|
Hatay Lübnanlaşacak mı?

Hatay/Antakya tarihin eski çağlarından beri Doğu Akdeniz''in ucunda önemli bir yerleşim ve medeniyet merkezidir. İskenderun ile birlikte Helenistik çağda büyük gelişmeler göstermiş bir bölgedir. Gerek Helenistik çağda gerekse Roma ve Bizans döneminde bu konumunu sürdürmüştür. Kur''ân-ı Kerîm''de Yasin Suresi''nde yer alan Habib-i Neccâr hadisesinin Antakya''da geçtiği birçok kaynakta yer almaktadır. Hatta, Habib-i Neccâr adını taşıyan Memlük devri kitabesi yer alan bir Cami halen Antakya şehir merkezindedir. Hristiyanlık açısından da Antakya Ortodoks dünyasının dört ana patrikliğinden birini barındırması dolayısıyle de önem kazanmıştır.

İslam tarihinde Hatay/Antakya tüm Doğu Akdeniz sahil şeridi ile birlikte İslam âleminin, medeniyetinin yapıtaşlarını oluşturan merkezleri barındırmış birçok ulema ve mutasavvıfın maskat-ı re''si olmuştur. Haçlı seferleri esnasında, Kudüs ile birlikte Haçlı ordularının en öncelikli hedefleri arasına girmiş ve bir süre Antakya''da, Kudüs ve Urfa''nın yanısıra Haçlı Kontluğu kurulmuştur. Daha sonra uzun süre Eyyubiler''e ve Memlüklüler''e bağlı kalan bölge Yavuz Sultan Selim''in Suriye ve Mısır seferleri ile Osmanlı topraklarına katılmış.1918 Mondros mütarekesine kadar Osmanlı idaresinde kalan Hatay sancağı 1920''deki Ankara andlaşması ile Fransız işgal bölgesine girmiştir. 1938''e kadar Fransız idaresinde kalan Hatay bu tarihte bir süreliğine bağımsız olmuş, 1939''da ise Türkiye''ye bağlanmıştır. Bu süreçte, gerek Lozan muahadesinde gerekse sonraki mübâdele gibi süreç/gelişmelerin dışında kalmış, Anadolu''nun diğer bölgelerinin aksine Lübnan''a benzer şekilde Ortadoğu''nun bir parçası olarak Osmanlı devrindeki kozmopolit yapısını bütün özellikleri ile korumuştur

Çok hareketli ve dinamik/karmaşık bir tarihe sahip olan Hatay/Antakya aynı zamanda, çok karmaşık/kozmopolit bir etnik ve toplumsal yapıya sahiptir. Günümüzde, Hatay ve civarında Araplar (Nusayrî-Alevî, Sünnî,Hrisiyan-Ortodoks, Hristiyan-Katolik) , Türkmenler, Kürtler, Çerkesler, Balkan muhacirleri; Ermeniler, Yahudiler gibi topluluklar yaşamaktadır. Gerek Ortadoğunun uzantısı olması gerekse İskenderun limanı ile dünyaya açılan özelliğiyle stratejik önemi haizdir.

1939''da Fransa''nın buranın Türkiye''ye katılmasına rıza göstermesinde bu yapı temel sâiklerden biridir. Kozmopolitlik anlamında Lübnan ile benzer özellikler taşıyan bu bölgenin bağımsız kalmasının ya da Suriye içinde kalmasının Lübnan''da sömürge sahiplerinin daha önce öngördükleri ilkin 1958''de, sonra 1975-1990 yılları arasında vukubulan kanlı iç savaşların, kargaşalıkların benzerinin burada da vukubulması ihtimaline karşı bir tedbir politikası olarak benimsenmiştir. Türkiye gibi bölgenin büyük bir devletinin bünyesinde böyle bir ihtimalin öngörülemeyeceği kanaati ağır basmıştır.

