|
Hay Allah Bülent!
Bugünkü yazıyı yazarken aldım haberi. Grafik servisinden Huriye, “Bülent’i kaybetmişiz Ersin” diye yazdı.
“Hangi Bülent”
diye soramadım. Ortak bir Bülent’imiz var,
o da Bülent Parlak.
Üsküdar’daki evinde kalp krizi geçirmiş. Öyle dediler. Detay öğrenmek için aramaya çekindim çevresindeki gençleri. Huriye’ye sordum
“Bülent’i tanıyan herkes ağlıyor. Kimseler konuşamıyor”
dedi. İki ortak dostumuzu aradım, haberleri yoktu.
Bir dostun ölümünü dostlarına haber vermek ne kadar acı.
Yazıyı bıraktım, şimdi Bülent’i yazıyorum. Ne yazacağımı da bilmiyorum. Bülent kaç ölünün arkasından yazılar yazdı,
kaç dostunu, toprağa emanet ettiği kaç samimi arkadaşını kelimelerle anlatmaya çalıştı acaba?
Hepimizin arkasından bir şeyler, iyi şeyler yazacak adamdı.
Ortak noktamızdı.
Kime göre, neye göre ortak nokta? Herkese, hepimize göre! İzdiham diye bir dergi koydu tam orta yere. Temas edenin döngüsünde kaldığı, bir kelimeyle bile olsa nasiplendiği
edebiyat tekkesine dönüştü İzdiham.
Kaç ilk şiire, kaç ilk şairlik heyecanına kucak açmıştır acaba?

Bülent’in cesareti, hissiyatı, duyguları İzdiham’dan taşıyordu. Zekâ mahsulü kapaklarına, ironisi zirve yapan cümlelerine hayrandık. İzdiham demişken... Önce web sayfasıydı. Yeni atanmış ve Şırnak’ta göreve başlayan öğretmenken kurmuştu izdiham.com’u. 2007 yılıydı. Bizi Bülent ile tanıştıran ise Ömer Faruk Yücel’di. “Bak bu web sitesi yeni. Bizim arkadaşlar açtı. Sen de üye ol” demişti. O zaman tüm web siteleri yeniydi zaten. İzdiham ise farklıydı.

Camianın eli kalem tutan, şiirler karalayan gençleri bir şeyler deniyordu. Gerçek Hayat dergisinde çalışıyorduk. Ömer Faruk, her zamanki gibi akşamları dergide kalır, bilgisayar başında bir şeylerle uğraşırdı. Çoğunlukla da İzdiham’ın ana sayfasının düzenlenmesine yardım ederdi. Ömer Faruk kim mi? O bizim mahallenin en erken gidenidir. 2009 yılının Haziran ayında henüz
26 yaşındaydı Faruk’u toprağa verdiğimizde.
Tarık Tufan ile İsmail Kılıçarslan’ın olduğu masada Gerçek Hayat’ın o hafta
“Hay Allah”
kapağı ile çıkmasına karar verilmişti.
Hay Allah Faruk ve Hay Allah Bülent!
Komşu olursunuz inşallah.
Bünyamin Yılmaz, “Ah be Bülent. Şimdi kimle dertleşeceğiz, acılarımızı paylaşacağız? Taburelerimizi çekip çayları hangi muhabbete demleyeceğiz.
Gittin ve yarım kaldık dostum.
” diye yazmış. Bülent tam olarak böyle biriydi. Dertleşme, acılarını paylaşma ve muhabbet insanıydı. Bıkmadan, usanmadan saatlerce dinlerdi. Biz gündemi, politikayı konuşurduk. Bülent edebiyatçıydı fakat politik analizlerine ben de herkes gibi hayrandım. Bazen de kendini tutamaz Twitter’dan tek cümlelik manifestolar yayınlardı.
Arada sırada haber vermeden gazeteye gelir ve ben kafamı kaldırdığımda Bülent’i görürdüm. Her zamanki mütebessim bakışını atar,
‘Ya dostum!’
diye başlardı. Sahi Bülent konuşmaya ‘
Dostum’
diye başlardı hep. Bir röportajında şöyle demişti:
“Masana biri oturduğunda ona çay ısmarlarsın, yemek yiyorsa, yemek ısmarlarsın. Eğer otobüsteysen de biletini verirsin ve herhangi bir karşılık beklemezsin.”

Bülent Parlak, 43 yaşındaydı. “Hepimiz ölecek yaştayız” demişti. Hepimizin ölebileceği yaşta dünyasını değiştirdi.

Bir İzdiham dergisi kapağıyla bitsin artık bu çileli yazı;
“Mezarlıktan korkanın sevdiği ölmemiştir.”

Makamın cennet olsun Bülent!..


#Bülent Parlak
#İzdiham
#Ömer Faruk Yücel
2 yıl önce
Hay Allah Bülent!
“Derin Oyun” nasıl oynanıyor?
O gece!
Vali değil, sanki kütüphane
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?