|

Fırtınayı seven liseli

Yazıişleri müdürlerimizden Mustafa Kahraman iyi gazeteci olmaklığının yanında iyi bir okurdur. Dil bilgisi sağlamdır; Türkçesi hakeza. Bazı kitapları okuması konusunda kendisini zorlamamı hep hoş görür. Geçenlerde, bir seyahat dönüşünde, elinde incecik bir kitapla geldi. “Sana iş çıkardım.” dedi, “Bu şiirleri okumalısın.” Emir telakki ettik.

Hakkı Yanık
04:41 - 3/12/2022 Cumartesi
Güncelleme: 04:43 - 3/12/2022 Cumartesi
Yeni Şafak
​Fırtınayı seven liseli.
​Fırtınayı seven liseli.

Ali Ramazan Yücesoy, Kahta Anadolu Lisesi’nde okuyan bir kardeşimiz. Kitabının adı: Onun Şiirleri. Eski Babil Yayınları tarafından yayımlanan 76 sayfalık kitaba 120 şiir sığdırılmış. Şiirler sayfalara arkalı önlü konulmuş çünkü. Hatta aynı sayfada iki-üç şiir yeralmış. İyi de olmuş.

“Ben fırtınayı sevdim / Beni batıran fırtınayı...” (s. 34) diyor genç şair. (Nihayet ‘genç şair’ ifadesini bir cümle içinde kullanabildim!) Batmaktan korkmuyor çünkü aşk ipine sarılmış. Ayrıca şiir adında bir canyeleği var! Kitapta ilk şiir çok dikkatimi çekti. (Annem’e, s. 9). ‘Gül’lü dizeler umut vadediyor: İsmi songül ... / ... kıskandırır diğer gülleri / Bir gül gülüyor.

Alıntılanacak dizeler de var: Bütün melekler uçardı / Sen doğmadan önce (s. 12), Eczanede satılmalı bence senin gözlerin. (s. 21), Ve anladı (o) insan / Ne kadar görünürsen / O kadar kaybolacağını. (s. 46) gibi. Zikrettiğimiz dizeler, aynı zamanda bizzat şiirin kendisi. Buradan da anlıyoruz ki kısa şiirleri, dizeleri daha etkili Yücesoy’un. Bu yönü işlemek, geliştirmek gerekir. Ali Ramazan kardeşime tavsiyem şudur ki: Oku. Bir sistem dahilinde şiir oku; şiiri yazanı, okuyanı oku. Bir yandan hayatı diğer yandan da hayatın akıp gittiği yolu oku. Yazarak oku. Bıkmadan... Şiir, uzaktan ‘tek ve hür’ bir ağaç gibi gözükür, aldanma. Yaklaş. Gür, derin bir ormanla karşılaşacaksın. Mesele o ormana girmekte. Kaybolup kaybolmamak tâli konudur. Korkma, dal kaderine!

Kitaptaki şiirler, “saygılarımla” denilerek bitirilmiş. “Saygılar bizden genç şair.”

Ufarak hikâye: Çatıkkaş

Öyle diyorlar. Yüzüm hiç gülmüyormuş. Böyle nasıl yaşıyormuşum. Somurtkanlığın kalpten mideye bütün bünyeye zararı varmış. Bu hâl psikolojimi de altüst edermiş. Çevreye ‘negatif’lik yayıyormuşum. Baktığım gül soluyormuş. Kabus görmemeleri için suratımı çocuklardan sakınmalıymışım. Kaşlarımın arasındaki çifte çizgi bir cerrahın sihirli dokunuşuyla ‘puf!’ olmalıymış. Devamlı Kemal Sunal filmi seyredip gülme krizine girmeliymişim. Hatta kendimi hocaların efsunlu nefesine teslim etmeliymişim. Her daim Yaradan’dan gülmeklik dilemeliymişim.

Öylece dalmış, oturduğum yerde oflayıp puflayarak bunları düşünüyordum. Karşımda oyun oynayan Gülay bana dönüp, “Güler abi, senin kulakların kepçeymiş ya! Yeni farkettim” dedi, kikirdeyerek.

“Kepçe mi? Güldürme beni!.”

#Mustafa Kahraman
#Ali Ramazan Yücesoy
#Onun Şiirleri
1 yıl önce