|

Meselesi olmayan şair hayatta kalamaz

Şiir ve idelojojinin kesişip ayrıldığı kırmızı çizgiye dikkat çeken Güven Adıgüzel şöyle diyor: "şiir reklam ajansı, siyasi parti, miting meydanı, PR çalışması değil, insanın varoluşu, ruhun yücelişi, kalbin direnişi ve dünyaya cephe hattından yapılan kutlu bir saldırıdır nihayetinde. Şair de kendi marşını kendi meşrebince söyler. Meselesi olmayan bir şiir-şair hayatta kalamaz, burası kesin."

Semiha Kavak
04:00 - 15/06/2020 Pazartesi
Güncelleme: 03:43 - 15/06/2020 Pazartesi
Yeni Şafak
Güven Adıgüzel
Güven Adıgüzel
Güven Adıgüzel’in Profil Yayınları arasında son şiir kitabı “Kararsızlar Dağıtıldıktan Sonra” geçtiğmiz haftalar okurla buluştu.Biz de şiir kitabından yola çıkarak Adıgüzel ile söyleşi yaptık. Adıgüzel kitabının isminden yola çıkarak şu yorumu yapıyor: “
Karar vermek
ünlemi, nihai bir zaferi çağrıştırıyor. Ama kararsızlık daha insanî bir hal sanki. ‘Kararsızlar’ bütün seçim anketlerinde, herkesin iştahını kabartan bir topluluk, ama yekpare değiller, ortak amaçlara-ideallere matuf bir gayretleri de yok. “
Bir kelebeğin yükü büyüyor sırtımda, kozamda silinmez kan lekesi” dizesiyle biten “kararsızlar dağıtıldıktan sonra” adlı şiiriniz aynı zamanda kitabınızın da ismi. Dikkat çeken bir şey var, hem şiirlerinizin başlıkları hem de, ”kadraj hataları, papağanın vaazı, kimse kıpırdamasın” gibi kitaplarınızın her birinin ismi okuyucuyu farklı atmosfere taşıyan türden. Meselâ, üç bölümden oluşan bu kitabınızın adının bir şiir kitabı adı olduğunu bilmeyenler onu bir seçim anketi sanabilir. Şiirlerinize başlık koyarken, kitaplarınızın isimlerini seçerken neye dikkat ediyorsunuz, kitabınıza bu ismi neden verdiniz?
İşimiz mazrufla, ama zarfı da yıkıcı etkisi sebebiyle önemserim. Başlık, isim, kapı ya da köprü. Ünsiyet böyle başlar genelde. Başlığın zihni kışkırtması, etkileyici olması mühim ama son tahlilde bütün’ü işaret etmesine ve toplam duyguyu içermesine de dikkat ediyorum. Kitabın ismine gelince, ‘’kararsızlar dağıtıldığında’’ malum, seçim anketleriyle aşina olduğumuz klişe bir ifade şekli. Aslında benim yaptığım da klişeyi bozarak şiire dahil etmek.
Karar vermek
ünlemi, nihai bir zaferi çağrıştırıyor. Ama kararsızlık daha insanî bir hal sanki. ‘’Kararsızlar’’ bütün seçim anketlerinde, herkesin iştahını kabartan bir topluluk, ama yekpare değiller, ortak amaçlara-ideallere matuf bir gayretleri de yok. Tek ortak noktaları kararsızlık. Destekliyorum bu kararsızlığı, o kadar da soğukkanlı olmamayı ve bir türlü işin içinden çıkamamayı (çıkamayanları) seviyorum. Anketler dahil olmak üzere hiçbir yerde dağıtılmalarına razı değilim.