Osmanlı''nın Suriye/Şam vilayetinin Beyrut sancağı olan Lübnan Fransız idaresinde ayrı bir idari bölünmeye tabi tutulmuş 1946''da Fransa bölgeden çekilip bağımsızlık öngörülünce Lübnan Suriye''den ayrı bir devlet olarak yapılandırılmıştır.Hristiyan/Maruni araplar, Müslüman Sünni araplar, Şiiler, Fâtımilerin günümüzdeki bakiyesi olan Dürzîler, Filistinli mülteciler, Türkmen, çerkes topluluklarının yaşadığı Lübnan daha 19. Yüzyılın başlarında Beyrut ve sayda limanları ile Batılı ülkelerin ticari ve kültürel ilgi alanı haline gelmiştir. Katolik Marunilerin Petros Bostani ailesi başta olmak üzere Batı Avrupa ve ABD''ye açılmı erken sayılabilecek tarihlerde olduğu gibi, bunlardan birçok aile 19. Yüzyıl sonu ile 20. Yüzyıl başlarında ABD ve Güney Amerika ülkelerine giderek yerleşmişlerdir. Özellikle İsrail''n 1948''de kurulmasının ardından Lübnan''da sular durulmamış kargaşa ve iç savaşlar (1958, 1975-1990 iç savaşları, 1978 ve 1982 İsrail işgalleri,en son 2006 İsrail operasyonu) eksik olmamıştır. Lübnan Ortadoğu ve dünya dengelerinin rekabet ettiği, çatıştığı bir arena halinde konumunu sürdürmektedir.

Hatay/Antakya Lübnan''a benzer kozmopolit yapısına karşın, 1939''dan beri Türkiye gibi bölgenin önemli ve büyük ülkesinin idaresinde bugüne değin huzur ve sükun içinde olagelmiştir.Zamanında Suriye''nin Hatay''ı haritalarında kendi sınırları içinde göstermesine ve bu yöndeki çabalarına karşın durum değişmemiştir.

Geçen yıl Suriye''de de başgösteren ve halen devam eden olaylar ve şiddet zinciri Hatay''ı bu anlamda hassas bir konuma getirmiştir. Son süreçler,Türkiye''de tek-parti dönemi resmi ideolojisinin bölgede Alevî araplar olarak da bilinen Nusayrî kökenli vatandaşlara yönelik CHP''lileştirme, Kemalizme,resmi ideolojiye eklemleme projelerinin hiç de zemin bulmamış olduğunu göstermektedir. Bu projelerin konjunktürel, geçici ve zemini olmayan ve geçmişten gelen bir toplumsal karşılığı olmadığı son Suriye olayları ile açığa çıkmıştır.Resmi ideolojinin ülkemizde sorunları buzdolabına koyup erteleyerek kangrenleştirme ve geleceğe enkaz bırakma dışında bir işlev görmemiş olduğunun da en önemli kanıtlarından biridir.

Özellikle, son dönemlerde Amanos dağları merkezli PKK eylemleri ile de aynı şekilde Hatay bu bağlamda daha da bir hassas hale getirilmiştir. Son olayların gelişimi PKK''nın Suriye kürtleri üzerindeki etkisinin artmasını sağlamıştır. Oysaki bölge kürtleri, Suriye tarafında Azez ve Hısnu''l-Ekrad bölgesi kürtleri ile birlikte, Hatay''ın Türkiye''ye bağlanmasında en aktif rolü sergilemişlerdir. Bilhassa, 30''lu yıllarda Şeyh Halil İbrahim Soğukoğlu çevresindeki kürt örgütlenmesi bunun en bariz örneğiydi.

Bu çerçevede, Hatay''ın gelecekte, bölgede baş ağırtan bir sorun paketi halinde bölge ülkelerinin kucağına konulma ihtimali her geçen gün artmaktadır. Tabiiki, Hatay''ı mevcut konumu ve kozmopolit yapısı ile bölgesel karmaşa ve felakete değil, şans ve fırsata dönüştürmek de Türkiye''nin elinde..

12 yıl önce
Hatay Lübnanlaşacak mı?
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak