın sonlarında hayata gözlerini yummuş olan Bellamy’nin 20. yüzyıl için kurduğu düş Geriye Bakış’ta vücut buluyor. Kahramanımız Julian West 1887 yılında Boston’da yaşayan varlıklı biri olarak karşımıza çıkıyor. Sınıfsal olarak üst tabakaya ait olan West’in tek derdi çok sevdiği nişanlısı Edith ile yapacağı evliliğin işçi grevleri nedeniyle ertelenmiş olması. Çünkü evlendikten sonra oturacakları evin bitirilmesi yoksul işçilerin çalışmasına bağlı. Çalışanla işverenin, emekle sermayenin ters yüz olduğu, ekonomik krizlerin kol gezdiği bu dönemde uyku problemi çeken Julian West sık sık kullandığı hipnoz yöntemiyle derin bir uykuya dalar. Uyandığında 2000 yılının Boston’undadır.


EKONOMİ SADECE EKONOMİ DEĞİLDİR

Ashab-ı Kehf’ten, filmler ve kitaplara pek çok eserde önümüze çıkan uzun süre uyuyarak zamanda yolculuk etme metaforu Bellamy’nin romanı için de bir başlangıç oluyor. Sonrası ise Julian West ve 2000’lerde gözlerini açtığı evin sahibi Dr. Leete arasında geçen uzun ve sorgulayıcı konuşmalardan oluşuyor. Acımasız sanayi toplumunun göbeğinden gelen Julian West için Dr. Leete’nin bahsettiği her şey anlamakta güçlük çektiği bir dünyayı tasvir ediyor. Ekonomik sistemin merkezde olduğu bu yeni dünyaya daldıkça ekonominin sadece ekonomi olmadığını, hayatın tüm alanlarını belirleyen bir yapı olduğunu daha net fark ediyorsunuz.

Savaşların olmadığı, paranın ve bankaların tedahülden kalktığı, insanların isteklerine ve yeteneklerine göre meslek seçtikleri, gelir dağılımının adaletli olduğu, sanatın ve estetiğin zirveye çıktığı, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlandığı bu dünyada insanların algıları ve davranışları da değişime ayak uydurmuş durumda. Yalancılık, hırsızlık ve paylaşımdan kaçınma artık kimsenin tenezzül etmediği ve ayıpladığı hasletler.

TEK İŞVEREN DEVLET OLURSA

Böylesi bir ütopyanın sırrı ise Dr. Leete’nin yeni sistemi anlattığı sistemde kaynaklanıyor; “Emeğin tek yönetim altında ulusal örgütlenmesi, sizin zamanınızda ve sizin düzeninizde haklı olarak çözümsüz görünen emek sorununun kökten çözümüydü. Bütün ülke tek işverene dönüştüğünde, tüm yurttaşlar da yurttaşlıkları dolayısıyla ekonomideki gereksinimlere göre dağıtımı yapılan işçilere dönüşür.” Askerlerin yerine aynı inançla ve vatanseverlikle yaşayan emekçileri bu noktaya taşıyan temel faktör gelecek kaygısının ortadan kaybolması: “Hiç kimsenin yarına ilişkin kaygısı yok, ne kendisi ne de çocukları için; çünkü devlet beslenmeyi, eğitimi ve her yurttaşın beşikten mezara değin rahat bir yaşam sürmesini güvence altına alıyor.”

Edward Bellamy’nin ütopyasını oluşturan sosyalist devlet anlayışının detaylarını okurken bir yandan şaşırıyor, bir yandan da tarif edilemez bir iç sıkıntısı yaşıyorsunuz. Herkesin kendi rızasıyla hayatı üzerindeki tüm haklarını koşulsuz olarak adadığı devlet, bir noktadan sonra adeta tanrıya dönüşüyor. İnsanlara dünyada cenneti sunan bu tanrının yaratılma süreci ise “İnsanlığın çağlar boyunca alay edilen eski düşü, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik en sonunda gerçekleştirildi.” cümlesiyle özetleniyor.

YIL 2020 DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK

Romanda kadın meselesine de önemli bir yer verilmiş. 19. yüzyılda kadınların sosyal ve sınıfsal durumlarını ortaya koyan yazarımız Dr. Leete aracılığıyla bu durumu da eleştiriyor. “Sizin zamanınızda kadınlar için, erkeklerle doğal olmayan bir rekabete girmek dışında hiçbir kariyer şansı yoktu… Bizim gözümüzde kadınlar, sizin uygarlığınızın, tüm diğer sınıflardan daha çok kurbanıydılar.”

2020 için bile çok tanıdık gelen bu satırlar, onca değişime ve ilerlemeye rağmen Belammy’nin düşünün kenarından bile geçmeyen bir dünyada yaşadığımızı gösteriyor. Zaten kitabın başlarındaki ütopya anlatımı 2000’i çoktan geçmiş biz okurlarda “hiçbir şeyi tutturamamış” duygusu yaratıyor. Ancak roman ilerledikçe bunun bir kehanetten ziyade düş olduğu iyice ortaya çıkıyor.

Romanın sonlarında 19. yüzyıl romantizminin tüm özelliklerini taşıyan bir aşk hikayesi kitabın ağır tartışmalarının yarattığı etkiyi dengelemek için devreye girse de, bütün o büyük sorunların yanında bu aşkın esamesi okunmuyor.

Edward Bellamy’nin yaşadığı döneme getirdiği eleştiriler bugün hala geçerliliğini koruyor. Geriye Bakış, insanlığın temel sorunlarının teknolojik ilerlemeye bağlı olarak azalmamasının altında genel bir sistem krizinin yattığını 19. yüzyılın sonundan bugüne haykırıyor.

#Geriye Bakış
#​Edward Bellamy
#Kitap
3 yıl önce