OLUP BİTENE GÖZLERİ KAPALI ŞİİRE İNANMIYORUM

Sanırım bir konuşmanızda veya bir söyleşinizde “Ben yazdıklarıma şiir demiyorum. Bol imgeli sözler yazıyorum. " demiştiniz. Oysa, şiir hiç vazgeçtiğiniz bir tür değil. 6 yıl aradan sonra da yeni şiir kitabınız olan “kararsızlar dağıtıldıktan sonra “adlı şiir kitabınızı çıkardınız. Geldiğiniz noktadan baktığınızda kendi şiirlerinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Bazı yerlerde böyle söylediğim yazılmışsa da tam olarak öyle demedim. Zaten bağlamı da sesimi bulamamakla, bundan emin olamamakla ilgili bir şeydi galiba. Kastım ses sahibi kılınmakla ilgili duama ilişkindir. Şiir yazıyorum, yazdıklarımın ne kertede bir karşılığı var, bunu en adil hâkim yani zaman gösterecek. Elbette zamanın sözünü kuşandığı gibi, zamana karşı yazılır şiir. Kadraj Hataları’nın üstünden 6 yıl geçti, yolumu/sesimi aramaya ve şiirle boğuşmaya devam ediyorum. Şiirimi tanımlamak fazladan bir içeri bakış denemesi olur ama daha ritmik bir müziğin duyulduğu ve tarihin, sosyolojinin ve hayatın içinden konuşmaya azmetmiş bir toplama doğru yol aldığımı düşünüyorum bu kitapla birlikte.

Şiirlerinizde toplumcu bir başkaldırı, bir post modern çıkış göze batmakta. Şiirinizi her alana yayılan bir protesto gibi kullanmayı seviyor, olumluluk içinde dahi sert dizeler kullanmayı yeğliyorsunuz. Oysa, yine bir yerde “Otuzu geçtim. Artık daha sessiz, daha derin ve sızan şiirler yazmayı düşünüyorum. Bağırmaktan vazgeçtim.” demiştiniz. Ama görüyoruz ki yaşınız kırka yaklaşmış olsa da şiir dilinizde açığa çıkan bir değişim yok. Güncel olanla sıkı sıkıya bağlılığınız var. Meselâ; “Dünya bir akrebin çekik gözlü kıskacında!” diyorsunuz bu kitabınızdaki bir dizede. Ömer Halisdemir için yazdığınız şiirde de, “Allah dedin Ömer, orası tamam, merdivenleri çıkarken general orda dur! Orda vur alnından, gönlünde hiç Türkiye yok, apoletinde hiç onur!” diyor, sözcükleri adeta bir dinamit, hainlerin yüzüne çarpan bir tokat gibi kullanıyorsunuz. Yine çok sayıda benzer dizeniz yer almakta bu kitapta. Güncel olana bağlılığınız mı şiirinizi dinginleştirmiyor acaba?

O bir temenniydi, kendi adıma o değişimi yaşadığımı düşünüyorum, kitapta o temenniye dahil şiirler de mevcut. Yaşadığı dönemin ruhundan bağımsız, gözleri olup-bitene sıkı sıkıya kapalı bir şiire inanmıyorum. Şair öyle biri değil. Ömer Halisdemir’e yazılmayacak da kime yazılacak ki zaten şiir? Elimizdeki kalemle yaşadığımız bir hayatın içinden geçiyoruz. Son 6 yılda olup-bitenler, bu yarı dingin-yarı cevval hali açıklıyor zannımca. Hayat, dilimi harlıyor. Bununla birlikte politik güncele kalbimle bağlı değilim, gündelik hayatın görünmeyen iktidarlarına, tüm karşılıksızlık ve kararsızlıklara, ölüm duygusuna, sokağın diline ve hatta Çin Seddi’ne doğru bir şeyler söylüyorum aslında. Duyulmasını murad ederim.

Bilhassa yeni kuşak şairler şiiri bir ideolojik silah gibi kullanmayı seviyorlar. İdeoloji ve şiir birleşince aynı zamanda birbirinin tekrarı şiirler de kaçınılmaz oluyor. Şiir size göre ideolojiyle nerede buluşup nerede ayrılmalıdır? Şiirin içinde bulunduğu durum sizi şiir adına ümitvar kılıyor mu? Yoksa hala kutsadığımız şairlerin dilimizden düşmeyen şiirleri mi yolumuzu aydınlatacak?
Ben o bahsettiğiniz durumun, modern hayatın arızalarına/dayatmalarına karşı eleştirel bir duruş olarak anlıyorum daha çok. Güncel şiir ortamındaki
ideolojik silah
tabiri, en azından 50’ler-60’lar Türkiye’sinin atmosferinde yeşeren politik şiir gibi anlaşılamaz zaten. Meseleye bugünden baktığımızda, şiiri, düşünceden, fikirden ve dünya görüşünden ayrı bir yerde konumlandırmanın mümkün olmadığıyla başlayabiliriz. Bir ideolojiyi şiire bayrak yapıp coşkuyla sallamanın, kitlesel ilgiyi kışkırtan bir tarafının olduğu muhakkak. Ancak şiir reklam ajansı, siyasi parti, miting meydanı, PR çalışması değil, insanın varoluşu, ruhun yücelişi, kalbin direnişi ve dünyaya cephe hattından yapılan kutlu bir saldırıdır nihayetinde. Şair de kendi marşını kendi meşrebince söyler. Meselesi olmayan bir şiir-şair hayatta kalamaz, burası kesin.

ÇİĞ İDEOLOJİ ŞİİRİ YORAR

Şiir ve ideoloji bahsinde,nişan taşı olarak;
ş
iirin görkemli omuzlarına yüklenen çiğ ideolojik anlamın şiiri yoracağını ve gücünü azaltacağını söylemek mümkün. Zaten şair, şiirin kendi berrak anlamının içinde sürekli genişleyen ve derinleşen bir ‘’mesajı’’ kuşatabilirse eğer, -Turgut Uyar’ın Terziler Geldiler’i gibi- söylediğini estetik bir bütünlük üzerinden görüp anlayabiliriz. Yani şiir her durumda kendi varoluşuna aittir. Mevcut şiir ortamını, canlı, hareketli, 2020 yılına ait ve savaşçı buluyorum. Hayatta olmayan şairlerimizin şiirlerini ise, salt bir tarihsel birikim olarak değil, sürekli genişleyen anlamlarıyla bir keşif deryası, sürprizler hazinesi ve yoldaki işaretler olarak anlıyorum. Geçmiş ve şimdi, aynı denizin fenerleri.

ŞİİR SANA BİR ŞEY VADETMEZ

Digital ortamlar geliştikçe, birçok şey gibi şiir de sanal dünyanın metası haline gelerek yozlaşıyor. Şiir kitaplarına, dergilere olan ilgi azalmış durumda. Oysa, şiir daha çok buralarda aranan buralarda bulunan, sıcak mekanlarda okunan, oraların müdavimi bir sanat türü. Dijital dil şiiri gelecekte de değiştirmeye devam edecek mi? Sizce şiire nasıl bir ivme kazandıracak?

Şiir para etsin, dünyayı kurtarsın, şöhret getirsin, ömrü uzatsın diye iştigal edilen bir alan değil. Kariyer planları, kalkınma raporları, yükselme sınavları, şiirle ilgili şeyler değildir. Şiir cv’ni güzelleştirmez, sana bir şey vadetmez. Bu sebeple -her seferinde- kendi ruhundan taşan varoluşuyla, cenazesini kaldırmaya gelenleri şaşırtmaya devam ediyor. Edecek de. Şiir kitaplarına ve dergilere olan ilginin azaldığı kanaatini paylaşmıyorum, her devirde ilgi nasılsa, bugün de yaklaşık olarak aynı. Kitlesel ilgisizlik ve nefes alacak kadar gönüllü, bu ikisi aynı anda mevcuttur her zaman ve şiir yoluna devam eder. Söz-mecra ilişkisi, tartışmalı ve fırtınalı bir seyir izledi tarih boyunca, bugün de aynı kıyamet, farklı bir biçimiyle önümüzde duruyor. Evet sosyal medya yokmuş gibi yapamayız, orda sıkışan ya da patlayan şeyin içinde yaşıyoruz çünkü. Buna dil de dahil. Dijital çağ, dönüştürücü etkisiyle sözü kuşattı. Ama şair bu kuşatmayı yarmak için var. Şiir de -yüzyıllardır yaptığı gibi- nihayetinde yatağını bulur.

#Güven Adıgüzel
#Profil Yayınları
#Kararsızlar
4 yıl önce