Sözün özü susmaktır!

00:007/09/2006, Perşembe
G: 27/08/2019, Salı
Gökhan Özcan

Bu devirde konuşmamak anlamı korumanın tek yolu haline geldi. Çok konuşan, her konuda konuşan, her konuda söyleyecek sözü olduğu zannına kapılan herkes, giderek seslerin getirdiği bir anlam sağırlığına yakalanıyor. Öyle noktalara geliniyor ki, söz leşçilerce didiklenen bir ceset gibi tanınmaz hale geliyor. Konuşmaya devam ederek, bu dramatik tabloyu teşhis etmenin imkanı yok. Bunu görmek için konuşmanın, konuşma halinin dışına çıkmak gerekiyor. Açmaz burada, konuşma halinin dışına çıkmak, insanı

Bu devirde konuşmamak anlamı korumanın tek yolu haline geldi. Çok konuşan, her konuda konuşan, her konuda söyleyecek sözü olduğu zannına kapılan herkes, giderek seslerin getirdiği bir anlam sağırlığına yakalanıyor. Öyle noktalara geliniyor ki, söz leşçilerce didiklenen bir ceset gibi tanınmaz hale geliyor. Konuşmaya devam ederek, bu dramatik tabloyu teşhis etmenin imkanı yok. Bunu görmek için konuşmanın, konuşma halinin dışına çıkmak gerekiyor. Açmaz burada, konuşma halinin dışına çıkmak, insanı doğrudan konuşulanı duymak, anlamsızlığı işitmek anlamına geleceği için, bunun da pek gönüllüsü yok.

Bunları yazdığım için, kendimi bu acıklı döngünün dışında tuttuğumu sanmayınız. Hayır, esasen hiç kimse bu acıklı manzaranın dışında değil, olamaz. Ayağımızı bastığımız ortamdan sözediyorum. Havada duramayacağımıza göre, hepimiz az ya da çok, tek ayağımızla ya da iki ayağımızla, bütün ağırlığımızla ya da daha azıyla bu zemine basıyoruz. O sebeple sözün anlamdan soyunması suçu hepimizin ortak suçu... Bunu değiştirmenin bir yolu varsa, bunu da yine hep beraber yapabiliriz. Yapamıyorsak, geriye bireysel çözüm kalıyor: Susmayı başarmak... Suskunluğa teslim olmak... Konuşmaktan çekilmek...

Bu son sözcükleri yüksek sesle tekrar eder, can kulağınızla da dinlerseniz ne kadar dehşetengiz bir gereklilikten sözettiğimi göreceksiniz. Kim susmak, kelimelerini suskunluğuna saklamak, konuşma ihtirasından kolaylıkla vazgeçebilir ki? Dünya nimetlerinden daha fazla pay koparanların mutlu olduğuna inanılan bir dünyada yaşıyoruz. Sözlerden en fazla payı alan, ne çok şey bildiğini en çok gösteren, korkularını, endişelerini canhıraş sözcüklerle örtmeye çalışanların da bu mal zenginleri gibi mutlu olduğu varsayılıyor. Beyhude çaba... İnsanın bütün sözcükleri kendisi içindir önce... Ama şimdi, kendi sözcüklerini duymamak için konuşuyor insanlar... Acınası bir hal... Bizim halimiz...

Ne yapalım peki?

Susup oturalım mı?

Ne güzel olur! Susup oturalım. Bir süre hiç konuşmayalım, sadece kendi sessizliğimizi dinleyelim. Çok konuştuk, yorulduk. İnanın sözlerimiz de bizden yoruldu.

Sonra bakarsınız bir araya geldiğimizde de oturup uzun uzun sessiz ve sözsüz bir muhabbet tuttururuz. Bu gerçek bir devrim olur. Yeniden konuşmak için, sözün hakkını yeniden verebilmek, anlamları yeniden keşfetmek için böyle bir fetret devrine ihtiyacımız var. Yeniden birikmeye, biraz hayat, insan, aşk, şevk, derinlik ve hikmet toplamaya... Coşkuyla enginlere akmak için yeniden yataklarını dolduran ırmaklar olmaya ihtiyacımız var. Sonra gerektiğine inanırsak yeniden başlarız konuşmaya.

Suskunluğun değerini anlatmak için ne çok kelam ettim değil mi?

Ama söyleyin, susmakla bir şey söylense kim işitir bu devirde!