Çin’in yükseliş dersi: Mühendislik eğitimi olmadan gelecek yok

04:0026/12/2025, Cuma
G: 26/12/2025, Cuma
Mehmet Akif Soysal

Küresel ekonomik ve teknolojik rekabet, artık ülkelerin kısa vadeli maliyet avantajlarıyla değil, hangi alanlarda insan kaynağı yetiştirdiğiyle belirleniyor. Yapay zekâdan biyoteknolojiye, ileri imalattan savunma sanayiine uzanan tüm kritik sektörlerde ortak payda, mühendislik ve fen bilimleri temelli bir eğitim yapısıdır. Çin’in son yirmi yıldaki yükselişi, bu tercihin sonuçlarını somut verilerle ortaya koymaktadır. Çin bugün ileri imalat alanında belirgin bir maliyet ve ölçek avantajına sahiptir.

Küresel ekonomik ve teknolojik rekabet, artık ülkelerin kısa vadeli maliyet avantajlarıyla değil, hangi alanlarda insan kaynağı yetiştirdiğiyle belirleniyor. Yapay zekâdan biyoteknolojiye, ileri imalattan savunma sanayiine uzanan tüm kritik sektörlerde ortak payda, mühendislik ve fen bilimleri temelli bir eğitim yapısıdır. Çin’in son yirmi yıldaki yükselişi, bu tercihin sonuçlarını somut verilerle ortaya koymaktadır.

Çin bugün ileri imalat alanında belirgin bir maliyet ve ölçek avantajına sahiptir. 30 yaş altındaki gençler mühendislik havuzunun %44’ünü oluştururken, bu oran ABD’de %20’dir. Araştırmacı ücretleri Amerikalı muadillerinin yaklaşık sekizde biri seviyesindedir. Bu yapı yalnızca düşük maliyet değil, hız ve deneme kapasitesi anlamına gelmektedir. Bu nedenle ABD’li şirketler Çin’den çıkmak isteseler bile, aynı mühendislik derinliğini ve üretim ölçeğini kısa sürede başka bir ülkede kuramamaktadır.

Bu avantaj, yapay zekâ ve otomasyonun üretkenliği artırdığı bir dönemde makro verilere de yansımıştır. Çin’in ticaret fazlası bu yıl 1 trilyon dolarla rekor kırmış; Almanya ve Japonya gibi geleneksel ihracat güçlerini geride bırakmıştır. En hızlı büyüme; otomobiller, entegre devreler ve gemiler gibi ileri mühendislik gerektiren sektörlerden gelmiştir. Çin’in ihracat gücü giderek düşük katma değerli üretimden teknoloji yoğun alanlara kaymaktadır.

Bu dönüşüm yalnızca sanayiyle sınırlı değildir. Yapay zekâdan askeri savunmaya kadar birçok alanda Çin, son yıllarda birkaç “DeepSeek anı” yaşayarak yalnızca dünyanın en büyük fabrikası olmadığını, aynı zamanda ABD ile teknoloji rekabetine girebildiğini göstermiştir. Benzer bir kırılma bugün biyoteknolojide yaşanmaktadır. Mayıs sonunda Pfizer’ın, Shenyang merkezli 3SBio’dan deneysel bir kanser ilacının lisansı için 1,25 milyar dolarlık peşin ödeme yapması ve 100 milyon dolarlık sermaye yatırımı gerçekleştirmesi; iki hafta sonra Bristol-Myers Squibb’in benzer bir ilaç için BioNTech’e 1,5 milyar dolar ödeyeceğini açıklaması, Çin çıkışlı bilginin küresel değer zincirindeki yerini açıkça göstermektedir.

Bu tablonun arkasındaki temel unsur, Çin’in yükseköğretimde yaptığı uzun vadeli tercihlerdir. 2000 yılında lise mezunlarının yalnızca %10’u üniversiteye giderken, bugün bu oran %40’a yaklaşmıştır. Lisansüstü eğitimde en popüler alan mühendisliktir. Bunun sonucu olarak mühendis sayısı 2000–2020 arasında 5,2 milyondan 17,7 milyona çıkmıştır. 2022 itibarıyla dünyanın en iyi %20’lik dilimindeki yapay zekâ araştırmacılarının %47’si lisans eğitimini Çin’de almış; ABD’nin payı %18’de kalmıştır.

Akademik üretim de aynı eksende yoğunlaşmaktadır. LexisNexis verilerine göre Tsinghua Üniversitesi, 2005–2024 döneminde 4.986 AI ve makine öğrenimi patenti başvurusu yapmış; bunun 900’den fazlası yalnızca 2024’te gerçekleşmiştir. Üniversite, yıllık AI patent üretiminde MIT, Stanford, Princeton ve Harvard’ın toplamını aşmakta; en çok atıf alan 100 AI makalesinde diğer tüm üniversitelerden daha fazla temsil edilmektedir. Stanford Üniversitesi’nin 2025 AI Index Raporu ise ABD’nin hâlâ en fazla “notable AI model” üreten ülke olduğunu, ancak Çin’in yayınlar ve patentlerde liderliğe yükseldiğini ve kalite farkını hızla kapattığını ortaya koymaktadır.

MacroPolo’nun Global AI Talent Tracker çalışmasına göre Çin, 2019’da küresel üst düzey AI araştırmacılarının %29’unu yetiştirirken, bu oran 2022’de %47’ye çıkmıştır. Aynı dönemde araştırmacıların ülke değiştirme eğilimi azalmış; daha fazla yetenek kendi ülkesinde kalmıştır.

2022 yükseköğretim verileri, Çin ile Türkiye arasındaki yapısal farkı net biçimde ortaya koymaktadır. Çin’de üniversite sistemi mühendislik ekseninde şekillenirken, Türkiye’de tercihler sosyal bilimler, işletme ve hukuk alanlarında yoğunlaşmaktadır. Çin üniversiteyi sanayi ve teknoloji kapasitesini besleyen bir araç olarak konumlarken, Türkiye’de yükseköğretim daha çok hizmet sektörü ve kamu ağırlıklı bir istihdam yapısına insan kaynağı üretmektedir.

Ortaya çıkan veriler birlikte okunduğunda, Çin’in bugünkü konumunun üniversite tercihleri ve mühendislik odaklı insan kaynağı politikasının doğrudan sonucu olduğu görülmektedir. Geleceğin ekonomisini belirleyecek olan, hangi ülkelerin mühendislik temelli eğitimi stratejik bir karar hâline getirdiğidir.


#Çin
#mühendislik
#eğitim